"Kopan çığlar altında kalanlar olduğu
Oysa görülüyordu.” 1

Çıkamadı Cem. Onu anlatacak arkadaşları. Çalışkanlığını da anlatmalı, mesleğini sevmesini, gerçeğe düşkünlüğünü, pes etmeyişini, anlatmalı elbet… Haberin peşine gittiğinde, evinden yüzlerce kilometre uzaktayken, tepesine çöktüler işte. Kendi anlattı galiba zaten.
Cem’i hep güler yüzüyle hatırlıyorum. Tanıyanlar bilir, sakin, saygılı adamdı. Bazı hain arkadaşları da bundan yararlanıp onu kızdırmaya çalışırdı. Ben de az yapmadım. Hemen kolay cevap veremezdi, üstüne gitmesi zevkliydi o yüzden. Kızmadığını da bilirdik, yüzündeki gülümseme, gözündeki ışık eksilmezdi. Altında kalmazdı, söyleyecek sözü hep olurdu. Ama beklerdi, acele etmezdi.
Kaç gündür Cem’i düşündükçe onu küçük küçük iğnelemelerimizi nasıl sessizce, sabırla karşıladığı aklıma geliyor. Aramızdan ayrılan arkadaşlardan bizde ne kaldığını düşünmek, onları yaşatmanın yollarından biri herhalde.
Eski provokatörlerdenim yani. Arkadaşlarımı kızdırarak başladım.

“Bir kadının ileride
Bir şeyler hıçkırdığı;
Bir erkeğin, birine,
Görünmeyen birine bir şeyler seslendiği
Oysa görülüyordu.”

Cem’i bulma ümitlerinin azaldığı saatlerde, enkazların efendisi, yardım isteyen, bakanı protesto eden Vanlılar için “Onlar depremzede değil, provokatör” demişti. Diyor o böyle şeyler, malum. Evinden barkından olan, can derdine düşen insanlar, hakikaten ne olduklarını ispat etmeye tenezzül etmeyecektir elbet.
Bu vecizeye benim bir cevabım var. Sakince, konuşmasının sonuna kadar beklemeye çalıştım, güzel arkadaşım gibi.
Depremzede değilim. Ama hesap sormak provokatörlükse, provokatör olmak için elimden geleni yapmazsam, elinden geleni ardına koymasın. Polisi, copu, gazı, ne biliyorsa.
Yoksa Cem’i hakikaten kaybederiz çünkü. Haksızlık gördü mü affetmezdi o, onu unutmayacağız. Haberden, haberi ulaştırmaktan, en doğrusunu yazmaktan, kim hangi tehdidi savurursa savursun gerçeği anlatmaktan vazgeçecek gazetecilerden değildi. O yoksa, biz varız.
Cem’in katillerinin yakasına iki elle değil, dört elle yapışacağımızdan kuşkuları olmasın.
Sosyal medyada Cem’i duyanlar, onun Metin Göktepe ödülünü aldığını düşündüler önce. Devletin öldürdüğü gazeteci adına ödül almanın cezası mı, diye geldi akıllarına, yine onların bile bile büyüttükleri enkazın altında kalmak?

“Ama duyulmuyordu. -Ses!
Sanki ses olmayınca hiçbiri olmuyordu.”

Enkazların efendisi, bunu hak etmek için çok uğraştı, başından beri. Deprem vergilerini yol yaptılar, bu bize anırdı; depremzedeler yardım istedi, bize anırdı; “intikam” diye diye faşistleri azdırdılar, bize anırdı; yardımları geri çevirdiler, bize anırdı; depremden önceyi bırak, sonra bile doğru dürüst denetim yapmadılar, gene bize anırdı; kendi adamı “Her şey kontrol altında” dedi, bize anırdı; öteki adamı “Binalara girebilirsiniz” dedi, o bize anırdı.
Gün onun günü. Anıracak.
Dün o anırırken Cem’in sesini duymadılar, duyuramadı işte. Daha çok söyleyeceği vardı halbuki.
Efendinin de sesinin duyulmayacağı gün gelecek.
Yıkılsın şimdi.

1 Şiir: Behçet Necatigil, “Ses…”

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et