İnandırıcılığını yitirdi ve enkaz altında kaldı!
Fotoğraf: Envato
“Van hayalet şehre dönüştü”, “Vatandaş Van’ı terk ediyor”, “Ekmek ve diğer gıdalar bulunmuyor”, “Halen yardıma büyük ihtiyacımız var. Kamuoyunda duyarlılık düştü”, “İkinci Van depreminin yıkıcılığı tam anlaşılamadı. Van’da gıda ve giyim takviyesine de ihtiyacımız var. Kamuoyundan yardım bekliyoruz.”, “9 Kasımda her şeyi biz sıfırladık Van’da. Hem insanlarımız psikolojik olarak sıfırlandı, hem de şehirdeki yıkılan binalar açısından da çok ciddi... Şu anda şehre gece girseniz hayalet şehir, hiç kullanılan bina yok neredeyse!”
Bu sözler, 23 Ekim depremi sonrası burnundan kıl aldırmayan, komşu kentlerin belediyelerinin yardımlarını reddeden, Van Belediyesini devre dışı bırakarak işleri kotarmaya çalışan, her vesileyle, “Her şeyimiz var, devlet büyük, kimse aç ve açıkta kalmaz” içerikli demeçler veren Van Valisi Münir Karaloğlu’na ait.
Ve bu sözler 23 Ekim depreminden 22 gün; 9 Kasımdaki ikinci depremden 5 gün sonra söylenmiş sözler.
O valiyi oraya atayan İçişleri Bakanı, depremden beş-altı gün sonra çadırları gezip; “O, buralar saray gibi. Biz de mi kalsak ne?” gibi soğuk espriler yaparak dolaştı. Ve dahası o valiyi atayan bakanı o göreve atayan Başbakan ve hükümeti ise, 23 Ekim depreminden sonra dış dünyadan gelen arama kurtarma ekibi ve çadır vb. yardımları reddederek, “Biz büyük devletiz” edasıyla dış dünyadan gelen yardım tekliflerini elinin tersiyle itmişti.
Yetinilmemiş, o başbakanın bir başka bakanı; 23 Ekim depreminden iki hafta sonra ve 9 Kasım depreminden 5 gün önce, “Van en güvenilir kenttir. Herkes az hasarlı evlerine girebilir” diye fetva vermiş; bu fetva doğrultusunda müşterilerine “hizmet veren” oteller 5.6’lık depreme dayanamayıp çökerek, içinde gazetecilerin ve yardım gönüllülerinin de bulunduğu kırk kişinin daha ölmesine yol açmıştı.
İşte şimdi bu hükümetin Valisi canhıraş bir biçimde bağırıyor: “Ekmek yok, barınak yok; Van hayalet kent oldu; her tür yardıma ihtiyacımız var!”
Deprem gününden uzaklaştıkça sorunlar azalacağına Van’da büyüyor. Ve hükümet aldığı son önlemle vatandaşı Van’ı terke teşvik ediyor. Hükümet sorunun çözümünü, 2012 ağustosuna ertelemiş bulunuyor.
Van’ın bir milyon dolayındaki nüfusunun yarısından çoğunun kırsal alanda yaşadığı ve hayvan yetiştiriciliği ve çeşitli tarım işleriyle uğraştığı dikkate alındığında, Van’dan ayrılmak isteyen herkes nakledilse bile, Van’ı terk edemeyecek yüz binlerce kişinin bu kışı nasıl geçireceğine dair bir çözümü yoktur hükümetin. Üstelik hükümetin, depremin ortayı çıkardığı sorunları çözmek için planının olduğuna dair de hiç bir belirti yoktur. Başbakanın; bu ekmek, su, soğuktan korunacak barınak ihtiyacının bile yakıcı bir talep haline gelen sorunun çözümü için son müjdesi, “Van’ın büyükşehir belediyesi” yapılacağı oldu.
Evet Van depremi, deprem ölçütleri (jeolojik ve jeofizik ölçütler) bakımından büyük bir deprem değildir ama hükümet ve valilik aymazlık, cehalet ve siyasi çıkarlarını insani sorunların önüne koyarak bu sorunu büyük bir felakete dönüştürmüştür.
Van Valisi Karaoğlu önceki gün yaptığı açıklamadan sonra hükümet tümüyle enkaz altında kalmıştır. Ve dahası böylesi felaket durumlarında en önemli şeyi; felaketzedenin güvenini kaybetmiştir, hükümet ve temsilcileri.
Ortada büyük sorunlar dururken, “Her şeyi çözdük, sorun yoktur” diye ekran karşısına çıkıp dünyaya yalan söylendiğini görmüştür Vanlı depremzedeler. Dahası, hükümetin yardım ihtiyacını dile getiren halkı “Bunlar depremzede değil provokatör” suçlaması, yardım verilmiyor diye protestosunu dile getiren depremzedeyi “teröristlerin uzantısı” ilan eden hükümet, Van halkıyla hesaplaşmaya yönelmiştir. Depremin ağır koşulları hükümetin halkla hesaplaşma tutumunun üstünün örtülmesini zorlaştırmıştır. Dolayısıyla hükümet artık inandırıcılığını yitirmiştir! Ve bugün hükümetin, deprem konusunda karşı karşıya bulunduğu en önemli sorun da budur. Halkın depremzedeyle dayanışma duyarlılığının zayıflamasının (Vali bunu itiraf etti) nedeni, hükümetin halka gerçeği söylemek yerine başkalarını suçlayarak işin içinden sıyrılmak istemesidir. Ki, bunun halkta elbette “yapılan yardımın ihtiyaç sahibine ulaştırılmadığı”, hatta yardımların “siyasi çıkarlar doğrultusunda yönlendirildiği” algısının güçlenmesine neden olduğunu söylemek afaki bir değerlendirme olmaz.
İnandırıcılığını yitiren hükümetin deprem enkazının altından çıkması artık daha da güçleşmiştir. Ve, vali ve hükümetin yeniden inandırıcılık kazanması, yanlışların açıkça kabul edilmesi, halkla hesaplaşma değil halkın ihtiyaçlarını karşılayan insancıl uygulamalara geçilmesiyle belki olanaklı olacaktır.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00