22 Kasım 2011

Operasyon ve dezenformasyon

KCK adı altında giderek genişleyen gözaltı furyasına her gün bir yenisi eklenirken, Taraf gazetesi yazarları da, “iyi şeylerin de olduğu” ve PKK ile devlet arasındaki görüşmelerde sona yaklaşıldığı türünden son derece spekülatif bilgiler yaymayı sürdürüyor. Görünen o ki, sanki birileri bir taraftan Taraf yazarlarını yemleyerek kamuoyunda dezenformasyon yoluyla beklenti yaratmaya çalışıyor, diğer taraftan da yeni gözaltılar için düğmeye basıyor.
Dün de tam böyle bir gündü.
Taraf gazetesi yazarı Yıldıray Oğur dünkü yazısında, “Devlet ile PKK arasında ateşkes ve geri çekilme konusunda anlaşmaya varıldığı, tek pürüzün Öcalan’ın devreye girmesi konusunda yaşandığı iddia ediliyor” dedi. Oğur yazısında şu ifadelere yer verdi: “Yeniden kurulan masadan gelen duyumlar Barzani’nin garantörlüğündeki görüşmelerde sona doğru gelindiğini söylüyor. Ama en büyük vaadi “değişiyorum” olan devlet bu kez kışı atlatmak için geçici ateşkeslerden yana değil. PKK’nın hemen silahtan elini çekmesini ve orta vadede de silahlı mücadeleye son verdiğini açıklamasını istiyor. Barzani’nin Ankara ve Kandil’den destek alan çözüm planında Kandil’deki 3000 PKK’lının Irak Kürdistanı’ndaki hayatlarının güvence altına alınması bile var.
Uzun vadede bu isimler Türkiye’ye geçecek ve burada siyaset yapma imkanı da bulacak. (Buna İran KDP’si formülü deniyor.) Geçen hafta Markar Esayan’ın Taraf’ta duyurduğu Kandil’in Levje köyündeki görüşmede konuşulan buydu. Kürt cephesini yakından izleyen Politika Servisi Şefimiz Veysi Polat’ın geçen hafta yazdığı gibi şu an masadaki tek pürüz PKK’nın bu anlaşmayı Öcalan’ın açıklamasını istemesi. Ama bu savaşı Öcalan’ın başlatmadığını net biçimde bilen devlet bu fikre soğuk. Daha önce masayı devirdiğini gördüğü Kandil’den ilk açıklamanın gelmesinde ısrar ediyor. Ama PKK’nın epeyce ümit bağladığı Esad’ın artık sona yaklaşması, ABD’nin aralık sonunda Irak’tan çekilme takviminin ilerlemesi çözüm baskısını arttırıyor.
Yani her ne kadar Türkiye’nin batısında silahlı mücadelenin hâlâ meşru olduğunu düşünenler varsa da, kötümserlik hâlâ prim yapıyorsa da doğuda iyi şeyler oluyor.”
Aslında kimsenin nasıl olsa prim yapıyor diye kötümserlik yaptığı yok. Ancak Oğur’un bu yazısının okurla buluştuğu saatlerde Türkiye’nin 16 ilinde –bu yazı yazıldığı saate kadar durum böyleydi- 60’ı aşkın kişi KCK operasyonları kapsamında gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar arasında Öcalan’ın avukatları çoğunluktaydı. Özgür Gündem gazetesinin merkez bürosu da basılan yerler arasındaydı.
Eğer, Oğur’un iddia ettikleri doğru ise, bu durumda devletin yasal alanda böylesine bir gözaltı terörü estirmesinin nasıl bir anlamı olabilir? Eğer silah bırakma da dahil sorunun çözümüne ilişkin el altından yürüyen bir sürecin soruna doğru yaklaşıldı ise, Türkiye içinde Kürt sorunuyla ilgili de gerilimin sürekli yükseltildiği değil, çözüme yönelik adımlara zemin oluşturmak üzere iklimin itidalli biçimde dahi olsa yumuşatıldığı bir sürecin işletilmesi gerekir.
Oğur, bu ve benzeri türden soruları savuşturmak için de yazısının girişinde daha baştan şunları söylüyor: “Ama unutmayın: Amerikan B-52 bombardıman uçaklarının Kuzey Vietnam’ı en ağır şekilde bombaladığı gün ABD-Vietnam arasında Paris’te barış görüşmeleri sürüyordu. 1993’te İsrail’in Filistin’e en ağır saldırıları yaptığı sırada da Oslo’da barış görüşmeleri ilerliyordu.”
Bunlar yanlış kıyaslamalar. Bu kıyaslamaları belki devletin, Kürt hareketinin silahlı kanadını oluşturan HPG’ye karşı operasyonları sürdürüyor olmasını açıklamak üzere yapmak mümkün olabilir ancak, yasal alanın gözaltı ve tutuklama furyası ile bu kadar daraltılmak istenmesi bu türden kıyaslamaları ile açıklanamaz. Silahsız siyaset yapan beş bine yakın kişinin KCK operasyonları adı altında tutuklanmasının, bu tutuklamaların bilim insanları, avukatlar, gazeteciler ve yazarları da içine alacak biçimde genişlemesinin Kürtlerde, ‘bize şimdi düz ovada hayat hakkı tanımayanlar, silah bırakınca topumuzu içeri tıkmaktan geri durmaz’ düşüncesine  yol açması doğal değil mi?
Ayrıca Başbakan Erdoğan’ın seçimlerden öncesinden başlayan ve seçim sonrasında da devam eden açıklamaları, İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in sözleri ve son olarak Cumhurbaşkanı Gül’ün Londra’ya uçarken ifade ettikleri, KCK operasyonlarının bir plan dahilinde aşama aşama gerçekleştiğini gösteriyor. Eğer devlet katında bu konuda bir mutabakat olmasa idi şu ana kadar en azından bir çatlak ses duymamız gerekmez miydi?
Görünen o ki, Taraf gazetesinin misyonu dezenformasyon yoluyla beklenti yaratarak AKP iktidarına güvenin korunmasının yolunu yapmak. Bu uğursuz yolda onlara uğurlar olsun.
Ama tüm olup bitenler ortada iken, az çok aklı fikri ve vicdanı olanların bu türden spekülasyonlara prim vermesi düşünülemez.

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yoksulluk sınırı kırmızı çizgi

Yoksulluk sınırı kırmızı çizgi

600 bin işçiyi kapsayan kamu toplu sözleşmesi görüşmeleri dün başladı. Ek iş yapmadan geçinemez hale gelen işçilerin temel talebi yoksulluk sınırının üzerinde ücret. Kamuda 4 ayrı kuşaktan savunma sanayi işçilerinin aktardığı deneyimler de taleplerin ancak birlik olup, mücadeleyi göze alınca kazanılabildiğini gösteriyor.

Ücretler yoksulluk sınırının üzerine çıkarılsın

Vergi kesintileri yüzde 15’le sınırlı tutulsun

İkramiye ve ek ödemeler vergi kesintisi dışında bırakılsın

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Mardin’de kayyım 3 ayda 301 işçiyi işten attı.

Evrensel'i Takip Et