Gerçek, doğru ve zaman
Fotoğraf: Envato
Gündelik dilde konuşurken “gerçek”ten söz edildiğinde, ‘o bugün gerçek’ dediklerimize her zaman “gerçek” denildiğini, düşünürüz. Dahası yarın da aynı olgunun “gerçek” olacağını sanırız. Yani bugünkü “gerçeğimiz” ezelden ebede “gerçek”tir! Düşünme alışkanlığımız böyledir!
Elbette bu düşünce tarzı “metafizik”tir! Çünkü ister canlı ve cansız doğada, ister insan yaşamında olsun, bugün gerçek olan yarın olmayabilir!
Diyalektik düşünce de bunu böyle anlar.
Bir adım daha atarsak; bugün “doğru” olan yarın olmayabilir ya da dün “doğru” görülemeyen bugün doğru görülebilir. Tıpkı; “Dersim Katliamının sorumlularının açığa çıkarılması”, “Katliamla ilgili devlet arşivindeki belgelerin açıklanması”, “Devletin Dersimlilerden özür dilemesi”, “Seyit Rıza’nın mezarının yerinin bulunması” gibi talepler etrafında yürütülen tartışma gibi!
Evet, 1938’de Dersim’de devlet güçleri Dersimlileri, “Devlete başkaldırdılar” gerekçesiyle on binlerce kişiyi; kadın, çocuk, genç, yaşlı demeden katletmiştir. Elbette ki, bugüne kadar devlet, katliamın belgelerini ortaya koymamıştır ve isyanın önderi olarak idam edilen Seyit Rıza’nın ve toplu olarak öldürülen binlerce Dersimlinin mezarlarının yeri de aradan geçen 73 yıla karşın bilinmemektedir. Ve elbette Dersimliler ve onların çeşitli türden örgütleri, gerçeğin açığa çıkarılması konusunda sonuna kadar haklıdırlar.
Üstelik bu tartışma yeni de değildir. Onlarca yıldan beri pek çok aydın, demokrat Dersim Katliamı ile ilgili sorular ortaya atmış, bu soruların yanıtlarını istemiş; bu soruları ortaya attığı için pek çok kişi soruşturulmuştur. Ancak sorunun bugün, bir CHP milletvekili, Hüseyin Aygün tarafından Zaman gazetesinde dile getirilmesi, yandaş basın önderliğinde bu tartışmayı alevlendirmiştir! Birden Dersim kardeşi ve özgürlük kahramanı kesilen, bir gözleri Erdoğan’ın işaret parmağında, yandaş kalemler ve gazeteler, bir kampanya başlatmışlardır.
Evet, olay gerçek, talepler de haklıdır; ancak “zaman” doğru zaman mıdır?
Çünkü bugün zaman şöyle özelliklere sahiptir:
1-) AKP’nin daha seçimlerden başlayarak CHP’nin 1950’den önce, tek parti döneminde Kürtlere yönelik olarak yaptıklarını gıdıklıyor; tek parti döneminde katledilen, eza cefa gören Kürtleri örnek göstererek Kürtlere, “Bakın o zaman böyleydi ama bugün artık asimilasyon yok, bugün Kürtler özgür ve bu bizim sayemizde böyle!” propagandası yürütüyor. Ve Dersim Katliamını da CHP’nin yaptığını, CHP’nin başı İnönü’nün de katliam emrini verdiğini hep propaganda ediyordu. Katliamın gerçekleştirildiği dönemde, başbakanın Celal Bayar, Genelkurmay Başkanı’nın da Fevzi Çakmak olduğunu unutur görünerek.
2-) AKP bu kampanyayı, Kürt siyasetçilerinin, belediye başkanlarının, sendikacıların, BDP yöneticisi ve üyesi olmaktan başka bir suç işlememiş dört binden fazla Kürdün “KCK üyesi” olma iddiasıyla yargılandığı, içerde ve dışarıda operasyonların, en yukardan atılan “intikam” çığlıkları eşliğinde sürdürüldüğü, koşullarda yapmaktadır. Dahası AKP, “Dersim Katliamını deşifre etme” üstünden, Kürtlere özgürlük getiren bir parti propagandası sürdürmektedir.
3-) “Dersim katliamını devlet yapmıştır, Seyit Rıza’nın mezarı da şuradadır. İşte devletin bu konudaki arşivleri şunlardır” demenin AKP ve Hükümeti için hiçbir zorluğu yoktur. Dolayısıyla AKP kendine hiçbir fiyatı olmayacak bir açıklamayı yapmak yerine, sorunu gündemi saptırma ve Kürtler üstünde uyguladığı baskıyı örtmenin bir dayanağı olarak kullanmaktadır; daha da kullanacak görünmektedir. Ve bu malzemeyi sonuna kadar kullanacak, belki de seçime yakın bir zamanda da “İşte Seyit Rıza’nın 80 yıldır saklanan mezarı; bakın biz ortaya çıkardık. İşte devlet arşivleri ve katliam belgeleri” diyecektir. Ama bugünkü koşullarda AKP’ye rant getiren bir konu olarak istismar etmeye devam edecektir.
4-) AKP böylece bir yandan Kürt özgürlük mücadelesini bölüp, sürdürdüğü baskılara bir meşruiyet örtüsü örterken, CHP’yi de bölerek, kendi içende çatışmaya iterek, çok yönlü kazanç sağlamayı amaçlamaktadır.
Bugün AKP ve hükümeti böyle bir hedefle hareket etmektedir ve ilk bakışta CHP’de iç karışıklık yaratma amaçlı öne çıkan “Dersim Katliamı belgeleri” tartışması, Kürt demokrasi güçleri mücadelesinden, Türkiye’nin demokrasi mücadelesinden koparılıp ele alındığında; ister istemez AKP’nin CHP’yi, ondan da fazla demokrasi mücadelesini bölme girişimlerinin bir dayanağı olmaktadır.
Evet, Dersim Katliamının belgeleri açıklanması, sorumlularının deşifre edilmesi talebi haklı bir taleptir. Ama sorunun bugün ele alındığı gibi ele alınması; sadece Kürtlere yönelik baskı ve zulmün (daha dün bu bakışın örneği olarak yeni bir KCK gözaltı dalgası başlatılmıştır) üstünün örtülmesine vesile olmaktadır. Dolayısıyla sorun yanlış bir zamanda gündeme getirilmiştir. Bu yüzden de bu kampanya, AKP’nin dümen suyunda bir kampanyaya dönüşmüştür.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00