Yoksa Ergenekon devlet mi?
Ergenekon diye adlandırılan yapının ortaya çıkarılmasının üzerinden epeyce bir süre geçti. Veli Küçük’ün de içinde bulunduğu sanıklar gözaltına alındığında, özellikle liberal çevrelerde artık devletin kirli işlerinin ortaya döküleceği ve genel bir temizlik yapılacağı kanısı hakimdi. Bu rüzgar bazı sol çevreleri de etkisi altına aldı. Ancak yapılan operasyonların hedefinin devletin yeniden yapılanmasına uyum sağlayamayan, virajı alamayan derin devletin bazı eski uzantıları ve ayak takımı olduğu, bunların da sadece AKP Hükümetini yıpratmaya yönelik eylemlerinin soruşturulduğu, Ergenekon operasyonun kapsamının bununla sınırlı olduğu çok geçmeden anlaşıldı.
Olup bitenin farkında olan ilerici ve demokrat çevreler, Ergenekon operasyonları başladığında, devletin halka karşı işlediği tüm suçların açığa çıkarılması, örneğin 1 Mayıs ‘77 katliamı, Maraş Katliamı, Sivas olayları, pek çok aydın ve gazetecinin öldürülmesi gibi karanlık olayların, tanınmış pek çok Kürt siyasetçisi ve aydınının katledilmesinin aydınlatılması talebini ortaya atmış, bu yönde bir mücadelede yürütmüştü. Ancak bu mücadele ülkeyi demokratikleştirmeyi de hedefleyen güçlü bir harekete dönüşemedi. Buna karşın demokrasi mücadelesi gelişiyor ve güçleniyor.
Ama bütün bunlar yaşanırken ülke politikasında ciddi gelişmeler de yaşandı. AKP Hükümeti devleti kontrol etmeyi ve denetimi altına almayı başardı. Ama bu süreç eski kurumların tasfiyesi, ülkenin demokratikleştirilmesi olarak değil, bu kurumları ele geçirme, denetim altına alma, onları AKP’lileştirme süreci olarak yaşandı. Böylece AKP’nin derdinin demokratikleşme falan değil, devletleşme olduğu, statükoyu kendisini merkeze koyarak savunma olduğu açıkça ve geniş kesimlerce anlaşıldı. Anlaşıldı diyoruz, çünkü sorunun aslında bu olduğunu başlangıçta sınırlı bir çevre anlamıştı. Beklentiler ve umutlar başka yöndeydi. Ama bu süreç bitti. Artık liberaller de ayrıştı. Hükümetin borazanı olanlar, genel liberal korodan ayrılarak koşulsuz hükümet savunuculuğuna soyundular.
Ancak tartışma bitmedi, üstelik daha da ilginç bir hal aldı. Liberaller ve onların rüzgarlarından etkilenenler, yakın geçmişe kadar katliamları, karanlık işleri ve gelişmeleri neredeyse koro halinde devletin içinde yuvalanmış Ergenekonculara yıkıyorlar, hükümeti her türlü sorumluluktan kurtarmak için büyük bir çaba gösteriyorlardı. Şimdi hükümetin kendisi Uludere Katliamı’nda olduğu gibi olup biteni savunuyor ve yapılan lanetli her işin arkasında kararlılıkla duruyor. Artık Ergenekon değil, hükümet ve onun yönettiği devlet var. Aslında bu şaşırtıcı değil, olağan bir gelişme. Hükümet eylemine sahip çıkıyor, izlediği gerici politikayı savunuyor.
Demek ki artık burada Ergenekon’u yeniden tanımlamak, onu yerli yerine oturtmak gerekiyor. Geçmişte geniş bir çevre yukarıda da belirtildiği gibi Ergenekon’u devletin karanlık yüzünü temsil eden bir takım kişi ve sınırlı kurumdan ibaret olarak görmüş, bunun için de kişilere özel misyonlar yüklemiş, olup bitenleri de devletin genel işleyiş mekanizmasından ayrıştırmıştı. Ama bugün gerçek daha bir açık görünmektedir. Ergenekon devletin karanlık ve açık, derin ve kirli, uğursuz bütün işlerini tanımlamaktadır. Tam da bu nedenle aslında Ergenekon adlandırmasına da gerek bulunmamaktadır. Çünkü o adlandırma ve tanım ne dünün ne de bugünün devlet işlerini ifade etmemekte, hedefi daraltmakta, kavramayı sınırlamakta, konuyu gerçek temeline oturtmayı engellemektedir. Doğrusu şu olmalıdır: Hükümetiyle, devlet kurumlarıyla, tüm ilişkileri ile derin devlet tüm haşmetiyle ortada durmakta, eylemlerine devam etmektedir. Artık bugün AKP’si, devleti, cemaati aynı teknede yoğrulan hamur gibidir.
Peki Ergenekon’dan geriye ne kaldı? Geriye kalanlar şunlardır: bazı cezalara çarptırılarak içeride tutulacak ayak takımı, bunlarla bağlantılı olarak darbecilik oynayan, ama büyük ağabeyleri ABD yeşil ışık yakmadan tuvalete bile gidemeyecek olan bazı aciz generaller, bütün bunlara kol kanat geren yüksek yargının bazı elemanları vb. Geriye kalanlar bunlardır ve hükümet, ekonomik, siyasi ve sosyal politikalarda iflasa sürüklendikçe, bunlar üzerinden “Demokrasi kahramanlığı, vesayet kırıcılığı” yapmayı sürdürecektir. İyi ama geniş yığınlar bunu yutacak mı? AKP Hükümeti ne yutturursak kârdır anlayışı ile hareket etmektedir ve ayaklar suya erdikçe, halkın karşısına daha fazla gerçek kimliğiyle, baskıcı ve zorba yönüyle çıkacaktır. Gerede’deki işçi eylemi nedeniyle bir kez daha hatırlayalım ki, işçi ve emekçilerin pek uzak olmayan geçmişte attıkları sloganlarından birisi “Bolu Gerede hükümet nerede?” olmuştu. Şimdi hükümet o gün olduğu gibi bugün de polisiyle, ordusuyla, yargısı ile, bombası ile, tüfeğiyle halkın karşısında duruyor. İşçi ve emekçi halk ise yine mücadelesini ilmek ilmek örerek sürdürüyor ve büyütüyor.
Evrensel'i Takip Et