11 Ocak 2012 09:56

4 Aralık’ın diğer kurbanları ya da CHP’nin sol-kırımı

4 Aralık’ın diğer kurbanları ya da CHP’nin sol-kırımı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

4 Aralık’ı iyi kötü biliyoruz hatıralar sayesinde... Türkiye’nin kristal gecesi. Bir gün içinde bütün sol basının ortadan kaldırıldığını ise bilmeyiz. Genel olarak TAN gazetesinin, görüşler dergisinin uğradığı tarih olarak bilinir bu olay, Ama hedefin bu gazete ve editörleri Sabiha ve Zekeriya Sertel çifti olması nedeniyle. Bu baskının fitilini ateşleyen ise provakatif saldırı ile Babıali medyası olmuştu. Daha sonra birçok kez yaşandığı gibi. (*)
Oysa hedefte olan diğer yayın organları, kitapevleri ve yazarlar da vardı. Ve bunların başında Sabahattin Ali gelir. O sıralarda Sabahattin Ali bir gazete çıkarma uğraşı içindedir. Önce fedakarlık sonucu gazete YENİ DÜNYA’yı çıkaralı tam 4 gün olmuştur, TAN baskını gerçekleştiğinde o gazete yerle bir olur. Ömrü 4 gün olur YENİ DÜNYA’nın.
Aslında bu son derece anlamlı bir isimdir. Yeni gazete için Sabahattin Ali’nin düşündüğü diğer isimler arasında DEMOKRAT’ın da olması beni hep heyecanlandırmıştır. Çünkü tam 35 yıl sonra, aralarında Enver Gökçe, Emin Galip Sandalcı, Arslan Başer Kafaoğlu, Gülten Akın, Rezzan Önen, Dursun Akçam, Engin Atasü, Yaşar Gören, İbrahim Sevimli de olmak üzere 36 aydın bir araya gelerek DEMOKRAT gazetesini çıkaracaktık. Bu gazete o dönemde yaşanan fiili iç savaşın en önemli tanığı olacak, işkenceye karşı sesini yükseltecek, anti-faşist direnişin sesi olacaktı. Biz yine bir aralık günü çıkmaya başlıyorduk daha şanslıydık. 4 gün değil, 9 ay yaşayacaktık. 12 Eylül cuntasının ilk saatlerinde yaptığı ilk işler arasında bir gazeteyi kapatmak da olacaktı.
Enver Gökçe, 1940 anti-faşist gençliğin temsilcisi olarak aramızda son derece anlamlıydı. O sıralarda Enver Gökçe Ankara’da bir huzurevindeydi. Sevgili Ayşe, onun toplu şiirlerini AYKO için baskıya hazırlarken, onunla kapsamlı bir görüşle yapıp kitabın giriş bölümünü hazırlayacaktı.
Sabahattin Ali bir grup aydınla YENİ DÜNYA’yı çıkarmaya girişirken hâlâ Ankara Konservatuarı ve Devlet tiyatrosunda dramaturgtu. 4 Aralık baskınından sonra derhal işine son verilecekti. Nazım da aralarındaki birçok kişi tarafından Türk edebiyatının yıldızı olarak kabul ediliyordu.
Baskından 10 gün sonra Kültür Bakanı Hasan Ali Yücel’e yazdığı mektupta, “dünyanın dev adımlarla sosyalist bir iktisadi nizama gittiği inkâr edilemez” diyordu. Sabahattin Ali, neden gazete çıkarmaya soyunduğunu anlatırken, Halide Edip’in evinde Cami Baykurt ile tanışır. Oğlu siyasi bir gazete çıkarmak istemektedir.
Cami Baykurt, Fransızca çıkan La Turquie gazetesinin sahibidir. Müstecaplıoğlu da aralarına katılır, ortak aldıkları nokta ise, “her halkın kendi sosyalist düzenini kendi bünyesine göre kurması gerektiği”dir. Bir anlamda bu, daha sonra Yugoslavya, Çin ve Küba’da ve Avrupa solunda yeşerecek farklı yolların bir ön habercisi gibidir.
Tan baskınından sonra, Yeni Dünya’nın sahibi göründüğü için Cami Baykurt da Serteller gibi tutuklanacaklardı, saldırıya uğradıkları halde...
Aydın bu girişimleri yaparken, İsmet İnönü’nün 1 Kasım 1945’te yaptığı “demokratik açılım” nutkuna güvenmişlerdi. Ve bu “açılım” da, İnönü’nün “derin devlete” yatması ile ancak 2 ay sürecekti. Hasan Ali Yücel’i bütün parti, gazete ve sendikaları kapatma ile Köy Enstitülerini, demokrat üniversite hocalarının tasfiye etmesi ile hükümet içine de uzanacak “solun rönesansı” imha siyaseti 1948’de Sabahattin Ali’nin “yargısız infaz” ile katledilmesi ile en son noktaya ulaşacaktı.
Sabahattin Ali, çıkacak gazetenin ilkelerini de 10 madde olarak belirler. Gazetenin siyaseti bütünüyle Sabahattin Ali ve Cami Baykurt’un üstündedir, sermayedarların gazetenin siyasetine katılmayı kesinlikle hakları yoktur. Gazetenin ilkleri sanki bir demokratikleşme programı gibidir ve ne yazık ki burada sözü edilen temel haklar, tam anlamı ile aradan geçen 65 yıla karşın hayata geçirilmemiştir. Bunlardan bir kaçını anmak istiyorum:
“1- Demokratik temel hürriyetlerinin tam, riyasız tahakkuku; Anayasa da dahil olmak üzere buna aykırı bütün kanunların ve kanun maddelerinin kaldırılması...”
Sabahattin Ali’nin ilkelerinden biri de son derece önemli ve onun aydın dürüstlüğünün kanıtı:
“8 – Azınlıkların hak, vazife ve mükellefiyet bakımından tam yurttaş muamelesi görmeleri ve bunların kendi milli kültürleri içinde gelişmelerine, bu evsaf ile devletin idaresine iştiraklerine ve Meclis’te temsillerine müsaade edilmesi”... (adı verilmese de Kürt sorununun çözümü için de açık kapı buradaki yaklaşım)
Ve daha 1946 yılında ABD, İstanbul’a ünlü Missouri zırhlısı çıkartmasını yapmadan 1 yıl önce şu ilkeyi de ileri sürmektedir:
“10 – Türkiye’nin emniyet ve selâmeti etrafına çeviren devletlerle iyi komşuluk münasebetlerine bağlı olduğu için, bütün iller ve demokrat komşu devletlerle samimi ve anlayışlı bir dostluk siyaseti kurulması [sıfır problem yaklaşımı, bugün de ne yazık ki kısa sürdü]
Aynı gün “milliyetçi CHP gençlik” Berrak ve ABC Kitapevlerini de tahrip edildi. Sovyet yayınları satan büro da bu saldırılardan nasibini aldı. Ne yazık ki saldırıya uğrayan yerlerin tam bir listesi asla çıkarılmadı. Bu kitapevlerinin sahipleri ise, daha sonra Türkiye edebiyatına büyük katkılar yaparak devam edecek olan Burhan Arpa ve Salah Birsel’di.
Gazete ve matbaaları tahrip edildiği halde inatçı kişiliği olan Sabahattin Ali, pes etmedi üzerine ağır şahsi borçlar bindi.
Tam bir yıl sonra ise 1946 aralığında İstanbul’da Sıkıyönetim Komutanlığı yeni kurulan gençlik ve işçi birliklerini ve sosyalist partileri kapattı. Y. Gün, Gün, Ses, Sendika, Dost ve Ermenice çıkan Nor Or (Yeni Gün) gazeteleri kapatıldı, sorumluları hapsedildi.
Yarın ve Büyük Doğu’nun yayınları ise geçici olarak durduruldu. İzmir’de çıkan İLERİ’nin yöneticileri tutuklandı.
İşte bu ortamda Sabahattin Ali, YENİ DÜNYA’nın küllerinden MARKO PAŞA’yı diriltmeyi başardı, Aziz Nesin ile birlikte.
Mehmet Ali Aybar da, İzmir’de  S. Ali’nin de yazdığı Zincirli Hürriyeti çıkarmaya çalışacak, aynı matbaa ve gazete baskın olayı onun başına da gelecekti.
 Sabahattin Ali, bir yandan da medyanın hedefi olarak, hareket davaları o günün TCK 159 (Bugün 301) ile boğuşuyor, kısa sürelerle hapse girip çıkıyordu. Bu arada Marko Paşa, her kapatıldığında başka isimle çıkıyordu: Malüm Paşa, Merhûm Paşa, Ali Baba...
Ve tek parti rejimini eleştiren masalları “Sırça Köşk” adı altında kitaplaşınca, Bakanlar Kurulu karı ile yasaklandı.
1948 yılında artık S. Ali nefes alacak hale sokulmuştu. Para kazanmak için kamyon alıp şoförlüğe başladı. Yazarlığını sürdürebilmek için yurtdışına gitmekten başka şansı yoktu. Üniversitedeki demokratik öğretim üyeleri toplu olarak tasfiye edildi.
S. Ali 1948 yılını çok ağır sorunlarla  boğuşarak geçirdi. Yapayalnız kalmıştı. Yarı kaçaktı. Çok sevdiği sevgili eşinden ayrıydı. Ailesinin geçimini sağlamak için kamyon şoförlüğü yapıyordu.
1948 10 ocağında eşine yazdığı mektupta, “Bundan sonra biraz da dostlar kalmamazlık etsin”
diyordu, “Ben elimden geleni yaptım ve bu hale geldim. Dünkü takdirkârlarımız şimdi yüzüme bakmıyorlar.” Burada kastettiği sözde ‘demokratlardı’...
24 Ocak 1948’de ise eşine, “Bir daha mahkemelik işlere burnumu sokmak niyetinde değilim. Beni düşünmeyin fakat ben sizi düşünmekten deli olacağım. Filiz yaşında yahut ona yakın bir çocuk görünce elimde olmadan gözlerim yaşarıyor. Gezdiğimiz, dolaştığım yerde aklım hep sizde ve sizin vaziyetinizde..”
Eşine yazdığı 13 Mart 1948 tarihli  son mektupta ise, “Aybar, Zincirli Hürriyeti çıkarmaya çalışıyor, fakat hiçbir matbaa basmıyor” diyordu.
Sabahattin Ali’nin cesedi 16 Haziran’da Kırklareli kırsalında bulundu. Ensesine kurşun sıkılarak infaz edilmişti. Bu cinayet aydın kesimde şok yarattı. CHP’nin sol / kırımını ise DP sürdürdü. 51 tevkifi ile son darbeyi indirdi.  Ve 60’lara kadar sol toparlanamamıştı.
Katili yakalandıktan bir yıl sonra çıkan af yasası sonucu serbest kaldı. O dönem Başbakan yardımcısı çiçeği burnunda bir başka bir doçent Nihat Erim, “hürriyetlerin fazla geldiğinden” söz edip, “şal atmak gerek” dediğinde “şalcı” diye anılırdı o günlerde.  
Ve “Şalcı” Nihat, 12 Mart darbesinden sonra ilk Başbakan oldu...
* 6-7 Eylül olayında olduğu gibi.

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa