Günümüz dünyasında demokrasi, demokratik yolları izlemek, demokrasi içerisinde çözüm bulmaya çalışmak gibi söylemler son derece etkili ve güçlü. Demokrasi ve insan hakları konusunda iki yüzlülüğe ve demagojiye dayanan oldukça yoğun bir propaganda yürütülüyor. Demokrasiden kastedilen ise serbest seçimlere dayanan, temsil sistemi ile oluşan bir parlamento, ya da karma bir sistem olan başkanlık sistemleri vb.dir. Burjuva anlamda demokrasinin bugünkü görünüm biçimi aşağı yukarı böyledir.
Son zamanlarda dünyanın değişik coğrafyalarında bu tür demokrasi biçimi üzerine farklı tecrübeler ortaya çıkmaktadır. Avrupa temsili demokrasinin beşiği sayılır. Hatırlanacağı gibi İtalya ve Yunanistan’da son seçimleri kazanan, ya da çoğunluğu sağlayarak bir biçimde kurulan hükümetler ve başbakanlar görevden ayrıldı ve yerlerine atanmış “teknokratlar” geçirildi. Amaç ekonomik krizden çıkış için köklü tedbirler almak. Yani bütün faturayı kayıtsız koşulsuz işçi ve emekçilerin sırtına yıkmak. Teknokrat hükümetlerin işbaşına getirilmesine yönelik operasyonları da demokrasinin en ileri kalesi sayılan AB ve onun kurumları yönetti. Ne Avrupa’dan, ne de dünyadan bu gelişmeye tepki gösteren güçlü bir ses çıkmadı.
Yani seçimle işbaşına gelmeyen, halktan hiç bir yetki talep etmemiş olan, gelecek için politik bir kaygısı olmayan başbakanlar söz konusu ülkeleri yönetecek ve işler umdukları gibi giderse ileride yapılacak seçimlerle ülkeyi “dikensiz gül bahçesi” biçiminde yeni hükümetlere devredecekler. Gelişmeler bütün bu hesapların doğru çıkmayabileceğini daha bugünden bizlere gösteriyor. Demokrasi açısından önemli olan şu ki, ne ülkemizde, ne de Avrupa’nın gelişmiş ülkelerinde, olup bitenlerin farkında olan ve işçi ve emekçileri uyarmaya çalışan, onları mücadele etmeye çağıran küçük bir azınlık dışında hiç kimse bu duruma itiraz etmiyor.
Ama dünyanın farklı coğrafyalarındaki gelişmelere itiraz edenler, bu itirazlarını açıkça dile getiriyorlar, kendi cephelerinden halklara karşı hücuma geçiyorlar. Bununla şunları demek istiyoruz: Geçtiğiz günlerde Mısır Devrimi’nin birinci yıl dönümü kutlandı. Mısır halkı yine Tahrir Meydanı’nı doldurdu. Mısır halkı devrimine sahip çıkarken askeri konseye de güçlü bir uyarı yaptı. Bu arada Mısır Parlamentosu açıldı ve milletvekilleri göreve başladı. Hürriyet Yazarı Özkök kendi köşesinde bu gelişmeyi konu etti ve açılış sırasında dua eden milletvekillerinin resimlerini yayınladı. Özkök’e göre camiden başlayan gösterilerden demokrasi çıkmaz. Ona göre bu tam bir gericiliktir ve buradan gericilik dışında bir şey çıkmaz. Türkiye örneği ise tartışılmaz! Tipik, gerici ve laikçi kafa! Bu kafanın Avrupa’da halkın iradesinin ayaklar altına alınmasına bir itirazı yok ama, kendi gücüyle bir parlamento yaratmış halka itirazı var!
Mısır halkı halen ayakta ve devrimini korumakta, haklarını geliştirmekte oldukça kararlı. Burada şu soru açıklıkla sorulmalı ve aynı açıklıkta yanıtlanmalıdır. Mısırlı parlamenterlerin parlamentonun açılışında dua etmiş olmaları, dualarını parlamentonun güçlenmesi için yapmış olmaları gerici bir şey midir? Bu soruya Mısır’ın tarihi ve sosyal gelişimi göz önüne alınmadan doğru bir yanıt verilemez. Bugünkü parlamento Mısır tarihinin en özgür parlamentosudur ve parlamenterler tanrıya dua etseler de güçlerini halktan almaktadır. Bu o kadar gerçektir ki, camilerde başlayan duaların isteklerini karşılamayacağını bilen halk hemen sokakları ve meydanları doldurmaktadır. Yani duanın gücü ile kendi gücünün kaynağını hemen ayırmaktadır. Bu halk ise artık diktatörlük değil, adalet, demokrasi, ekmek ve onur istemektedir. Parlamentonun gücü yukarıdan değil, aşağıdan gelmektedir.
Politik bilinç birden bire ortaya çıkan bir şey değildir. Mısır halkı önemli tarihsel bir süreçten geçmektedir ve eğer sokaklardan çekilirse, Mareşal Tantavi’nin o parlamenterleri oradan sopayla kovalayacağını çok iyi bilmektedir. Parlamenterlerin ise, hepsinin olmasa da, en azından ellerini gök yüzüne açanların ve onların bu görüntüsünü eleştirenlerin bilmesi gerekir ki, parlamentonun geleceği için dua etmek tek başına ne gericiliktir ne de onları Tantavi’nin sopasından kurtarabilir. Ancak dua edenlerin ve etmeyenlerin asıl gücünün sokaklardaki halkta olduğu gerçeğini anlamaları ve ona göre hareket etmeleri, parlamentoyu gerçekten yetki sahibi bir organa dönüştürmek için halkın gücünü harekete geçirmeyi bilmeleri gerekir. Yoksa Kur’an’ı hatmetmekte, bilmem kaç kere hatim indirmekte onları kurtaramaz. Büyük tarihsel olaylarda son sözü söyleyen hep halklardır ve sözünü söylemek için ayağa kalkmış bir halktan daha ilerici ve devrimci olan bir güç henüz tarih sahnesine çıkmamıştır. Görüntü ve yanılsamalar tarihsel gelişimin önüne geçirilmemeli, olaylar gerçek tarihsel anlamlarıyla değerlendirilmelidir.

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et