31 Ocak 2012

Fransa’nın tavrı, tarihle yüzleşmeyi engellememeli

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, önceki gün Ulusa Sesleniş konuşmasında, “Sarkozy’nin Fransası, parlamentoda tarih yazmaya kalkışarak çok tehlikeli bir sürecin kapısını zorlamaktadır. Onun için biz Türkiye olarak, Fransa’da filizlenmekte olan bu zehirli sarmaşığın daha fazla sulanmaması için Fransız dostlarımızın, Fransa halkının sesini yükseltmesini bekliyoruz” dedi.
Türkiye’de, Ermeni meselesine dair resmi tutumun bir devamı olan bu yaklaşımın etkilerini birçok alanda görüyoruz. Örneğin Hasan Celal Güzel, Sabah gazetesindeki dünkü köşesini bu konuya ayırmış. Yazısının  başlığında da “Hangi ‘büyük felâket’ “ diye soruyor. Güzel yazısında şöyle diyor: “Peki o halde 24 Nisan’da ne oldu; ‘Büyük Felâket’ neydi? Hemen belirtelim ki bütün gerçek dışı iddiaların aksine, 24 Nisan 1915’te tek kişinin kılına dahi zarar verilmedi. Nüfus sayımlarına göre, o sırada İstanbul’da 77 bin Ermeni vatandaşımız yaşıyordu. Bunların içinde devletin yüksek makamlarında bulunanlar, hattâ bakan olarak görev yapanlar bile vardı. Bu tarihte, İstanbul Ermenileri’nin tamamı değil, sadece binde 3’üne tekabül eden 235 örgüt üyesi tutuklandı.
24 Nisan’da tutuklananlar, Taşnak, Hınçak, Ramgovar terör örgütlerine mensup militanlardı. Tutuklananların evlerinde ve işyerlerinde yapılan aramalar sonucunda, orta çapta bir askerî birliğin donanımına yeterli miktarda binlerce silâh ve mühimmat bulundu. Tutuklananlar Çankırı ve Ayaş’a gönderilerek gözetim altına alındılar ve kendileri için Osmanlı Bütçesi’nden ayrılan tahsisatla ellerini kollarını sallayarak kısa bir süre yaşadılar. Gözetim altında bulunanların çoğunluğunu teşkil eden 178 kişi, iki hafta sonra 8 Mayıs’tan itibaren serbest bırakılmaya başlandı. Sadece 57 kişi Suriye’de ikâmet ettirildi; geri kalanlar ise affedildiler.”
Bu yaklaşımın bir benzerini 2012 Ocağında piyasaya çıkan ‘Dip Dalga Davutoğlu’ isimli kitabında Fatih Bayhan’ın yazdıklarında da görüyoruz. Bayhan, Davutoğlu’nu övme üzerine kurduğu kitabında dış politikanın Ermeni gündemine gelince, ‘Türkiye Öneriyor Erivan Reddediyor’ gibi başlıklar kullanıyor ve şöyle diyor: “Şu bir gerçektir ki, bugün halen Türkiye’de yaşamakta olan 50.000 Ermeni, Türk vatandaşlarından hiçbir şekilde ayrı tutulmamaktadır. Diğer Türk vatandaşları ile aynı hak ve ayrıcalıklara sahip; yaşantıları, özgürlükleri ve mutlulukları yasalarca garanti altına alınmış tam vatandaştırlar. Türkiyeli Ermeniler kendi kiliselerinde ibadetlerini yerine getirmeyi ve kendi okullarında kendi dillerini öğretmeyi sürdürmektedirler. Ermenice gazete, kitap ve dergi yayımlamakla birlikte, tüm Türk vatandaşlarına açık olan aktivitelere açıkça katılmakta, kendi sosyal ve kültürel konumlarına da sahip bulunmaktadırlar.” (sayfa 119)
Şimdi soruna böyle yaklaşınca elbette katledilen Ermeni Gazeteci Hrant Dink’in neden öldürüldüğüne dair tek satır yazmak ve cinayetinin neden arkasındaki tüm bağlantılarla birlikte aydınlatılamadığını sorgulamak da mümkün olmuyor. Gazeteci Fatih Bayhan da, zaten öyle yapmış ve bu konuyu hiç sorgulamamış.
Başbakan Erdoğan’ın yaklaşımının tarihi bir yüzleşmeye tamamen kapalı olarak sadece Fransa’nın tavrını eleştirmeye odaklandığı için, Türkiye sınırları dışında pek bir itibarı olamayacağını şimdiden söyleyebiliriz.
Hasan Celal Güzel’in yazdıkları ise, tarihi gerçeklerin tamamen çarpıtılmasına dayanıyor. Turgut Özal Hükümetinde, Devlet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü olarak da görev almış Güzel, Türkiye’de Ermeni sorununa dair resmi inkar yaklaşımının devamını sağlayan isimlerden biri olduğunu bu köşe yazıyı ile de gösteriyor.
Pek çokları gibi Hasan Celal Güzel’in de çarpıttığı bu tarihsel döneme ışık tutan en önemli kaynaklardan biri, şu anda cezaevinde bulunan Bele Yayınları Sahibi ve gazetemizin de yazarlarından Ragıp Zarakolu’nun önsözü ile ikinci baskısı 2010’da yapılan ‘11 Nisan Anıtı’ adlı kitaptır.  11 Nisan bugünkü takvimiz ile 24 Nisan oluyor. Zarakolu kitaba yazdığı önsözde, ilk baskısı 1919 yılında yapılan kitabın bir anlamda 24 Nisan Anmalarının da başlatıcısı olduğunu dile getiriyor.
Kitabın yazarı olan Gazeteci ve Yayıncı Teodik de, tehcire tabi tutulan ve mucize sonucu sağ kurtulan isimlerden biri. Kitapta 11 Nisanı (24 Nisan) yaşayan Ermeni aydınların biyografileri yer alıyor. Ve “24 Nisan 1915’te tek kişinin kılına dahi zarar verilmedi” diyen Güzel’in iddia ettiğinin aksine, bu kitapta, o zulmün kurbanı olan 761 isim tek tek sıralanıyor.
Gerçek bu olduğuna göre, Başbakan Erdoğan’ın cezaevlerine doldurulan gazeteciler için ‘Onlar gazeteci değil’ sözlerinde olduğu gibi, Güzel’in bu sözlerini de, “24 Nisanda kırıma uğratılan Ermeni aydınları aslında Ermeni değildi” diye mi okumak gerekiyor?

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yoksulluk sınırı kırmızı çizgi

Yoksulluk sınırı kırmızı çizgi

600 bin işçiyi kapsayan kamu toplu sözleşmesi görüşmeleri dün başladı. Ek iş yapmadan geçinemez hale gelen işçilerin temel talebi yoksulluk sınırının üzerinde ücret. Kamuda 4 ayrı kuşaktan savunma sanayi işçilerinin aktardığı deneyimler de taleplerin ancak birlik olup, mücadeleyi göze alınca kazanılabildiğini gösteriyor.

Ücretler yoksulluk sınırının üzerine çıkarılsın

Vergi kesintileri yüzde 15’le sınırlı tutulsun

İkramiye ve ek ödemeler vergi kesintisi dışında bırakılsın

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Mardin’de kayyım 3 ayda 301 işçiyi işten attı.

Evrensel'i Takip Et