12 Şubat 2012 10:50

Siyaset mi.. Hukuk mu?

Siyaset mi.. Hukuk mu?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Olağan burjuva koşullarda hukuk burjuva egemenliğin onaylanıp kayda geçirilmesidir. Burjuvazi, iktisadi ve siyasi egemenliği meşrulaştırıp tartışılır olmaktan çıkarmak için hukuğa ihtiyaç duyar.
Kapitalizm öncesinde, örneğin kölecilik döneminde köle sahibi, örneğin antik Yunan’da kölesini bile öldürebilir, kimse bir şey demezdi. Astıkları astık, kestikleri kestikti yani. Feodal aristokrasinin egemenliğinde de hukuk aristokratın iki dudağının arasındaydı. “Muhteşem Yüzyıl”da, tüm güzellemeciliğe rağmen, kıyısından köşesinden yansıtılıyor ki, “Kanuni”nin sözü kanundu. “Ol” dediği olur, “öl” dediği ölürdü. Yüzlerce cariye onundu.. Ve bütün Osmanlı mülkü. İlk gece hakkı, sadece Osmanlı’da değil, ama Avrupa’da da feodal beyindi. Haraç toprak düzeninin de temeliydi, vergilendirmenin de. Hele Osmanlı’da düzen yağma üzerine kurulmuştu.. O Osmanlı’nın öykünülen “toleranslı” egemenliği savaş ganimetleriyle vergiye bağlanmış yenilmişler, kuşkusuz asıl olarak serf durumundaki köylünün sırtından çıkardı. Toprak köleleri olarak köylü, bir toprağa, bir de kişi olarak toprak ağasına bağlıydı. Önce bey ve ağanın, sonra kral ya da padişahın sözünün üstünde söz söylenemezdi. Aynı zamanda Allah ve peygamberin temsilcisi de olan padişah, dini bakımdan da kutsaldı, dünyevi bakımdan da. Aynı biçimde Avrupa’da Papalık, din ve dünya egemenliğinin birleşik krallığı durumundaydı. En büyük topraklar Papa’ya bağlanmak üzere Kilisenin elinde toplanmıştı.
Özetle, “hak” “değirmende” bile değildi! Burjuvalar bile haraçlardan illallah etmişlerdi.. Ticaret yapamaz haldeydiler. Bir bey bir “kulp” takıp mallarına mülklerine el koyabilirdi. Bu nedenle burjuvazinin hukuka, hukuk önünde eşitliğe ihtiyacı oldu. Bu nedenle ağalardan beylerden çekmiş olan köylünün önüne düşüp onları peşlerinden sürükleyebildiler. Ve bu nedenle burjuva demokrasisi sadece ve sadece hukuk önünde eşitliği yüceltti, yalnızca biçimsel oldu. İşçiyle burjuva aynı hukuktan yararlanıyorsa, paralarına pullarına, “haklarını” gerçekleştirme imkanlarına bakılmadan, ikisinin eşit olduğu iddia edildi. Ama yine de demokrasi demokrasiydi. Olağan koşullarda “eh” denebilirdi. Ama “özentiler” de işe karıştığında.. Ama egemenler arasında çekişmelerin sürdüğü oturmamışlık dönemlerinde.. İş çığırından çıkar.. Hukuk, o gözü bağlı genç kızın elinde tasvir edilen kör kılıç, gözü açıkların elindeki keskin bıçak olur. Örneğin 367 çıkarılır, hükümetin paçasına yapışılır. Hukuk siyasettir zaten, tam siyaset olur.
Hukuk ve demokrasi denmeye devam edilir.. Ama gelin görün ki, açıktan da dile getirilen Osmanlı özentisi içinde, beğenilmediğinde, “PKK’ye yardım” kulpu takılarak, örneğin Kürt burjuvalarının mallarına mülklerine el konması yasaya geçirilmek üzeredir. Ve buna da hukuk denecektir.. Hukuk önünde eşitlik denecektir!
Ferhat Sarıkaya, eski Şemdinli Savcısı’ydı.. Büyükanıt’ın ağırlığı zamanında “gaf” yapıp Şemdinli soruşturmasına onu da karıştırdığında HSYK tarafından derhal görevden alınmış, avukatlık yapması bile yasaklanmıştı. “Hukuk”tu işte! Hiç siyasal değildi! “Üstünlerin hukuku”ydu denip değiştirildiğinde, artık hukuk döneminin başladığı iddia edildi, ama “eski tas eski hamam” devam edildi. Olanca “bürokratik diktatörlük”ün, “askeri vesayetin yıkıldığı” ve “derin demokrasi”ye ulaşıldığı iddialarına karşın değişen bir şey olmadı: Bu kez Deniz Feneri savcıları görevden alındılar. HSYK tarafından..
En son MİT Müsteşarı ve eski görevlilerinin sorguya çağrılması örnektir. Hukukun ne denli siyaset olduğunun kanıtıdır. İşe gelene hukuk dendiğini ya da “iki dudak arası”na sığdırıldığını göstermiştir. Yine bir Sarıkaya, MİT Müsteşarını çağırmıştır sorguya.. Ama Müsteşar Başbakan tarafından atanmış ve kefil olunmuşlardandır. Hemen görevden alınmıştır. Sorgu konusu soruşturmayı polis adına yürüten iki polis müdürü ile birlikte. Hukuktur! “İki dudak arası” siyasettir! Üstelik bir özel kanun çıkarılarak bir daha MİT’in soruşturulma girişimi olanaksızlaştırılmak istenmektedir. Hukuktur. Yasaya bağlanmıştır. Ve siyasete! Yürütmenin abartılı yüceltilmesi ve yargı ve yasamanın da yürütmeye bağlanması, faşizmin en belli başlı eğilimlerindendir.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa