Biliyorsunuz, eğitim tartışmalarına TÜSİAD’da katıldı ve 4+4+4’e karşı kendi önerilerini açıkladı. Başbakan Erdoğan bu açıklamaya tepki gösterdi ve TÜSİAD’cılara “siz işinize bakın” dedi. Bu tartışma elbette Başbakanla TÜSİAD’cılar arasında kalamazdı ve kalmadı. Bilimsel, demokratik ve laik bir eğitim isteyen kesimler zaten baştan beri bu gerici düzenlemeye karşıydılar. Eğitim sorunu, genç kuşakların geleceğini biçimlendiren önemli bir konu ve bu nedenle tüm toplumu ilgilendiriyor.
Büyük sermaye basınında da bu konu ele alındı. Hürriyet’ten Erdal Sağlam TÜSİAD’cıların yanında saf tuttu ve köşesinde bu konuya değindi. Sağlam önce “TÜSİAD’ın “Türkiye’de Büyümenin Kısıtları: Bir Önceliklendirme Çalışması” adlı belgesinden alıntı yapıyor. Burada şu iki temel tespit yapılıyor. “1-Eğitim düzeyi ve kalitesi ile bilişsel becerilerde önemli bir iyileşme gerekmektedir, 2-Türkiye’de üretim ve ihracatın teknolojik içeriğinde ciddi bir iyileşme gerekmektedir”… Sağlam bundan sonra kendi düşüncelerini açıklıyor ve şunları yazıyor: “TÜSİAD’a vurmak politikacıların sevdiği bir iş… Halbuki sermayenin bizim gibi ülkelerde, “Çağdaş, kurallı ve adil gelir dağıtımını gözeten bir piyasa ekonomisi ile birlikte özgürlükçü, insan haklarına saygılı, demokratik bir sistem” isteyebileceği, sınıfsal olarak çağdaş bir ülke olmanın işlerine geleceği dolayısıyla halkın refah ve özgürlüklerini artıracak bir rol üstlenebilecekleri gerçeği unutulur.
TÜSİAD’cıların ne istediği açıktır: Büyük sermaye kârlarını daha fazla artırabilmek için tüm toplumun sırtından kendi üretimi ve ihracatı için iyi eğitilmiş iş gücü istemektedir. Yani tüm toplumun kaderini ilgilendiren eğitim sorunu büyük sermayenin çıkarları doğrultusunda çözülmelidir. Yani Başbakan TÜSİAD’ı haksız yere suçlamaktadır, onlar “işlerine bakmaktadır“. Eğitimin üretimle ilişkisini sosyalistler de savunmaktadır. Ama bugünkü üretim kapitalist nitelikte bir üretimdir ve tümüyle kâr amacı taşımaktadır. Sosyalist bir toplum, tüm toplumun yararına olarak eğitimi bilimsel temeller ışığında yeniden örgütleyecektir. Bu toplumda da eğitim üretimle ilişki içerisinde olacaktır. Ama üretimin amacı bütünüyle değiştiği için, eğitimin yararları kapitalist toplumda olduğu gibi sömürücü bir sınıfın çıkarları için değil, tüm toplum için kullanılacaktır.
Problem şuradadır: bugün sosyalist bir toplumda yaşamadığımıza göre bu sorun nasıl çözülecektir. Olup bitene seyirci mi kalacağız? Kuşkusuz hayır. Eğitimin demokratik bir içerikte düzenlenmesi, parasız, eşit ve laik olması, bilimsel çalışmaların sermayenin çıkarları için değil, tüm toplumun yararına olacak tarzda düzenlenmesi ve patronların kâr amacına hizmet etmemesi, üniversitelerin özerk olması savunulmalıdır ve zaten demokrasi ve özgürlüğü savunan kesimler bu talepler için mücadele etmektedir. Demek ki sorun sadece imam hatipler ve kızların eve kapatılması sorunundan çok daha geniş bir içeriğe sahiptir. Bugün sadece dindar “gençler değil“, tüm gençler sermayeye köle yapılmaktadır ve gelecekleri ellerinden alınmaktadır.
Sağlam’ın “Halbuki sermayenin bizim gibi ülkelerde, ‘Çağdaş, kurallı ve adil gelir dağıtımını gözeten bir piyasa ekonomisi ile birlikte özgürlükçü, insan haklarına saygılı, demokratik bir sistem’ isteyebileceği, sınıfsal olarak çağdaş bir ülke olmanın işlerine geleceği” tespitlerine gelince. Büyük sermaye diktatörce yönetimleri hep destekledi. 12 Eylül darbesine verdikleri destek, demokrasi mücadelesine karşı generalleri gardiyanları gibi kullanmaları ortadadır. Son zamanlarda demokrasiyi savunmak adına “demokrasi için” raporlar yayınladılar ve ilk ciddi saldırılarda raporları kaleme alan bilim insanlarını ortada bıraktılar. Ülkede sendikalı işçi sayısı sürekli düşüyor ve bu efendilerin fabrikalarına sendika sokmak deveye hendek atlatmaktan daha zor. Sendikalar olamadan demokrasi olur mu? İşçi sınıfı ve emekçi yığınlar en geniş demokratik hak ve özgürlüklere sahip olmadan demokrasiden bahsedilebilir mi? TÜSİAD’cılarımızın o taraklarda bezi yoktur ama sömürecekleri iş gücünün tüm toplumun sırtından daha iyi bir eğitim almasına çok duyarlıdırlar!
Sermaye egemenliği halkın cehaletini sonuna kadar kullanır ve halkın aydınlatılmaması için her yöntemi kullanır. AKP’nin eğitime ilişkin düzenlemesi bütünüyle halkın ve gençliğin köleleştirilmesi üzerine kurulmuştur. TÜSİAD’cılar ise bugünkü teknolojileri kullanabilecek köleler istemektedirler. İş adamı çıkarcı ve pratik zekası ile gençlerin dini bilgisinin üretime katkısının olmayacağını söylemektedir. Büyük sermayenin temsilcileri bugün bazı organize sanayi bölgelerinde kendi ihtiyaçları olan iş gücünü yetiştirmek üzere meslek okulları da açmaktadırlar. Bunların yaygınlaştırılması için yeni düzenlemelerin yapılacağı da anlaşılmaktadır. Bu tür girişimlerin tüm maliyeti sermayeye ait olmalıdır. Bize gelince, biz işçi sınıfının nicel ve nitel gelişmesinden sadece memnunluk duyarız. Kapitalist efendiler fabrikalarını daha iyi eğitimli işçilerle doldursunlar, daha çok işçiyi sömürsünler! Daha sonra olacakları nasıl olsa hep birlikte göreceğiz!

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et