Yanıyoruz! Van’da, Esenyurt’ta, Sivas’ta, organize sanayi bölgelerinin işyerlerinde vb. yanıyoruz. Bu dünya da yanmak sanki kaderimiz olmuş. Ama öbür dünyada daha büyük bir ateş bizi bekliyor. Söylendiğine göre onun adı cehennem ateşi imiş. Bu dünyada bizi yöneten, sömürenlere biat etmez, uysal köleler olmazsak yanacağız! Bu dünyanın egemenlerine hizmet eden çeşitli dinlerin inanç tüccarları, düzenlerini korumak için işçi ve emekçi halkın itaatkar köleler olmasını istiyorlar. İmamla papaz, Budist rahiple, Yahudi haham ağız birliği etmişler hep birlikte itaat ve kölelik vaaz ediyorlar.
Peki ama bu dünyada ve öbür dünyada yanmak kaderimiz mi? Daha dün mahkeme Sivas davası için zaman aşımı kararı verdi. Sivas’ta Sünni yobazlık kılığına bürünmüş dini fanatizm 37 insanı bir otele doldurup yakmıştı. Bunun bir kontrgerilla operasyonu olduğu açıkça ortadaydı. Şimdi ülkeyi yönetenlerin ağababaları katillere cesaret vermişler, kurtulmaları için ne gerekiyorsa yapmışlardı. Davanın 9 yılı da bu hükümet döneminde sürdü. Generali, imamı, yüksek yargıcı,MİT’çisi elele verdi yakılanların ruhuna bir bardak soğuk su içti.
Van Depremi’nde binlerce insan öldü. Şans eseri kurtulanlar çadırlara dolduruldu. Kışta kıyamette çoluk çocuk, hasta yaşlı o çadırlarda yaşam savaşı verdiler. Depremden kurtulanların onlarcası, çadırlarda ısınmak için zorunlu olarak kurdukları sobaların kurbanı oldular. Ama işin özü şuydu, ülkeyi yönetenlerin ilgisizliğinin, bilgisizliğinin, kıyıcılığının, rantçılığının kurbanı oldular. “Şu tarihe kadar çadır kalmayacak, herkese konteyner dağıtılacak” diyenler çözümü çadır kentleri dağıtmakta buldular.
Daha dün baraj patlamış, onlarca işçi azgın suların altında kalmış, cesetleri henüz bulunamamıştı. Bugün Esenyurt’ta inşaat işçileri kaldıkları çadırlarda yanarak öldüler. Aslında yanarak öldüler demek durumu tam ifade etmiyor. Yanmaları için tüm koşullar hazırlandı. Vanlı, Tokatlı, Ordulu, Amasyalı işçiler kardeşçe çalışmışlar, emekleri son damlasına kadar sömürülmüş, ertesi günü iş güçlerini yeniden toparlayıp gelsinler, patronlarına hizmet etmeye devam etsinler diye inşaat alanlarına kurulan çadırlara doldurulmuştu. Yanmaktan kurtulmaları için şantiyelerde çadır yerine konteyner kullanılması, ya da çadırların yanmaz malzemeden -onca tecrübeden sonra en azından böyle olması gerekirdi- yapılmış olması yeterliydi.
Tuzla’dan ise hâlâ iş cinayetlerinin haberleri geliyor. OSTİM’de yanan işçiler, Bayrampaşa’da patlamada ölen işçiler hep aynı çığlığı atıyorlar: ‘Bunlar iş kazası değil, iş cinayetleridir. Bizi öldüren patronların aşırı kâr hırslarıdır. Biz öldürüp günahlarından arınmak için Kabe’ye, Mekke’ye gidenler, besili kurbanlar keserek yukarıdakini kandırıp o kurbanların sırtında kıldan ince kılıçtan keskin sırat köprüsünü geçmeyi başarsalar da iki elimiz yakalarındadır. TÜSİAD’cılar, MÜSİAD’cılar işçinin emekçinin gazabından kurtulamayacaksınız.’
Aslında bütün bu olup bitenlerin bir tek anlamı vardır. Emek sömürüsü ve halkın cehaletinin devamı üzerine kurulmuş bu düzen her tarafından kokuşmuş ve çürümüştür. Yangın yerlerinde cesetlerden, balçık içinden çıkarılan çürümüş cesetlerden yayılan ağır kokular kurbanların değil, bu düzenin çürümesinin yaydığı kokulardır. Hiç bir ekonomik gelişme bu kokuların üstünü örtmeyi başaramamaktadır. Yükselen gökdelenlerin temelinde, yapılan ihracatların ürünlerinde işçi ve emekçilerin kanı, canı vardır.
Ancak bilinmesi gerekir ki ne TÜSİAD’cı ne de MÜSİAD’cı büyük patronların hükümetleri ve devletleri işçi ve emekçi halkın mücadelesinin hedefi olmaktan kurtulamayacaklardır. Sadece imam hatiplerin orta kısımlarını açmakla yetinmeyip, buna ek softalık okulları da açsalar, tüm okulları medreseye de çevirseler, tüm halkı tek tek tövbe ettirmeyi başarsalar da, bu mücadelenin hedefi olmaktan kurtulamayacaklardır. Dünya tarihi biat edenlerin, secdeye kapananların, günah çıkarma kuyruğuna girenlerin tarihidir. Sosyal ve tarihsel ilerleme diye bir şey varsa işte o halkların secdeden başını yukarıya kaldırma, papazın vaazına kulak tıkama mücadelelerinin ürünüdür. Ne imamın, ne generalin, ne yargıcın ne polis şefinin, ne cemaat liderinin, ne de sermayenin liderlerinin bu tarihi akışın önünü kesmeye güçleri yetmeyecektir.

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et