27 Mart 2012

Muhtemelen bugünkü gazetelerde Genelkurmay Eski Başkanı Başbuğ’un 81 gün sonra çıktığı ilk duruşma geniş yer bulacak. Nereden bakılırsa bakılsın siyaseten önemli bir haber olduğu için bunda bir gariplik yok. Ancak önceki gün Diyarbakır’da hakim karşısına çıkan Hatip Dicle’nin duruşmasında olup bitenler dün olduğu gibi bugün de gazetelerde kendisine yer bulamayacak.
Bu köşede iki duruşma arasında bir tercih kullanmak gerektiğinden, hakkaniyetli ve demokratik tercihin doğal sonucu olarak Hatip Dicle’nin duruşmasını konu edineceğiz.
12 Haziran 2011’de yapılan Genel Seçim öncesi, Diyarbakır’da seçmenlerine gönderdiği mektupta ‘terör örgütü propagandası’ yaptığı iddiasıyla hakkında 5 yıl hapis cezası istemiyle dava açılan Hatip Dicle, önceki gün hakim karşısında idi. Dicle, Diyarbakır 7’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde gerçekleşen duruşmada Kürtçe savunma yapmak isteyince Mahkeme Başkanı Necati Türkmen araya girerek, “Biz televizyonlarda sizin ne kadar güzel Türkçe konuştuğunuzu biliyoruz. O güzel konuşmanızı burada da yapın ve yargılama güzel bir şekilde sona ersin” dedi.
Bu diyaloğun ne anlama geldiğini daha iyi görebilmek için, bu sözlerin edildiği duruşma salonundan dışarıya doğru zum yapalım. Ya da bir başka yöntem olarak, bu duruşma salonunu, ait olduğu bağlamı ifade eden büyük fotoğraf karesinin içine koyarak da konuya bakabiliriz.
Öncelikle Mahkeme Başkanı’nın bu sözleri söylediği kişi, kapatılan ve adeta bir darbe havasında Meclis’ten atılan DEP’in genel başkanlığını yapmış olan kişidir. Bu kişi, son seçimlerde de cezaevinde olmasına rağmen o duruşma salonunun bulunduğu Diyarbakır’da yaşayan Kürtler tarafından ciddi bir oyla milletvekili seçilmiştir.
Ve milletvekilliği de dünyada benzeri görülmemiş bir şekilde çalınarak iktidarın bir milletvekiline bedavadan hediye edilmiş olan Hatip Dicle, duruşma salonunda, 37 yıllık siyasetçi olduğunu belirterek, “Kürt kimliğim ve anadilim olan Kürtçe üzerindeki baskıları önlemek adına siyaset yapıyorum. Kendim inşaat mühendisiyim, keşke böyle bir problem olmasa ve ben de inşaat mühendisliği yapabilseydim ve mahkemenizde yargılanmasaydım” diyor.
Hatip Dicle bunları, Başbakan Erdoğan’ın 15 Ağustos 2005 günü şunları söylediği Diyarbakır’da söylüyor: “Büyük millet olmak, geçmişle yüzleşerek geleceğe yürürken geçmişin davalarıyla geleceği ipotek altına almamak da mümkündür. Çünkü gelecek aydınlık yarınlarla doludur. Geçmişte siyasi nedenlerle bazı hatalar dönem dönem pek çok toplum kesimine yapılmış olabilir. İlla her soruna bir ad koymak da gerekmez. Çünkü sorunlar hepimizindir. İlla ad koyalım diyorsanız, Kürt sorunu da bu milletin bir parçasının değil, hepsinin sorunudur. Benim de sorunumdur. Kürt sorunu ne olacak diyenlere diyorum ki, bu ülkenin Başbakanı olarak o sorun herkesten önce benim sorunumdur.”
Bu fotoğraf karesinin içinde Özgür Gündem’in kapatıldığı ve bundan önceki 28 Kürt isyanına nasıl yaklaşıldıyla aynısının son isyana yaklaşımda da sergilendiği ve üstelik bunun ‘yeni strateji’ diye sunulduğu da unutulmamalı.
Bütün bu tarihsel ve güncel bağlamıyla birlikte bu büyük fotoğrafa dışarıdan soğukkanlı bir biçimde bakan bir göz, Hatip Dicle’ye o teklifi yapan Mahkeme Başkanı hakkında en hafifinden “herhalde şaka yapıyor” diye düşünmeden edemeyecektir.
Dicle’ye, “Biz televizyonlarda sizin ne kadar güzel Türkçe konuştuğunuzu biliyoruz” diyen Mahkeme Hakimi, devletin resmi televizyonunun sabah akşam Kürtçe yayın yaptığını bilmiyor değil. Ama buna rağmen, Kürtçe konuşmaya başlayan Dicle’nin, “Anadilimde savunma yapmama izin verilmezse başka bir dilde konuşmayacağım” demesi üzerine, Mahkeme Başkanı “Sanığın Türkçe dili dışında başka bir dilde bir kısım beyanlarda bulunduğu” ifadesini tutanaklara geçirtiyor. Yani Mahkeme Başkanı devletin Kürtçe televizyonunun sunucularından daha güzel Kürtçe konuşan Dicle’nin ağzına kendi anadili olan Kürtçe’yi değil de, devletin ana dilini yakıştırıyor. Pes doğrusu!
Çok büyük acılara, on binlerce ölüme, ‘faili meçhul’ bırakılan gazeteci ve aydın cinayetlerine, bombalanan gazetelere, cezaevlerine doldurulan milletvekillerine, belediye başkanlarına, avukatlara ve gazetecilere kadrajında yer veren bu büyük fotoğraf,  dünden itibaren yeni bir gazeteye daha tanıklık etti.
Günlük gazetesine hoş geldin derken, büyük bedeller ödeyen ve her koşulda dik durmayı başaran Kürt basınının isimsiz kahramanlarına başarı dileklerimizi iletiyoruz.
Yolunuz açık olsun!

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et