Karabük, Rai-Rio ve Masiello
Fotoğraf: Envato
İlk yarının son haftaları, Karabük tribünlerinde bir pankart: “Emeğin başkentine direnmek yakışır.”
O ana kadar yalnızca 3 galibiyet, 3 beraberlik alabilmiş, ligin dibine çakılmış, hocasını değiştirmiş bir takım...
Futbol ulemalarına sorsanız umudun zerresi yok ama yalnızca birleşerek ve direnerek kazanabilecek bir sınıfın temsilcilerinden oluşan kentin tribünleri, benzer pankartlarla donatmış Dr.Necmettin Şeyhoğlu stadını. İnşa halindeki kale arkası tribüne asılı pankart örneğin, hiç yabancı değil siz işçi basınının okurlarına: “Direne, direne kazanacağız.”
İlk yarının bu umutsuz takımı, ikinci yarıda kadrosuna yaptığı pahada hafif ama akılcı transferlerle ligin en heyecan verici takımlarından biri olmayı başardı. Özellikle kaleye çevirdikleri iç sahalarında oynadıkları 9 maçın 8’ini kazandılar. Cuma akşamı “gazozuna” yapılan Beşiktaş maçında alınan beraberlik tek fireleri oldu.
Teknik Direktör Bülent Korkmaz’ın yeniden ‘Cesur Yürek’ olarak sahalara yaptığı saygıdeğer geri dönüş ve ikinci yarıda takıma katılan tecrübeli santrfor Mehmet Yıldız’la “düştü” denilen Karabük 17 maçta tam 32 puan topladı. İnatları, gollü maçları ve harikulade performanslarıyla ligin ikinci yarısında fire vermeden takip ettiğim bu takımı haz borcumu ödeyip bir türlü yazamamıştım. Bu girizgah vesile olsun. “Emeğin başkenti”ni, emeğin gazetesinde -büyük yazarın dediği gibi- “yazmasam deli olacaktım.”
KUTLAMA KAPİTALİZMİ
Geçelim Olimpiyatlara...
Artık çok daha ciddi bir şekilde ve geniş kesimlerce tartışılan bir olimpiyat (ve genel olarak mega spor organizasyonları) gerçeğiyle karşı karşıyayız. Guardian’da, daha önce New Left Review’a yazılarından tanıdığımız Profesör Jules Boykoff bir makale kaleme aldı ve “Olimpiyatların gerçek bedeli ne” diye sordu. Boykoff, Naomi Klein’in Şok Doktrini adlı kitabında bahsettiği “Felaket Kapitalizmi” kavramını hatırlattı ve Olimpiyatların da burjuvazi için bir nevi “Kutlama kapitalizmi” işlevi gördüğünü ifade etti. Şöyle ki, kapitalistler lehlerine olan ve normalde cüret edemeyecekleri, halk düşmanı uygulamaları, felaket dönemlerinde hızlandırırlar çünkü halkın karşı koyacak gücü kalmaz. Bu “felaket kapitalizmi”dir. “Kutlama kapitalizmi” ise halkın bir başka zayıf anından yararlanır. O da olimpiyat miti etrafında şekillendirilmiş ve İngiltere İşçi Partisi Başkanı David Miliband’in de dile getirdiği “Olimpiyatlar tüm ülke için bir kutlamadır” söylemidir. Sermaye sınıfı bu sözde şatafatın arkasına sığınarak normalde cesaret edemeyeceği saldırıları pervasızca gerçekleştiriyor. En yakın örneği de Londra ve Rio de Janeiro.
Hafta içinde uluslararası sermayenin “amiral gemisi” gazetesi New York Times da Olimpiyatları masaya yatırdı. Gazete “Olimpiyatlar götürdüğü kadar getiriyor mu” mealinde bir üst başlıkla karşıt görüşlerden oluşan ve Londra’yla Rio’ya odaklanan bir dosya hazırladı. Dosyada yazan ve an itibariyle Rio’nun gecekondu mahallelerinde (favela) çalışma yürüten şehir plancısı Theresa Williamson, Dünya Kupası (2014) ve Olimpiyatların (2016) yerinde ve halkçı bir dönüşüm stratejisiyle kentin favelalarına büyük katkı sağlayabileceğini ama Brezilya hükümetinin bu yolu tercih etmediğini vurguladı. Williamson, klasik yöntemlerin burada da tekrarlandığını belirtiyor ve kent Olimpiyatlar için “güvenli” hale getirilirken 170 bin kişinin zorla yerinden edildiğini söylüyor. Bu 170 bin kişinin bir kısmı kente 2 saat uzaklıktaki TOKİ benzeri küçük, soğuk, çirkin, izole yapılara ödeyemeyecekleri bir borç karşılığı sürgün edilirken bir kısmı da evsizler ordusuna katılıyor.
Pazartesi günü Fransız L’Humanite gazetesine bir röportaj veren eski milli futbolcu Rai de kurduğu vakıf aracılığıyla Sao Paulo ve Rio’da “sosyal sorumluluk” projeleri gerçekleştirdiğinden bahsediyordu. Geçtiğimiz aylarda yitirdiğimiz Socrates’in kardeşi olan ve toplumsal duyarlılıkları olduğunu da bildiğimiz Rai, Brezilya’daki sorunlar, yoksulluk ve gelir dağılımındaki eşitsizlik sorunlarına değiniyor ama dünya kupası karşısında takındığı tavır “Kutlama kapitalizmi” anlayışına pek uygun: “Kimse merak etmesin. Harika bir dünya kupası düzenleyeceğiz.” Keşke Rai ve onun gibiler, imkanlarını ve popülaritelerini halk düşmanı haline getirilmiş organizasyonları koşulsuz destekleyerek değil onlara eleştirel yaklaşarak toplumsal bilinç yaratmak için kullanabilseler. Maalesef o bilinç kendilerinde de yok... “Sosyal sorumluluk” dediğimiz sivil toplum kafası da bir yere kadar zaten!
DERBİDE BİLE ŞİKE, NE SANDINIZ!
Son olarak İtalya’daki şike operasyonunun son ayağından bahsetmek gerekiyor. Atalanta Stoperi Andrea Masiello geçtiğimiz sezon Bari forması giyerken ligin son haftasında Puglia derbisinde Lecce ile oynadıkları maçta 250 bin avro karşılığı kendi kalesine gol attığını itiraf etti. Lecce, o golle kümede kalmıştı.
Corriera della Serra’da konu üzerine çıkan bir yazıda “Derbide bile şike yapmak taraftara en büyük ayıptır” deniyordu. James Richardson’ın hatırlattığı gibi “Belki de pek de öyle değildir.” Zira, hem takımın eski kalecisi Jean-François Gillet ve hem de şikeci “Çingeneler” adlı gruptan Hristiyan Ilievski yaptıkları açıklamalarda Bari’deki taraftar grubu liderlerinin bizzat işin içine dahil olarak “Zaten küme düştük, maçları satın da para kazanalım” dediklerini söyledi. Futbol daha ne kadar kirlenebilir ki?
- 100 yıl arayla Paris’te iki olimpik dönüm noktası 26 Temmuz 2024 05:27
- Papara baskını ve marka değeri 19 Mart 2024 04:10
- Bozacılar ve şıracılar 12 Mart 2024 04:46
- Beşiktaş'a cüret gerek 05 Mart 2024 04:42
- "Dünümüzü getirin, yarınımızı verelim" 27 Şubat 2024 04:15
- Geriden oyun kurmayı, yarım alanlara sızmayı atla, göğe bakalım 20 Şubat 2024 04:50
- "En eski spor arkadaşları"nın 2024 model çekişmesi 13 Şubat 2024 04:21
- Gerçeğin yumruğu: İşte Türk futbolu bu! 13 Aralık 2023 04:56
- Çalınmış ülke, bölünmüş spor: Filistin 23 Ekim 2023 04:36
- City Football Group-Başakşehir flörtü 09 Ekim 2023 04:00
- Süper Lig, süper sömürü 02 Ekim 2023 04:30
- 'Voleybol Ülkesi' miyiz? 25 Eylül 2023 04:25