Bakın hele şu yaşama!..

Herkes gibi o da küçüktü bir zamanlar. Top oynayacak, karnı acıkacak yaşta da değildi gerçi; ama küçüktü işte. Çocuk sayılabilecek yaştaydı. Yaşça, kafaca, boyca büyümenin içindeydi. Serpilecek, gelişecek adam olacaktı. Yine de  topunu bulmuş oynuyordu; hem de iyi oynuyor olmalıydı ki ayaklarının becerisi onu büyüklerin arasına bile sokmuştu. Kafası değilse de o ayaklar ona ün de getirmişti. O yaşta ülkenin sayılı ayaktopu takımlarının birinin oyuncusu olmuştu. Cebi para görmüş olmanın ötesinde parayla dolup taşmıştı. Büyük bir olasılıkla düşleri gerçek olmuş, tüm yokluklar ve yoksulluklar geride kalmıştı. O yaşta. O ise, düşten daha çabuk çıkmak uğruna gerçeği çokça abartılı yaşama yolunu seçmişti. Belki geçmişten, belki yaşamdan belki başka şeylerden  alacakları varmışçasına.  
Her şeyin, her türünün en iyisini kullanıyordu abarttığını ayrımsamadan. Yaşına ve boyuna uygun olmasa da bir cipi (Jeep diyorlar yanılmıyorsam) bile olmuştu. O dört çekeriyle dört nala giderken bir gün, önüne çıkan bir adamı çekivermişti altına. Zavallı adamın canı akıvermişti gecenin karanlığında yolun soğukluğuna. Öyle de kalmıştı. Çünkü, olmaması gereken bir anda ve yerde oluvermek suçunu(!) işlemişti toprağı bol olasıca. Bunda yeni yetme varsılın ölen adamın ailesine akıttığı parasal yardımın(!) da etkili olduğu konuşulmuştu çokça. Konuşulur işte… Ağızlar torba değil ki büzüp kapatasın…
Yeni delikanlı, genç varsıl gençliğinin toyluğu, varsıllığının doyumsuzluğu, taşıtının dört çeker gücüyle önüne çıkan adamı görmezden gelmiş olamaz kuşkusuz. Gerçi o günkü koşulları ve olanakları böyle bir şey yapmasına öylesine yatkındır ki... Yapmış mıdır bilinmez; ama eğer yaptıysa ömür boyu suçluluk duygusu çekecektir kuşkusuz. O duygunun altında ezile ezile yaşayıp giderler birlikte. Hele de yaş ilerleyip ussal olgunluk kendini bulduğunda; paranın tadı ve değeri yaşamına daha bir oturduğunda… İstemese de o acı yakar durur içinde bir yeri, büyür gider kendisiyle. Birlikte yaşlanırlar dövüşe dövüşe…
İşte o zaman, yani o dövüşü durdurmak, ondan kurtulmak için sarılacak, sığınacak bir şey aranır. Unutturacak; hiç değilse oyalayacak bir şey. Kendini başka yerlere taşıyacak bir şey; belki de çok şey. Kuşkusuz en kolayı ve de gidersiz olanı dine yanaşmak ve tanrıya sığınmaktır. Sanılır ki; hem de inanılır ki ne denli yoğun yaşanılırsa bu duygu o denli yakın olunacaktır bağışlanmaya. Ağırlıktan kurtulup gök yüzüne doğru uçmaya. Öyle ki abarttığının ayırdına bile varılamaz. Onun için çayır çimen üzerindeki sevinç yerlere baş sürmeye dek götürülür. Öylesine dinsel yaşanır. Olur olmaz her yerde tanrıya bağlılık sunulur.  
Sunulur ya, tanrının yarattığına inandığı kulu yine görmezden gelir. Sanki yaşamda bir kendisinin, bir de tanrının kalmasını istemektedir. Gözünü kırpmadan tanrısının kullarına yönelik eylemlerini sürdürür gücü yettiğince.  Yakınındakilere fiziksel, uzağındakilere sözel ve simgesel sertliklerde bulunur çekinmeden. Parmak sallar, yetmeyeceğini bildiğinde kolunu kullanır sallamak için, boğaz kesme, can almaya yönelik devinimlerde bulunur. Olmadı, renk aşkını döker ortaya ve siyaha karşı olan duyarlılığını çekinmeden dillendirir insanın ve insanların yüzüne karşı. Kin, nefret, acımasızlık dolu bu duyguların o geçmişte yaşanmış ölümlü olayla bağlantılı olabileceğini düşündürür insana. Bütün bunlarla sürüp gider yaşam denilen şey.
Bu davranışlar spor olayı içinde ve ayaktopunun kendi kuralları çerçevesinde değerlendirilir, üç beş karşılaşmadan yasaklanarak geçiştirilir. Yeşil alanda işlenmiş olsa da bir insanlık suçu olduğunun üzerinde durulmaz. İnsanlık suçunun da geçiştirilecek, görmezden gelinecek, bağışlanacak bir yanının olamayacağı önemsenmez. Olmaması gerektiği düşünülmez hem de. Bu suçun da iyi bir karşılığı olmalı oysa. Geçmişte yapılanlar düşünülerek gelecekte de yapılacağı gözüne alınarak bir önlem alınmalı. Ruhsat mı veriliyor oynayabilmesi için, izin mi, lisans mı, her neyse o geri alınmalı, iş yapamaz duruma getirilmeli. Hiç değilse geçici; ama uzun bir süre. Parasına puluna kıyılmalı oynayamadığı süre içinde. Ama!?..  
Adam her şeyi ile bulunduğu yerin yukarılarına iteleniyor sövgüsüz; ama övgüyle.
Yaşam böyle sürüyor be her yerde...
Bakın hele şu yaşama!..

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Sömürge madenciliği felaketinin yıl dönümünde İliç: Toprak zehirli, halk işsiz

Sömürge madenciliği felaketinin yıl dönümünde İliç: Toprak zehirli, halk işsiz

İliç siyanür faciasının üzerinden 1 yıl geçti. Hava, toprak ve su zehirlendi; 9 işçi can verdi. Daha fazla altın için kuralsız çalışmanın önünü açanlar aklandı. Halk zehirlenmiş doğa ve işsizlikle baş başa. Facianın ana sorumlularından uluslararası maden tekeli SSR, hisse senedi değerlerinin yükselmesiyle felaket öncesine geri döndü. İliç’teki altın için de “iş birliği içinde olduğu iktidarla” pazarlıkta.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Grevdeki Çelikaslan Tekstil patronunun kardeşi: "Benim zenginliğimi Allah verdi."

Evrensel'i Takip Et