12 Mayıs 2012

...*Burjuvazi,
kavgaya davet etti bizi / davetleri kabulümüzdür!
Biz nasıl bilirsek hep bir ağızdan gülmesini,
biliriz öylece yaşamasını, ölmesini.
Hepimiz - birimiz için, / birimiz - hepimiz için!..”  
(Nâzım Hikmet)

Emek ve sermaye arasındaki çelişki hayatın her alanında olduğu gibi  sanat ve kültür alanında da her zaman varolmuştur. Neoliberal politikaların hayata geçirildiği ‘90’lı yıllardan bu yana ‘tek’ kutuplu bir dünya dayatıldı. Tam da Başbakanın ‘tek tek’çiliğine uygun olarak. Başbakanın bu tekçiliği neoliberal politikaların tek kutupluluğu ile örtüşmektedir. Dünya bugün Burjuva diktatörlüğü altında faşizmin ayak sesleriyle sarsılıyor..         

2. Paylaşım Savaşı’nda yaratılan Hitler’in hangi büyük sermaye gruplarının ürünü olduğu sır değildir. Tıpkı 12 Eylülü gerçekleştiren Kenan Evren ve dönemin komutanlarını yaratan  yerli ve yabancı sermayenin varlığı gibi. Şimdi 12 Eylülü aklama mahkemeleri gerçeği görüntü ile örterek aklayacak. Vehbi Koç’un mektubu ortada iken, Sadık Şide’nin steril sendikacılığı(!), Halit Narin ve  dönemin darbeyi alkışlayan gazetecileri... yeter mi? Yetmez ABD ve onun CIA ve büyük sermayesi yargılanabilecek mi? Tabii ki hayır. O halde toplumun gazını almaya yönelik bir mahkemecilik oyunu desek çok mu ayıp etmiş olurum? İşte 5 yıl ceza alan 1000 operasyonların ağır abisi Mehmet Ağar ortada. Turistik otelde kalır gibi ödüllendiriliyor, komedi yani. Kim bilir Evren ve belki bir kaç kişi nasıl bir muamele (pardon ceza) görecekler. Siz hayal gücünüzü çalıştırın artık. İşte iktidardan sanat icraları...
AKP İktidarı durmadan yeni cepheler açıyor. Üst  yapı kurumlarıyla başladığı savaşını, Kürt sorunuyla, Çevre ve doğayla, Sağlıkla, kentsel dönüşümle ve son olarak tiyatro ile başlayıp sanata cephe açmasıyla artık tüm toplumu hizaya getirip kendi tekçiliğini dayatmakta. Birde başkanlık sistemi oldu mu tadından yenmeyecek(!)
Geçen yıl yine bu aylarda üst üste (Emek örgütleri ve Sanat, İktidar ve Sanat, Sendikalar ve Sanat üzerine, Sanat Pazarı, Sanat AŞ gibi başlıklarla...) peş peşe yazmış ve belki de sizleri sıkmıştım. Perşembenin gelişi Çarşambadan bellidir derler. AKP iktidarının sanata ve sanatçılara açıktan saldıracağının işaretleri çok öncelerden veriliyordu. ‘İnsanlık Anıtı’ heykelinin yıkılışı, Sanatçıların arka bahçenin dikenleri olarak nitelendirilmesi, Gazetecilerin  hedef gösterilmesi. Sonra ideolojik(!) olan tiyatrocular yer aldı. Peşinden tiyatroyu da, sanatı da özelleştiriyorum despotik açıklamaları. Sanki yeni bir şey yapacaklarmış gibi. Sanat zaten burjuvazinin elinde bir oyuncaktı. ‘Contemprory İstanbul’u ile , ‘Art Beat’ ile ve 12 eylül darbesinin destekçisi Koç’un sponsorluğundaki ‘İstanbul Bienali’ akla gelen büyük sanat festival ve organizasyonları olarak ilk akla gelenler. KSL (Kamusal Sanat Laboratuvarı) İstanbul Bienalinde gerçekleştirdiği performansıyla 15 Eylül 2011’de Koç’un mektubunu yayınlayarak şöyle açıklamıştı bu günleri yaşayacağımızı gösterircesine :
“…Emrinize Amadeyim Paşam”
Uluslararası İstanbul Bienali 2007 yılından beri Koç Holdingin sponsorluğunda gerçekleştiriliyor. Bu durum önümüzdeki on beş yıl boyunca da böyle devam edecek. Hatırlayacağınız gibi geçen seneki İstanbul Bienali Bertolt Brecht’in “Üç Kuruşluk Opera”  adlı eserinden yola çıkmış ve Koç hanedanlığı, Türkiye’de yaşayan sanatçılara, “İnsan Neyle Yaşar?​” sorusunu sorarak bir çağrıda bulunmuştu. Sermayenin Brecht’i şevkatle bağrına basması tartışmalara neden olmuş hatta “İstanbul Beğenali” yaratıcı eylemlerle de protesto edilmişti.  
Şimdi bir kez daha, küresel kültür başkenti İstanbul’da 12 Eylülün hemen ertesinde aynı sahne yeniden kurulacak. Herkes yerlerini alsın! Sermaye yaldızlı sanat maskesini takacak. Silah sanayi ve kültür endüstrisinin, finans kenti ve kültür başkentinin tek ve aynı sistemin iki farklı yüzü olduğunu ispat edercesine Koç Holding gururla sunacak: “İsimsiz.”
Açıkçası bu kez de başlık bize biraz korkakça geldi; utanmış da saklanmış gibi, muhbir gibi, itirafçı gibi. Bienalin başlığı faili meçhul isimsiz mektupları düşündürdü. Biz de imzası belli, ismi üzerinde sahici bir mektup bulalım dedik. Adı konsun bu işin artık. Okunsun ve hatırlansın. Kültür sanat hamisi babacan sermaye Türkiye’nin ekonomik düzenini kurarken elleri titremeden imzaladı bu mektubu.
 Koç Holdingin 3 Ekim 1980’de Kenan Evren’e yolladığı teşekkür mektubudur:
“Yakalanan anarşistlerin ve suçluların mahkemeleri uzatılmamalı ve cezaları süratle verilmelidir. Polis teşkilatı teçhiz edecek ve onu kuvvetlendirecek imkanlar genişletilmeli, gerekli kanunlar bir an önce çıkarılmalıdır. İşçi-işveren ilişkilerini düzenleyecek olan kanunlar asgari hata ile çıkarılmalıdır. Bazı sendikaların Türk Devleti’ni ve ekonomisini yıkmak için bugüne kadar yaptıkları aşırı hareketler, göz önünde bulundurulmalıdır. DİSK’in kapatılmış olmasından dolayı bir kısım işçiler sendikal münasebetler yönünden bekleyiş içindedirler. Militan sendikacılar bu işçileri tahrik etmek ve faaliyeti devam eden sendikaların yönetim kadrolarına sızarak davalarını devam ettirmek niyetindedirler. Bu durum bilinerek hazırlanacak kanunlarda gerekli tedbirler alınmalıdır. Komünist Partinin, solcu örgütlerin, Kürtlerin, Ermenilerin, birtakım politikacıların kötü niyetli teşebbüslerini devam ettirecekleri muhakkaktır, bunlara karşı uyanık olunmalı ve teşebbüsleri mutlaka engellenmelidir. Zatıalilerine ve arkadaşlarınıza muvaffakiyetler temenni ediyorum. Emrinize amadeyim. “
Bu mektup sömürü düzeninin kuruluş sözleşmesi, faşist iktidarın protokolü, işçiler, öğrenciler, sanatçılar ve ülkenin tüm ilerici güçleri için idam fermanıdır.
On yıl boyunca bir dize şiiri, bir paragraf romanı, bir muhalif resmi işkencelerde, cezaevlerinde sanatçıların burunlarından fitil fitil getiren bir güç hangi sanata destek çıkar? Sosyal devlet anlayışı gereği sanata, eğitime, sağlığa harcanması gereken paralar, şişirme operasyonlarla dağları taşları bombalayarak harcanırken devletin savunma ihalelerini alan bir firma neden biz sanatçılara sponsor olur? ‘90’lı yıllarda yapılan bir araştırmaya göre devletle iş birliği içinde olan büyük sermaye gruplarına borcu olmayan insan yokken, hatta bu holdinglere borçlu çocuklar doğmuşken, Koç hanedanlığı bu dikensiz gül bahçesinde neden sanat ve sanatçıya sponsor olur?  
Unutturmak iktidarın en büyük silahıdır. Ama biz o isimleri hiç unutmadık. Ne insanca yaşamak için bedel ödeyenleri ne de yaşamı pazarlamak için can alanları. Gerçekleri gün yüzüne çıkarmak için, üzerindeki yaldızı çekinmeden KAZIYINIZ. Göreceğiniz bu ülkenin geçmişi, bugünü ve geleceğidir...”
Ve bir iki notla bitireyim;
21. Asrın Nisan 2012 yılında Türkiye’de iş kazalarında ölen/öldürülen işçi sayısı 87 yani seksen yedi kişi. Bu ülkede geçen yıl iş kazalarında ölen işçi sayısı 1543 yani bin beş yüz kırk üç insan... Rakamlara alıştırılan bir dünyalı olarak bir yılda ölen bu insanlar bize bir şeyler anlatıyor mu?  Geçen hafta yazmıştım 1 Mayıs mitinginde
Bu gerçek ve bu işçiler de alandaydı. Gördünüz mü? Şöyle demiştim: “Kamusal Sanat Laboratuvarı 1543 isimli performansıyla iğnenin atılsa yere düşmeyeceği yerde bir yılda iş kazalarında ölen işçileri alana taşımıştı. Yere açtıkları 2 metre karelik dairesel foreks üzerinde “Bu alan geçen yıl çalışırken yaşamını kaybeden 1543 işçi için ayrılmıştır.” Notuyla kendine yer bulmuştu.  O sıkışıklıkta özenle o alanın korunmasına çalışanların duyguları çevreye yansıyordu.”
* Nazım Hikmet’in “Sacco ile Vanzetti” şiirinden alınmıştır.
 

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Kadın işçiler devlere karşı

Kadın işçiler devlere karşı

Chinatool grevi, ücretleri eriten Şimşek programının arkasında dizilenleri gözler önüne seriyor: Programın uygulayıcısı iktidar, programdan güç alıp %25 zam dayatan Chinatool ile Şimşek’in kapısını aşındırdığı Chinatool’un ortağı uluslararası finans tekeli HSBC... Küçük parçaların üretimi için küçük elleri kullanılan kadın işçiler, bu dev ittifaka sendikalarıyla kafa tutuyor.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
İmamoğlu’ndan belediye operasyonlarına tepki: Sandık gelecek, bir kişi gidecek, her şey değişecek.

Evrensel'i Takip Et