Başkanlık sistemi tartışmaları

Son günlerde başkanlık sistemi üzerine tartışmalar yapılıyor. Bu tartışmaların “anayasa yazım” sürecinde daha da yoğunlaşacağı görülüyor. Başbakan Erdoğan’ın başkanlık sisteminden yana olduğunu bilmeyen yok. Erdoğan’ın gönlünde başkan olmak yatıyor. Tabii sadece başkan olmak yatmıyor, diktatöryal yetkileri olan bir başkan olmak yatıyor. Ülkeyi diktatörce yöntemlerle yöneten bir başbakan olmak herhalde Erdoğan’ı tatmin etmiyor. Madem ki konu tartışılıyor ve daha da tartışılacak, bu konuda bazı hatırlatmalar yapmak yerinde olacaktır.
Bugün ülke 12 Eylül askeri faşist darbesi sonrasında yapılan ve halka süngü zoruyla kabul ettirilen bir anayasa ile yönetiliyor. Faşist darbenin temel gerekçelerinden birisi uzun süre cumhurbaşkanı seçilememesi, partilerin bu konuda anlaşamaması, bu durumun ülkenin politik istikrarını tehlikeye atmış olması idi. Darbe yönetiminin kurduğu sistemde bu nedenle cumhurbaşkanına pek çok görev ve yetki verilmişti. Güçlü cumhurbaşkanı istenmiş, adeta yarı başkanlık sistemini denilebilecek bir yapı kurulmuştu. Öyle ki, Cumhurbaşkanı Gül’ün bir dönem “Cumhurbaşkanının yetkilerinin çok fazla olduğunu ve bunun bir kısmından vazgeçilmesi gerektiği üzerine söyledikleri gazete arşivlerinde bulunmaktadır. Bugün yürürlükte olan anayasaya göre cumhurbaşkanının görev ve yetkileri nelerdir? Bunu ayrıntılı olarak bilmek, neyi tartışmakta olduğumuza da ışık tutacaktır. Anayasa “Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Türk Milleti’nin birliğini temsil eder; Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir.” der ve görev yetkilerini şöyle sıralar.
Cumhurbaşkanı “gerekli gördüğü takdirde, yasama yılının ilk günü Türkiye Büyük Millet Meclisinde açılış konuşmasını yapmak, Türkiye Büyük Millet Meclisini gerektiğinde toplantıya çağırmak, Yasaları yayımlamak, Yasaları yeniden görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine geri göndermek, Anayasa değişikliklerine ilişkin yasaları gerekli gördüğü takdirde halkoyuna sunmak, Yasaların, kanun hükmündeki kararnamelerin, Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’nün, tümünün ya da belirli kurallarının Anayasaya biçim ya da esas yönünden aykırı oldukları gerekçesi ile Anayasa Mahkemesinde iptal davası açmak, Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerinin yenilenmesine karar vermek.” gibi görev ve yetkilere sahiptir. Ancak bütün bunlar cumhurbaşkanının yasama ile ilgili olan görev ve yetkileridir. Cumhurbaşkanının bir de yürütme ile ilgili görevleri var. Onlar da şunlar:
“Başbakanı atamak ve istifasını kabul etmek, Başbakanın önerisi üzerine Bakanları atamak ve görevlerine son vermek, Gerekli gördüğünde Bakanlar Kuruluna Başkanlık etmek ya da Bakanlar Kurulunu Başkanlığı altında toplantıya çağırmak, Yabancı devletlere Türk Devleti’nin temsilcilerini göndermek, Türkiye Cumhuriyeti’ne gönderilecek yabancı devlet temsilcilerini kabul etmek, Uluslararası antlaşmaları onaylamak ve yayımlamak, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına Türk Silahlı Kuvvetlerinin Başkomutanlığını temsil etmek, Türk Silahlı Kuvvetlerinin kullanılmasına karar vermek, Genelkurmay Başkanını atamak, Milli Güvenlik Kurulunu toplantıya çağırmak, Milli Güvenlik Kuruluna Başkanlık etmek, Başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu kararıyla sıkıyönetim ya da olağanüstü hal ilan etmek ve kanun hükmünde kararname çıkarmak, Kararnameleri imzalamak, Sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebi ile belirli kişilerin cezalarını hafifletmek ya da kaldırmak, Devlet Denetleme Kurulunun üyelerini ve Başkanını atamak, Devlet Denetleme Kuruluna inceleme, araştırma ve denetleme yaptırmak. Yükseköğretim Kurulu üyelerini seçmek, Üniversite rektörlerini seçmek.”
Ancak bütün bunlar cumhurbaşkanının görev ve yetkilerinin tamamı değildir. Anayasa cumhurbaşkanına yargı ile ilgili de görev ve yetkiler tanımıştır. Bunlar “Anayasa Mahkemesi üyelerini, Danıştay üyelerinin dörtte birini, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı Vekilini, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi üyelerini, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerini seçmek”tir. Bunlarda yeterli değildir ve ilgili anayasa maddesi “Cumhurbaşkanı, ayrıca Anayasada ve kanunlarda verilen seçme ve atama görevleri ile diğer görevleri yerine getirir ve yetkileri kullanır.” diye devam eder.
Bütün bunları dikkate aldığımızda daha ne isteniyor diye sormamız gerekmiyor mu? İstenilenlerin küçük bir ipucunu MİT tartışmaları sırasında gördük. Vatandaşların güvenlikleri başbakanın iki dudağı arasından çıkacak söze bağlı hale getirildi. Demek ki bütün bunlar da yeterli gelmiyor. İstenilen herhalde Osmanlı Padişahlarının “vurun kellesini” diye en uç noktadan ifade edilen yetkileridir. Bugün yeni bir anayasa tartışmaları yapılırken, AKP ve onun yandaşları tarafından bu anayasanın “yeniliğine” güçlü vurgular yapılması, ancak demokratikliğine ilişkin tek söz söylenmemesi yeterince aydınlatıcıdır. Onlar demokrasiden anayasa ve yasalarda dine ilişkin eğer varsa sınırlayıcı hükümlerin kaldırılmasını istemektedirler. Kuşkusuz bütün bunları ‘başkanlık sistemi gelirse diktatörlük kurulur, başkan olmazsa demokrasi olur’u kanıtlamak içi yazmıyoruz.
Ülkenin siyasi tarihi ortadadır. CHP’nin tek parti diktatörlüğü, ardından “ilk serbest seçimlerle” işbaşına gelen DP’nin kısa bir süre içerisinde diktatörce yöntemlere yönelmesi, darbeler ve bu darbelerin kurduğu diktatörlük sistemleri. Bir de şu tartışılmazdır, geçmişte DP, bugün AKP örneğinde olduğu gibi, seçimlerde çoğunluğu sağlayan partilerin diktatörce yöntemlere yönelmesi neredeyse kaçınılmaz bir politik gelişme olmuştur. Basını susturmak, muhalefeti ezmek, ülkeyi istediği gibi yönetmeye çalışmak adeta hükümetlerin olağan görevi olmuş, başbakanlar da bütün bunların en ileri dereceden temsilcileri olmuşlardır. Arada küçük istisnalar çıkmışsa, bunların da ülkenin politik yaşamının şekillenmesinde önemli bir yeri olmadığını söylemek gerekir. Eğer bugün ülkede demokratik hak ve özgürlükler çok kısıtlı olarak kullanılabiliyorsa, bu hükümetlerin bir “ihsanı, lütfu” değil, kesinlikle halkın mücadelesinin sonucudur. Demokrasi isteyenlerin talepleri ile, Erdoğan ve hükümetinin yaptıkları ve yapmak istedikleri yan yana konulursa, bu durum hiç kuşkusuz ak ile kara gibi ortaya çıkacaktır. Demokratik bir anayasa, demokratik bir ülke istemi ve mücadelesi sürüyor ve biz de arada bir başkanlık sistemi tartışmalarına bu cepheden katılmaya devam edeceğiz.

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et