Sağ olun ‘dışımızdaki İrlandalılar!’
Fotoğraf: Envato
Bizim ülkemizde UEFA’nın Anayasa Mahkemesi ya da Tahkim Kurulu gibi çalıştığını sanmak gibi hayati bir hata mevcut. UEFA dediğimiz, Avrupa futbolunu yönetirken her sene milyar dolara varan bir rantı elinden geçiren, ulusal federasyonlardakinin bin beteri iktidar ilişkilerine sahip bir kurum.
Bu şartlar altında, UEFA’nın Türkiye Futbol Federasyonuna (TFF) şike süreci boyunca gösterdiği engin sabrı dikkatli okumak gerekiyor. İki tarafın da topu durmaksızın taca attığı şu bir yıllık bölüm, aslında bir müzakere süreciydi. TFF’nin derdi UEFA’dan ağır bir yaptırım almadan Türkiye futbolundaki rant çarkının işleyişini minimum ölçüde rahatsız edecek bir çözüm bulmaktı. Diğer taraf ise Türkiye’ye karşı sert bir tavır alırsa ne kaybedeceğini hesaplıyordu.
UEFA’nın en büyük tereddüdü tabii ki Euro 2020 konusundaydı. Global kriz daha Batı Avrupa’yı tamamen vurmamışken 2016’ya aday olup kaybeden İtalya’da, bugün 2020’de futbol liginin oynanıp oynanamayacağı bile kestirilemiyor. Almanya, her organizasyonu yapabilecek kapasitede ama köşeye sıkışan Merkel hükümeti organizasyon maliyeti 500-600 milyon avro olan, kârı ise ancak 2020’de gelecek bir turnuvayı göze alabilecek durumda değil. Diğer ülkeler de üç aşağı beş yukarı aynı durumda. Bu durumda Türkiye, kamu çıkarı gözetmeyen hükümeti ve nereden gelip nereye gittiği belirsiz sermayesi sağ olsun, Euro 2020’nin tek adayı olarak kaldı ve UEFA’ya karşı bir çeşit dokunulmazlığın sahibi oldu. Tâ ki adaylığın son günü olan 15 Mayısa kadar.
Derken o gün, Keltler yani İrlanda Cumhuriyeti-İskoçya-Galler ortaklığı, Red Kit çizgi romanlarındaki süvari birliği gibi ortaya çıkıverdi. Onların ardından Olimpiyat’a konsantre olan Azerbaycan’ın yalnız bıraktığı Gürcistan da tek başına aday olmaya cesaret etti. Türkiye’nin UEFA nezdindeki “bulunmaz hint kumaşı” özelliği ortadan kalktı. Hatta bu bile yeterli bulunmamış olacak ki, UEFA 2020 için başvuru süresini uzattı.
2020’ye başka adayların çıkmasının Türkiye’nin turnuvayı alma şansını ne kadar azalttığı tartışılır ama UEFA ile TFF arasındaki müzakerenin koşullarını kalıcı olarak değiştirdiği kesin. UEFA’nın TFF’ye karşı sabrı şu tarihten Eylül 2013’e, yani Euro 2020’nin verileceği tarihe kadar diğer adaylıkların ciddiyetiyle ölçülecek. 15 Mayıs, TFF’nin UEFA’dan Türkiye’de futbolun sonunu getirebilecek “sekiz yıllık dokunulmazlık” kartı kazanabileceği gündü. İrlanda-İskoçya-Galler sağ olsun, o kartı verdirmediler. Türkiye futbolunda ötekileştirmenin alamet-i farikalarından “içimizdeki İrlandalılar” olarak yaftalanmak pahasına Keltler’e teşekkür etmek gerek.
Bu arada özellikle medyada bu adaylığı ciddiye almayanlara birkaç hatırlatma yapmakta fayda var. İrlanda-Galler-İskoçya üçlüsünde lisanslı futbolcu sayısının toplam nüfusa oranı Türkiye’dekinin 15 katı. Bu üç bölgede kapasitesi 40 binin üzerinde stadyum sayısı 11, Türkiye’de dört. Üç farklı ülkede adaylık olur mu deniyor, muhtemel şehirlerden en uzak ikisi Cork (İrlanda) ile Dundee (İskoçya) arasındaki kuş uçuşu mesafe 620 km, İzmir-Kayseri arası 730 km. Turnuva boyunca tek vize uygulanması halinde ülkeler arası uçuşlar da iç hatlar terminallerinden yapılabilecek. Yani İrlanda-İskoçya-Galler adaylığı, en az ülkesinin doğusuna tek maç koymayı bile aklından geçirmeyen, lisanslı futbolcu sayısı yerlerde sürünen Türkiye’ninki kadar ciddi.
Keltler’in Türkiye’ye hayrının başka bir boyutu da var. İstanbul şu anda Tokyo’yla beraber 2020’nin en büyük adayı olarak gösteriliyor; Türkiye’nin Euro 2020’yi alması halinde hiçbir şansının kalmayacağı şerhiyle. Olimpiyat adaylığı dediğimiz daha tanıtım aşamasında 30-40 milyon dolar harcanan bir dosya. Bu bahsettiğimiz para tabii ki halkın cebinden çıkıyor. Durum buyken, sırf Türkiye’de futbol düzeni dokunulmazlık kazanacak diye Euro 2020’ye aday olup bu paraları çöpe dökmeye yeltenmenin hesabı sorulur mu, muhtemelen sorulmaz. Ama ben Demirören yönetiminin üzerinde Başbakanın kişisel taahhüdünün ve devlet garantisinin bulunduğu bir adaylık dosyasını çöpe atacak cesareti nereden bulduğunu çok merak ediyorum.
Olimpiyat ve Avrupa Şampiyonası gibi büyük spor organizasyonlarının halkın mı, yoksa sermayenin mi çıkarına olduğunu, bunlara karşı nasıl tavır alınması gerektiğini ilerleyen haftalarda daha çok tartışacağız. Ama en azından şimdilik Keltler, Türkiye futbolunu Sodom ve Gomore’ye dönüşmekten kurtardı.
Sağ olun, “dışımızdaki İrlandalılar!”
- Ak Gençlik'in doğum süreci 12 Ocak 2013 11:40
- Gençliğe Sarıkamış, spora vergi cenneti 06 Ocak 2013 03:44
- Madalya yoksa mama da yok 23 Aralık 2012 03:14
- Hakem neden öldürüldü? 15 Aralık 2012 10:08
- Yaşa Barcelona, Visca Kerimova! 01 Aralık 2012 09:27
- Herkes aynıymış hayatta ya la! 18 Kasım 2012 05:28
- Havagazı değil Kunter'in Beşiktaş'ı... 10 Kasım 2012 08:45
- Sporu ne çürütüyor? 03 Kasım 2012 11:54
- Armstrong olayı bisikletin Ergenekonu mu? 27 Ekim 2012 14:58
- Milli takıma ne oldu be? 20 Ekim 2012 12:51
- Ben bu hafta ne yazacağım? 13 Ekim 2012 09:11
- Bir ‘tek adam’ın bir heykelle olan derdi 06 Ekim 2012 10:56