Marx demişti de inanmamıştım!

Son günlerde öne çıkan bir tartışma konusu beni üniversitedeki yıllarıma götürdü.
Yer: Marmara Üniversitesi İktisat Fakültesi… Ders: Sosyoloji... Konu: Nüfus üzerine yapılmış temel sosyolojik çalışmalar…
Üniversitede ilk yılımdı.
Dersini dinlemekten zevk aldığım İnci User hocamız anlatıyordu.  
“Nüfus İlkesi Üzerine Bir Deneme” adlı çalışmasında Malthus, ‘şöyle’ demiştir. Ricardo ‘böyle’ demiştir.
Derken sıra Marx’a gelmişti. Benim için dersin en heyecanlı kısmına yani… Marksizm öğrenmeye çalışan genç bir sosyalist için bundan doğal ne olabilirdi ki!
Mealen Marx’ın ‘nüfus’ hakkındaki tezinin söyle olduğunu söylüyordu İnci Hoca: “Kapitalizm emeği (işçileri) daha ucuza sömürebilmek için yedek işçi ordusuna ihtiyaç duyar. Ayrıca daha ucuz olduğu için de çocuk emeğini kullanabildiği her sektörde tercih eder. Kapitalizm yedek işçi ordusu yaratabilmek ve de çocuk işçiliğinin ucuzluğundan faydalanabilmek için çok çocuk ister.”
Devamında kendi yorumu yaptı: “Bu tezinde Marx yanılmıştır. Kapitalizm geliştikçe çocuk sayısı azaldığı gibi çocuk işçiliği de yasaklanmıştır.”
İnci hoca yorum yaptıkça heyecanım yerini hafif bir hayal kırıklığına bıraktı.
Nasıl bırakmasındı ki?
Marx yanılmıştı!
Konu hakkındaki cehaletimden miydi, İnci Hoca’ya olan güvenimden mi yoksa ikisi birden mi?.. Hatırlamıyorum! Ama Marx’ın yanıldığına ikna olmuştum!
Sonrasında, ‘o kadar çatlak su kaçırmaz’ diye düşündüm. Öyle ya küçük bir hata Marx’a gölge düşürecek değildi ya!

BAŞBAKAN NEDEN ÇOK İSTİYOR?

Bu ülkenin gördüğü ‘en azgın kapitalist dönemin’ başbakanı Erdoğan da sürekli çok çocuk istiyor.
Mitinglerde en az üç çocuk vurgusu…
Nikah şahitliği yaptığı düğünlerde aynı…
Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’ın oğlunun düğününe olduğu gibi… Katıldığı düğünleri miting alanına çeviriyor, 2037 yılı için nüfus uyarısı yaparak çok çocuk istiyor.
Hatta tezini uluslararası boyuta bile taşıdı. Türk-Kazak İş Forumu’nda Kazaklar’a “en az 5 çocuk” tavsiyesinde bulundu. Aynı tavrını BM tarafından organize edilen Uluslararası Nüfus ve Kalkınma Konferası’nda da sürdürdü.
Farklı alanlarda yaptığı tüm bu konuşmalarının ortak bir noktası vardı: Büyük ekonomi, genç ve dinamik bir nüfus…
“Bize ekonomide şöyle öğrettiler, ekonominin tek başarı şartı var, insandır. Diğerleri insanın türevidir. İnsan varsa üretim var, tüketim var, emek var, sermaye var. İnsan yoksa bunların hiçbiri yok”.
Başbakanın bu sözleri ne kadar ekonomik içerikli değil mi?
Nüfus konusunun ekonomiyle bir ilgisi var mı peki?*
Hiç olmaz mı?

AKILLARA HOLLANDA GELEBİLİR AMA…

Hemen her sosyal gelişmenin temelinde olduğu gibi başbakanın bu çıkışında da, son derece net, ekonomik nedenler var.
Tüm kazanılmış hakları geriye götüren… Acımasız bir rekabete dayalı… Dibe doğru yarışın tüm hızıyla sürdüğü bir dünyada yaşıyoruz. Böylesi bir dünya ekonomisinde bir ülkenin var olabilmesinin kuralı şu: Ne kadar düşük ulusal işgücü maliyeti (ücret, maaş, yevmiye) o kadar avantaj!
Çin ve Hindistan bu yarışta öne geçmiş. Üretilen her malı, her servisi yeni düzenin parlayan yıldızları Çin ve Hindistan çok daha ucuza üretiyor. Hem de diğer ülkelerle mukayese edilemeyecek kadar ucuza…
Bu da iki ülkeye acımasız yarışta büyük bir avantaj sağlıyor.
Avantaj nereden?
Ucuz işgücünden!
Emeği ucuzlatmanın yolu nereden geçiyor?
Genç ve dinamik işgücünü, ihtiyaçtan çok daha fazla miktarda, artırmaktan…
2030 yılında, Çin ve Hindistan’ın nüfuslarının 1 milyar 450 milyona ulaşacağı tahmin ediliyor. Hindistan’ın ekonomik güç açısından Japonya’yı geride bırakması bekleniyor.
İşçiler, emekçiler bir ‘arıza’ çıkarmazsa Hindistan’ın dünyanın en güçlü üçüncü ekonomisi olması öngörülüyor.
Hindistan bu gücünü nereden alacak? Cevap: O yıllarda 1 milyara yaklaşması beklenen genç ve çalışabilir durumda olacak olan nüfustan!
“Canım Hollanda Konya kadar bir yer. Nüfusu da oldukça az ama ekonomik gücü Türkiye’nin çok önünde” diye düşünülebilir.
Evet, bu doğrudur da.
Ekonomik güç farklı üretim hamleleriyle de edilebilir. Ama acı bir gerçek var ki dünyanın gidişatında fazla nüfus bir ekonomik güç haline dönüşmüş durumda.
Başbakan da gücün yolunun buradan geçtiğini düşünüyor! En az üç çocuğa devam!

YANİ MARX’IN DEDİĞİ GİBİ

Öte yandan çocuk sömürüsünün önünü açmaya da devam!
4+4+4 eğitim sisteminin bir yanı neydi ki?
Ucuz işgücü!
Ülkenin başat sermayesinin örgütü TÜSİAD yeni sistemi eleştirice ne demişti başbakan onlara… “Siz kendi çıkarlarınıza aykırı davranıyorsunuz.”
Bu çıkışın özü şuydu: Sistemin kız çocuklarını okuldan koparıp koparmayacağını değil, sömüreceğiniz küçük bedenleri düşünün!
Marx’ın, sistemin doğasının kaçınılmaz sonucu olarak tarif ettiği… ‘Kapitalizm budur böyle işler, böyle ilerler dediği’…  Kapitalizmin vahşi halini inşa etmek için ileri…
Devletlû böyle buyuruyor.

* Başbakanın çıkışının ekonomik özünün yanında dini bir cilası da… Cihan Soylu’nun 30 Mayıs tarihli Evrensel’deki yazısında dikkat çektiği gibi ırkçı demografik hesapçı yanı da… Tartışmasız var!


HASSASİYET Mİ DİZAYN MI?

Nihal Bengisu Karaca… Habertürk gazetesinin, İslami hassasiyetleri ile bilinen köşe yazarı. Kürtaj ve çok çocuk meselesini ele aldığı yazısında bir dizi çok isabetli sorularının üzerine şunu eklemişti: Dini hassasiyetlerinden ileri gelen bir ‘prensip’ kararıyla mı karşı karşıyayız yoksa erdem kılığına girmiş kapitalizm dizaynıyla mı? Sorunun yanıtı hiç de net değil.” *  
Eğer bence Marx’a kulak verilirse yanıt çok net!   
Ne diyordu Marx?
Kapitalist birikim ve kapitalist yeniden üretim, ücret artışının altta tutulmasını gerektiriyor. Bu gereklilik, kendi enerjisi ve büyüklüğü ile doğru orantılı olarak durmadan üretiyor.
Neyi?
Sermayenin kendisini genişletmesi için gerekli olandan çok daha fazla bir emekçi nüfusu… Yani nispi artı-nüfusu…
Büyük sanayi yedek bir sanayi ordusunun bulunmasını zorunlu bir koşul olarak görüyor.
Çok nüfus da buna hizmet ediyor.   
Yaşadığımız süreç Marx’ın söylediklerini çok net gözler önüne seriyor! O’nu doğruluyor.  
Hay ben, O’nu anlamadığım zaman ki cehaletimin… Hiçbir öğrencinin, politik ekonominin üstadı Marx konusundaki cehaletine son vermeyen iktisat eğitiminin… Ve de ucuz, işsiz, üç ekmek parasına her türlü itaate hazır emek üzerinden yükselen vahşi kapitalizmin…
Anladınız siz onu!


KADININ BİRİNCİ ROLÜ!

George Carlin… 28 Haziran 2008 yılında hayatını kaybeden ABD’li bir komedyen.
ABD’de uzun yıllardır süren kürtaj tartışmalarına o da katılmış sahneden.
1996 yılında yapmış olduğu bir gösteride şu etkili tespitlerde bulunmuş:
Bu muhafazakârlar da az değiller değil mi?
Hep doğmamışın peşindeler, doğmamış için her şeyi yaparlar. Ancak bir kere doğdun mu, adını bile anmazlar.
Doğum öncesi muhafazakârı döllenmeden 9. aya kadar fetüsle kafayı bozmuştur.
Doğumdan sonrasını ise bilmek istemezler. Hatta duymak bile istemezler.
Hiçbir şey.
Ne yeni doğan bakımı, ne de günlük bakım, ne okul yemeği, ne yemek kuponları, ne refah hiçbir şey.
Eğer doğum öncesiysen iyisin.
Eğer okul öncesiysen boku yedin.
Muhafazakârların umurunda olmazsın... Ta ki askerlik çağına gelene dek!
İşte o zaman yine iyisin. Aradıkları şey tam da sensin.
Muhafazakârlar, yaşayan bebekler ister ki, onları ölü askerlere çevirebilsinler.
Bunlar kürtaj karşıtı değiller. Ne olduklarını biliyor musunuz? Kadın karşıtılar. Bu kadar basit… Kadın karşıtı. Onlardan hoşlanmıyorlar. Kadınlardan hoşlanmıyorlar.
İnandıkları şey, kadının birinci rolü! Yani, devlet için damızlık işlevini yerine getirmesi…
(…)
ABD’nin ünlü şovmeni George Carlin’in, bugünkü tartışmalara ışık tutabilecek çok yerinde tespitlerinin devamı için arama motoru ‘google’a girin. George Carlin, kürtaj karşıtlığı yazın Türkçe alt yazılı izleyin…

BAKAN YOLUNU BULDU!

Hükümet 2012 yılı tahmini bütçesini açıkladığında, ‘olmaz’, ‘tutmaz’ demiştik.
Hükümetin 2012 yılındaki gelir hedefini tutturabilmesi için… “Ya vergi salması, ya zam yapması ya da ikisini birden hayata geçirmesi lazım’ demiştik!
Ve nedenlerini şöyle sıralamıştık. 1- Ekonomi 2012 yılında küçülecek. Bu vergi kaybı demek... 2- Hükümet cari azaltmak için biraz frene basacak. Bu da ithalatın azalması dolayısıyla ithalat vergisinin azalması demek… Ayrıca, Avrupa’daki problemler de bunu tetikleyecek zaten. 3- Geçen yıl ‘vergi barışı’ uygulaması sayesinde hükümet kasasını doldurmuştu. Bu yıl o aftan o kadar vergi gelmeyecek.
Hükümet de telafi için yılbaşından beri yaptığı zamların yanı sıra sürekli vergileri artırmanın yolunu arıyor zaten.
Geçtiğimiz hafta sigara ve içkiye 6 ayda bir vergi getiren yasa meclisten geçti. Bundan böyle sigara ve alkollü içeceklerin vergileri, her 6 ayda bir, TÜİK tarafından ilan edilen üretici fiyat endeksine göre yeniden belirlenecek.
Aynı yasada başka neler var?
Yurtdışından getirilen cep telefonlarından 100 TL alınması…
Şans oyunlarını düzenleyen bayilere veya aracılarına yapılacak komisyon, prim ve benzeri ödemeler üzerinden Gelir Vergisi kesintisi yapılması...
Zaten bekliyorduk.
Şaşırmadık!
Fakat Maliye Bakanı Mehmet Şimşek hem bu vergileri… Hem de bundan sonra gelebilecek olası vergileri meşrulaştırmanın yolunu buldu: Memura yapılan zam bütçe dengemizi bozdu. Yeni vergi düzenlemeleri kaçınılmaz!

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yoksulluk sınırı kırmızı çizgi

Yoksulluk sınırı kırmızı çizgi

600 bin işçiyi kapsayan kamu toplu sözleşmesi görüşmeleri dün başladı. Ek iş yapmadan geçinemez hale gelen işçilerin temel talebi yoksulluk sınırının üzerinde ücret. Kamuda 4 ayrı kuşaktan savunma sanayi işçilerinin aktardığı deneyimler de taleplerin ancak birlik olup, mücadeleyi göze alınca kazanılabildiğini gösteriyor.

Ücretler yoksulluk sınırının üzerine çıkarılsın

Vergi kesintileri yüzde 15’le sınırlı tutulsun

İkramiye ve ek ödemeler vergi kesintisi dışında bırakılsın

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Mardin’de kayyım 3 ayda 301 işçiyi işten attı.

Evrensel'i Takip Et