Tanığız!
Kandıra F Tipi Cezaevinde Gazetemizin Muhabiri ve Yazarı Hüseyin Deniz’i ziyaret ettik önceki gün. Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Başkanı Ercan İpekçi ve gazetemizin avukatlarından Nazan Yaman ile birlikte. Bu ziyaretin gerçekleşmesi, ricamız üzerine İpekçi’nin Adalet Bakanlığına yaptığı başvuru sonucunda mümkün oldu.
İpekçi, hatırlanacağı gibi tutuklu gazetecilere sahip çıktığı için bizzat Başbakan Erdoğan’ın hedefi olmuş ve bu tutum sendika içinde bile kendisine zemin bulabilmişti. İpekçi’nin Ankara’dan gelerek Kandıra Cezaevindeki ziyaret sırasında bize eşlik etmesi bu baskılara aldırış etmemesinin de dolaysız bir sonucu. Tüm bu nedenlerle ona teşekkür etmeden bu yazıyı başlamak olmazdı.
Hüseyin ile görüşmek için cezaevine geldiğimizde saat 08.30 civarıydı. Kayıt ve arama gibi ‘F Tipi’nin rutin işlemlerinin ardından Hüseyin ile görüşe geçtik. Açık görüş yaptık.
Konuyu takip etmemiş olanlar için hatırlatalım; Hüseyin, ‘KCK’ adı altında yürütülen operasyonlar kapsamında 20 Aralık 2011 günü gözaltına alınan gazetecilerden biri. Bu operasyon kapsamında gözaltına alınan gazetecilerden 36’sı tutuklu olmak üzere 44 gazeteci yargılanıyor. İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi, gazeteci arkadaşlarımız hakkındaki iddianameyi kabul etti. İlk duruşma 10 Eylül tarihinde, Çağlayan’daki İstanbul Adliyesinde.
Daha önce bu köşede hem Hüseyin Deniz’e, hem de tutuklu diğer arkadaşlarımıza dair iddiaların, zorlama ‘delilllerle’ gerekçelendirilmeye çalışıldığını belirtmiştik. İddianame, salt hukuki saiklerle okuyan birinde ‘Böyle bir iddianame ile insanlar nasıl içeride tutulabilir?’ duygusunu yaratabilir. Ancak siyasi bir gözle baktığınızda ise, ‘böyle bir iddianame ile bu kadar insan içeride tutulabiliyorsa, o zaman bunun arkasında kararlı ve azimli bir siyasal iradenin olması muhakkaktır’ diye düşünmeden edemiyorsunuz. Hüseyin de böyle düşünüyor. Hüseyin, Almanya’da olduğu pasaport bilgilerinden de kolaylıkla anlaşılabileceği ve orada bulunduğu döneme dair tanıklıklarla desteklenebileceği 2009 yılında dahi Irak Kürdistanı’nda KCK’nin basın konferansına katılmakla suçlanıyor. Onun dışında haber amaçlı olarak Irak’a gittiği ve Irak’ın kuzeyindeki Kürt yönetiminin inşa sürecini incelediği, buna dair haberler yaptığı süreçte de yine bir ‘gizli tanığa’ dayandırılarak PKK’nin basın konferansına katılmakla suçlanıyor. Diğer tutuklu gazeteci arkadaşlara olduğu gibi ona da, ‘Bir gizli tanık senin hakkında bunları söylüyor, hadi bakalım böyle olmadığını kanıtla’ deniyor. Yani iddianame sağlam bir ruhsal yapısı olmayan bir tutukluya kafayı yedirtebilecek ve normal bir insandan bir şizofren yaratabilecek kadar ‘mayınlarla’ dolu. Eğer yurt dışına çıkış tarihlerin PKK’nin Kandil’deki basın konferanslarının yapıldığı tarihlerle çakışıyorsa başka bir kanıta gerek yok, kesin oradaydın, inanmıyorsan da al sana gizli tanık (!)
‘Normal ve normal olmayan gazeteci’ ayrımı yapan bu iddianame dediğimiz gibi insanın ruhsal sağlığı açısından bile fazlasıyla anormal.
Bu gerçekliğin farkında olan Hüseyin bir yandan duruşmaya hazırlanırken, diğer yandan da vaktinin önemli bir bölümünü okumakla geçiriyor. İçeride tutulduğu zamanı verimli kılmaya çalışıyor. Biz ziyarete geldiğimizde sabah sporunu yeni bitirmişti. Düzenli olarak spor yapıyor. Ve olan bitenlerin tüm can sıkıcılığına rağmen güler yüzlülüğünü de koruyor.
Ona, tutuklanmadan birkaç ay önce Berlin’de görüştüğümüz anı hatırlattım. Kursa gidip dil öğrendiği ve gazetemizin Berlin muhabiri olarak görev yaptığı o günlerde Hüseyin’e ‘Berlin güzel yer, pekala burada da yaşanılabilir’ demiştim. O zaten kalıcı bir niyetle gitmemişti. Bir süre sonra Türkiye’ye döndü ve ardından da Kürt gazetecilere yönelik olarak gerçekleşen ‘KCK operasyonu’ kapsamında piyango ona da vurdu (!) Ve şu anda avukatı da olan arkadaşı Avukat İnan Akmeşe ile de bu operasyondan kısa bir süre önceki bir görüşmesinde Akmeşe’nin ona ‘Bu ara burada Kürtleri tutukluyorlar, sana da çıkabilir’ gibisinden bir espri yaptığını anlattı. Ardından bu tutuklama olunca, kendisini cezaevinde bu kez avukatı olarak ziyarete gelen Akmeşe’ye, ‘Bak bana bir daha böyle şakalar yapma, gerçek oluyor!’ diye takılmadan edememiş.
Görüşme süresi dolup, tutuklu diğer gazeteci arkadaşlarımıza selam gönderip oradan ayrılırken bir kez daha gördüm ki, bu deli saçması tutukluluk hali onun yüreğini hiçbir biçimde karartamamış. F Tipi koşullarında infaz koruma memurlarından rica edip kantinden meyve suyu getirtip ikram etmeden bizi göndermemesi de nezaketini her durumda korumayı başarmasının kanıtıydı.
Birbirimize sarılarak ve en kısa zamanda görüşme dileğiyle ayrıldık.
Ve dün de Hüseyin’in de aralarında bulunduğu tutuklu meslektaşlarımız için Çağlayan Adliyesinin önünde başlayan ‘Tanıklık Günleri’ndeydik.
Evet tanığız, sadece onların gazetecilik faaliyetlerinden ötürü cezaevinde tutulduklarına ve aksini söyleyen iktidarın yalanlarına değil... Onlar içerideyken bizim de dışarıda özgür olamadığımıza ve olamayacağımıza da tanığız!
Ve şuna da tanığız: Bizim arkadaşlarımız gazeteci de; sizin iddianameniz, iddianame değil!
Evrensel'i Takip Et