‘Muhterem vatandaşlar’ meselesi (1)

İrili ufaklı birkaç Evropa devletini içine alabilecek genişlikteki ve şu kadar bin kilometre karelik bu güzelim, bu “cennet” vatan sathında, neredeyse bir günden diğerine, hatta çoğunlukla da sabahtan akşama varmadan, hani tıpkı kıçına nişadır sürülmüş Kıbrıs merkepleri misali yerinde duramayan bir koşuşturmayı andırırcasına, bir telaş, bir hay huy içinde ülkenin gündemi tamı tamına yüz seksen derecelik bir tornistanla hemen değişiyor, değişebiliyor!
Aslında gerçek olan şu ki; akşam içine bolca ekmek doğradığımız bir tas tarhana çorbasını veya bir tabak kıymalı mercimeği iki baş kuru soğan eşliğinde çalakaşık midemize indirdikten sonra, Tanrı’nın bahşettiği bu bolluk, bu bitip tükenmeyen “bereket” karşısında şükranlarımızı dile getirip, keza “yüzde doksan dokuzu elhamdülillah Müslüman” olan ülkemizde yatsı namazımızı da kıldıktan sonra yatıp, sabahın kör karanlığında neden, nasıl, niçin yapıldığını, kimlerin başının altından, üstelik hangi hinoğluhince hesaplar yüzünden çıktığını bilmeden, “darbe”, “ihtilal”, “devrim” patırtısıyla yatağımızdan korkuyla, dehşetle zırt pırt fırlayan bu ülkenin “vatandaş”ları olarak, bu gibi “oldu bitti”ler, emrivakiler karşısında fazlasıyla tecrübeli olduğumuzdan kellim, günü birlik, hele hele incir çekirdeğini dahi doldurmayan zıttırım gündemlerin değişmesi genellikle çok da umurumuzda değil nitekim!
Nitekim iki fakülte mezunu işsizler ordusunun ister istemez kaldırım mühendisliğiyle ömür tükettiği, bilmem hangi sınavları başarıyla verdiği halde üç otuz paralık bir maaş alabilmek için devlet babanın kapılarında açılacak şu ya da bu “kadro” için nöbet tuttuğu, işçi ya da emekçinin kendi alın terinin karşılığını istediği için meydanlarda gaz, cop, tazyikli su ziyafetiyle ödüllendirilip bilahare kodeslere tıkıldığı, “Ali” için milletin yüce meclisinde bir oturumla “kişiye özel” kanun çıkarıp, beri taraftan bir telefon mesajıyla işlerine son verilen bilumum “Veli”ler, ve , ve, ve “Bir dokun bin ah işit” kulvarlarında sürünüp duran, üstelik lafa gelince hepsi de bu ülkenin “birinci sınıf” vatandaşı olduklarına dair “anayasa” mucibince verilen hükümle resmen “uyutulan” halkımızın kahir ekseriyetinin, büyük çoğunluğunun öncelikli derdi eninde sonunda dönüp dolanıp iş, aş, refah ve en önemlisi de huzurlu bir “yarın” noktasında düğümlenirken, bütün bunları “teferruat” kabilinden değerlendirenlerin kendi asıl gündemlerine kitakse!
“Uludere kabak tadı verdi! Gari uzatmayın! Üstelik Tazminat da verdik,  daha ne!”
“Kürt sorunu yok! Terör var, bu böyle biline!”
“Ey ahali en az üç çocuk yapın! Vatanımızın, ülkemizin buna şiddetle ihtiyacı var!”
 “Müjdeler olsun! Dindar bir gençlik yetiştireceğiz, haberiniz ola!”
“Diyarbakır’a on bin kişilik, Çamlıca’nın tepesine de İstanbul’un her tarafından görülecek heybetli bir cami inşa etmek için kolları sıvıyoruz çok şükür!”
“Kürtaj mafiş!”
Kirvem, senin zaten bildiğin, sular seller misali ezberlediğin gibi, memlekette özellikle de şu son zamanlarda “iktidar”ın hoşuna gitmeyen, ya da amiyane deyimiyle “gıcık” olduğu herhangi bir “mesele” maazallah şu ya da bu vesileyle gündeme geldiğinde, hele hele bunu da kimi gazeteler hadlerini aşıp “parazit” babında yayınladıklarında, o “kalem”lere yapılan her türlü, hatta belden aşağı “taarruz”larla “yer ile yeksan” edilip susturulmaları hususunda “fetva” çıkarılırken, aynı zamanda da tarihi anlı şanlı büyük bir devletin en üst makamlarından birinde şu sıralar oturan, dahası da hemen herkese “edep” dersi veren başımızın tacı, başımızın başkanı zat-ı muhterem hazretlerinin “tasma” edebiyatı da daha dün gündemin ön sıralarında yerini alıyordu!
Yani?
Yani memlekette gündem çok! Keçi boynuzu misali bir gıdım bal için çiğne çiğne dur!
 Ancak karın doyurmayan, içi “kof” bir cevizi andıran, özellikle de ülkenin hem şatafatlı, hemi de “yetkili koltuk”larını dün olduğu gibi bugünlerde de “parsel”leyenlerin yıllar yılı değişmeyen klasik teranelerinin “girizgah”ı, tatara titiri makamında daima hazır ve nazır Kirvem!
“Muhterem vatandaşlar!..”                       

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et