12 Haziran 2012

Kapalı kapılar ardındaki Kürt sorunu

Her ne kadar Kürt coğrafyasını kendi aralarında paylaşan bölgesel aktörler bir iç sorun gibi göstermek isteseler de Kürt sorununun bölgesel, hatta bölgesel üstü bir sorun olduğu kuşku götürmez. Son bir-iki yılda yaşananlar, sorunun bölgesel üstü boyutunu daha net açığa çıkardığı gibi lokal çözümünün zor olduğunu da gösteriyor.
Kanaatim o ki PKK-MİT arasında yapılan Oslo görüşmeleri, Suriye’nin karışacağının somutlaşmasından sonra yön değiştirdi. Düne kadar Esad’la kanka olanlar, “Arap Baharı” ile birlikte sorun gelip Suriye kapılarına dayandığında 180 derece çark edip; Esad karşıtı bir role soyundular. Kürt sorununun çözümünün(!) OHAL’in farklı bir versiyonu olan Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığına, bir diğer deyimle şiddete havale edilmesi de, yoğun KCK operasyonlarının başlaması da bu döneme rastlar. Yine bu dönemde Türkiye’nin öncülüğünde Suriye muhalefetinin dizaynı ile ilgili projeler geliştirildi ve bu projeler etkin bir biçimde yaşama geçirildi/geçiriliyor.
Suriye, Irak açısından da nirengi noktası oldu. Seçimden birinci grup olarak çıkmamasına rağmen seçim galibi İyad Alavi’nin başbakanlık hakkından feragat ederek Kürtlerle birlikte destek verdiği Nuri Maliki, “ortak” hükümeti kurdu. Ancak daha ilk günden, mezhepsel dengelerin de dayatmasıyla İran’a yakın durarak pozisyon alan Maliki, Suriye’deki gelişmelerle birlikte bir yandan Esad’ın arkasında durdu, diğer yandan da hem Kürtleri, hem de Sünnileri dışladı. Hatta ABD’den alınacak savaş uçaklarının gerekirse Kürtlere karşı kullanılacağından bile söz etti. Bir diğer deyimle Maliki, Saddam’ın Şii versiyonuna dönüştü. Kürtlerin ve Allavi’nin El Iraqiye grubunun etkin direnci nedeniyle, tutumunda bugünlerde nispeten yumuşayan Maliki, Baasvari emellerinden hâlâ tam olarak vazgeçmiş değil.
Suriye’de iç çatışma giderek büyüyor. Suriyeli Kürtler, hem Barzani’ye yakın duran Suriye Kürt Ulusal Cephesi (SKUC), hem de PKK’ye yakın duran PYD, tüm dayatmalara rağmen örgütlü olarak Suriye Ulusal Konseyi (SUK) içinde yer almadılar. ABD ve Türkiye’nin etkisiyle SUK’un başına getirildiği açık olan İsveç sürgünü Kürt Akademisyen Abdulbasid Seyda Kürtleri SUK’a taşıyabilir mi, şimdiden bir şey denemez. Ama Seyda’nın SUK’un başına getirilmesine rağmen Kürtleri temsil edemeyeceğini şimdiden söyleyebiliriz. Hatta Seyda’nın bir temsiliyeti olacaksa bu temsiliyetin Kürtler değil Türkiye, daha doğrusu AKP hükümeti olacağını söylemek falcılık olmasa gerek.
Bölgesel ve bölgesel üstü aktörlerin en üst perdeden salvolarla süreci yürütmeye/yönlendirmeye başladığı bu dönemde, içte de “CHP formülü” ortaya çıktı. Kılıçdaroğlu, tıpkı Başbakanın bir dönem dile getirdiği söylemle, “Liderliğime bile mal olsa ölümlerin durması için çözüm geliştirmemiz gerektiğine inanıyorum,” diyerek “Kürt sorununun çözümü” için rol almaya hazır olduklarını söyledi. CHP’nin rol almaya soyunmasından hemen sonra bir dönemin “Demokratik Açılım Koordinatörü” olan Beşir Atalay’ın “Kuzey Irak”ı referans göstererek “PKK’ye silah bıraktırmak başta olmak üzere somut adımlarla sürecin daha da belirginleşeceğini” belirtmesi, “açılım” sürecinin devam ettiğini, ifade etmesi, bu dönemin not edilmesi gereken diğer gelişmeleridir. ABD Kongresi’nin PKK’ye çağrıda bulunarak silahları susturup Türkiye ile barışçıl diyalog sürecini geliştirmesini istemesi de “CHP formülü”nün ve Atalay’ın “somut adımlar atılacağı” söyleminden hemen sonra ortaya çıkan diğer bir yeni gelişmedir.
Yaşananların her biri büyük resmin küçük parçalarıdır. Hepsini yan yana getirdiğimizde resim belki biraz daha belirginleşir.
Sonda belirteceğimizi, başta belirtelim: Öyle iddia edildiği gibi kesilmiş bir diyalog olmadığını, direk temaslar olmasa bile dolaylı temaslarla ağır bir pazarlık sürecinin yürütüldüğünü kanaatlere dayalı olarak söylemek mümkün. Yine bu kanaatlere bağlı olarak, KCK’ye dönük gözaltı ve tutuklamalar, PKK tarafından kaçırılan sivil, asker ve korucular da dahil karşılıklı yapılan her “operasyonda” tarafların elini güçlendirmek için kozlarını oynadığını belirtebiliriz.
Ama esasen şunu söyleyebiliriz: Yaşananlar ve sonuçları ne olursa olsun, artık her kesim sorunun diyalog olmadan çözülmeyeceğini biliyor. Bir diğer bilinen de şu ki; sorunun aktörleri artık sadece “PKK ile MİT” değil. AKP, CHP ve BDP’den Barzani’ye, ABD’den AB ülkelerine, bölgedeki birçok ülke ve siyasal gruba kadar geniş bir kesim sorunun öne çıkan belirleyici aktörleridir.
Kürtler, muhatapsızlıktan yakınıyordu. Şimdi muhatap bol.
Peki bunca geniş “muhatabın” olduğu bir ortamda sorun çözülür mü?
“Somut adım” diyerek “seçmeli Kürtçe”de bile ikircikli davranan, bunca yoğun operasyonlarla sivil siyasetçileri bitirmeye yemin etmiş bir hükümet soruna çözüm getirebilir mi?
“CHP formülü” tutar mı?
Herkesin birbirinden rol çalmaya çalıştığı, Kürtlerin ise bir televizyon programında bile bir araya gelmekten imtina ettiği bir ortamda, ne yazık ki bu soruların hiçbirine olumlu yanıt veremiyoruz.
Ama dünya deneyimlerinden şunu da biliyoruz: Bu aşamaya gelmiş sorunlarda işler uzun dönem kapalı kapılar ardında yürütülür...

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Kadın işçiler devlere karşı

Kadın işçiler devlere karşı

Chinatool grevi, ücretleri eriten Şimşek programının arkasında dizilenleri gözler önüne seriyor: Programın uygulayıcısı iktidar, programdan güç alıp %25 zam dayatan Chinatool ile Şimşek’in kapısını aşındırdığı Chinatool’un ortağı uluslararası finans tekeli HSBC... Küçük parçaların üretimi için küçük elleri kullanılan kadın işçiler, bu dev ittifaka sendikalarıyla kafa tutuyor.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
İmamoğlu’ndan belediye operasyonlarına tepki: Sandık gelecek, bir kişi gidecek, her şey değişecek.

Evrensel'i Takip Et