Barışın dilini konuşmak
Haftayı yine ölüm haberleri üzerine konuşarak geçirdik. Cumartesi gecesi Urfa’da cezaevi koşullarına dikkat çekmek amacıyla çıkan isyanda 13 mahkum yanarak hayatını yitirdi. Her ne kadar AKP medyası bu durumun mahkumlar arasında çıkan kavga sonucunda meydana geldiğini öne sürse de 300 kişilik cezaevinde kapasitesinin 3 katı (1057) tutuklu ve hükümlünün kalıyor olması bile insanlık dışı bu tablonun isyandan başka bir şey olmadığını göstermektedir. Ama asıl dikkat çekilmesi gereken nokta tüm bu yaşananlara rağmen Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in çözüm olarak yeni cezaevleri yapılacağına ilişkin açıklamalar yapmasıdır. Yani AKP’nin askeri ve siyasi operasyonlarına, grev yasaklarına, basın-düşünme-örgütlenme üzerindeki baskılarına, her türlü demokratik hak ve eyleme saldırılarına, yani ülkeyi açık cezaevine dönüştürme planına devam edeceğini buradan anlayabiliyoruz.
Bir diğer ölüm haberi de Hakkari’nin Dağlıca (Oremar) bölgesinden geldi. 18 genci daha yıllardır süren savaşa kurban vermiş olduk. Bu habere kuşkusuz herkes üzülerek tepki göstermektedir. Fakat yıllardır süren bir savaş ve bu savaş üzerine söylenen iki söylem var ortada. Bu söylemlerden ne yazık ki en yaygın ve kötü olanı yıllardır dillerden düşmeyen “Vatan sağ olsun”, “Vatan için can feda” olanlarıdır. Hatta sosyal medyada daha da ileri gidecek tarzda hükümete seslenerek, “Operasyon değil katliam istiyoruz” söylemlerini bile görür olduk. Tabii burjuva medyasının maç skoru verir gibi ölü sayıları verme tarzı işin ayrı bir boyutu. İşte konuşulan dil böyle olunca daha önce de örneklerine sık rastladığımız batı illerinde yaşayan Kürtlere saldırıların artması olarak kendisini gösteren tablo çıkıyor karşımıza. Ki bu durum artık öyle bir boyuta geldi ki devletin polisi sokak ortasında birisini Kürtçe konuştuğu için öldüresiye dövebiliyor. İstanbul Fatih’te geçtiğimiz gün Ahmet Koca telefonda Kürtçe konuştuğu için polisler tarafından linç edilmek istendi. Yaşanılan olay aslında bahsettiğim ırkçı söylemin hem sonucu olarak önümüze çıkmakta, hem de devletin polisinin yapması dolayısıyla yeni saldırılara davetiye çıkaracak niteliktedir. Ayrıca belirtmekte fayda var bu söylemi kullanarak yıllardır birlikte yaşamış Kürt ve Türk halklarını kışkırtanların başında AKP hükümetinin Kürt sorunun çözümü konusundaki siyasi ve askeri operasyon ısrarı gelmektedir.
Bir diğer söylem ise yaşanılan onca acıya rağmen, “Barış olsun”, “Analar ağlamasın” diyen söylemdir. Bölge illerinde yaşamış olanlar bilir. Hangi yoksul mahalleye giderseniz orada bulunan evlerde mutlaka ailesini, akrabalarını bu savaşta kaybeden birileriyle karşılaşırsınız ve bu insanların büyük çoğunluğu dilinden “barış” sözcüğünü hiç düşürmez. Yaklaşık iki yıl önce yine çatışmaların ve ölümlerin olduğu bir dönemde Van’da Bostaniçi beldesine gitmiştik. Bir barış annesi ile yaşanan süreci konuşacaktık. Zülfinaz Ana daha biz sormadan Kürtçe anlatmaya başlamıştı bile. Çocuklarından kayıplar verdiğini, cezaevinde çocuğunun olduğunu...
Gözlerinden yaşadığı acıları görmek mümkündü. Yaşadığı onca acıya rağmen Zülfinaz Ana’nın “Artık asker de gerilla da ölmesin. Barış olsun istiyoruz” dediğini hatırlıyorum. Bir annenin çocuklarını yitirmiş olmasına rağmen, intikam çığırtkanlığı yerine barışın dilini konuşması ne kadar güzel değil mi?
Bir süre önce “Benim için öldürme” diye başlatılan bir imza kampanyası vardı. Kürtlerin PKK’ye seslenerek “Benim için öldürme” demesi ile barışın sağlanacağını düşünen liberal çevreler bugün yine ölü haberlerini fırsat bilerek bu kampanyayı gündeme taşımak istiyorlar. Kuşkusuz bugün Türk ve Kürt gençliği açısından silahların susması, sorunun eşit haklar temelinde çözülmesi önemlidir. Ama bu sorun yalnızca Kürt hareketini baskılayarak, yıllardır denenen daha fazla operasyon, daha fazla tutuklama gibi yöntemler ile çözülmeye çalışılacaksa, yine Kürt halkının talepleri görmezden gelinerek, bireysel haklar temeline indirgenecekse filmi tekrar başa sarmış olmaz mıyız? Bugün silahların susması, ölüm haberlerinin gelmemesi için Türk ve Kürt gençliğinin yapması gereken en önemli şey Kürt halkının kimliğinin anayasal güvence altına alınması, ana dilin eğitim dili olarak kullanılması, siyasi ve askeri operasyonlara son verilmesi için hükümete seslenmesidir. Yeni anayasa tartışmalarının yapıldığı bu süreçte eğer gerçekten barış isteniyorsa yapılması gereken kampanya AKP tarafından her gün biraz daha içi boşaltılmaya çalışılan bu demokratik talepler için Türk ve Kürt gençliğinin ortak mücadelesini yayma kampanyasıdır. İşte o zaman Zülfinaz Ana’nın söyledikleri her yerde daha net duyulacaktır.
*Umut Yeğin, Emek Gençliği MYK Üyesİ
GÜNÜNYAZILARI
![İhsan Çaralan](https://www.evrensel.net/upload/yazar/cache/100x100/yazar_e8298fe29bb34f1280c4f33ea90d5bb71c4d6aa2.jpg)
![Yücel Demirer](https://www.evrensel.net/upload/yazar/cache/100x100/yazar_e0358560e1608aed7dfee7cf3a5d9080efd77dfb.jpg)
![Aras Coşkuntuncel](https://www.evrensel.net/upload/yazar/cache/100x100/yazar_5b42a6211eaf557164d8eeed30705a257d012c9a.jpg)
![Ahmet Ergin](https://www.evrensel.net/upload/yazar/cache/100x100/yazar_8968e8d2288eb0bd01900b738b709f3d2fedca6c.jpg)
![Deniz İpek](https://www.evrensel.net/upload/yazar/cache/100x100/yazar_554771fccd2b4a412907963b96c6b8816167ce75.jpg)
![Kansu Yıldırım](https://www.evrensel.net/upload/yazar/cache/100x100/yazar_5231b28fecd4e81edaf7ad4677e9216a4e85d9db.jpg)
EVRENSEL'İNMANŞETİ
![Çocukları öğüten çark](https://www.evrensel.net/upload/dosya/271576.jpg)
Çocukları öğüten çark
Yoksulluğun pençesindeki ailelerin çocukları tüm dünyada acımasızca emek piyasasına çekilirken, Türkiye kapitalizmi bu konuda en önde koşuyor. Çarklar köle koşullarında dönsün diye devlet gücünü seferber etmekten geri durmayan iktidar, milyon milyon işçileştirdiği çocukların da uzun ve ağır çalıştırılmasına, onlarcasının ölüme sürüklenmesine göz yumuyor.
Evrensel'i Takip Et