Ataman, Aybaba ve hafıza kaybı
Fotoğraf: Envato
Beşiktaş’ta taraftarı müşterileştiren kapitalist saldırı, varlığını meşrulaştırabilmek için 2000’lerden itibaren bir rıza üretme operasyonuna girişti. Bu operasyonun bir ayağını yeni düzenin ne kadar ışıltılı ve görkemli olduğu (Yeni tesisler, stadyum projeleri, kulüp logolu ürünler, pahalı yıldız futbolcular vs.) oluştururken, diğer ayak da kaçınılmaz olarak “eski”nin tahrip edilmesi oldu.
Bir taraftan, Beşiktaş tarihinin en güzel yılları içi boşaltılarak “nostaljik romantizm” üzerinden metalaştırıldı; diğer taraftansa o yıllardaki başarıyı sağlayan zihniyet “köhnemiş” başlığı altında reddedildi. Sonuç olarak Beşiktaşlıların hafızasında kulübün Seba’lı yılları bir kafa karışıklığı bulutu olarak kaldı. Dahası bu kültürel amnezi, Beşiktaş’ta daha sonraki yılların da tüm tutarsızlıklarını değerlendirememe arızasını beraberinde getirdi.
Beşiktaş’ta artık bir bağlam yok. Beşiktaşlılar, kulüpte olan biteni, kulübe girip çıkan aktörleri, gelişen olayları yerli yerine oturtup ona göre tavır alma yetisinden mahrum vaziyetteler. Nefret ettiğini aynı anda çok seven, küfrettiğini baş tacı eden, karşı çıktığına destek olan neredeyse bipolar bir kitle çıktı ortaya; Beşiktaş’ın değerlerini sahiplendiğini iddia ederken, başarıya giden her yolu mübah sayan ne kadar hareket varsa arkasında durdu. Bunun sonucu olarak da “Kulübe destek”, “Aman takım yıpranmasın”, “Beşiktaşlılık duruşu” diyenin her şeyi yapmakta serbest olduğu bir düzen çıktı ortaya.
Bunun bir örneğini Beşiktaş Milangaz olayında yaşadık. Tamamen bir Demirören projesi olan ve ailenin kulüpteki imajını restore etmek için yapılan sponsorluk anlaşması, her yıl zarar eden Beşiktaş basketbol şubesinin uzun vadedeki geleceğini umursamadan, Demirören’e bağımlı bir harcama çılgınlığı üzerine kuruldu. Başka bir sponsorla uzun vadeli ve şubenin yeniden yapılandırılabileceği bir proje kurulabilecekken, Demirören’le kısa vadeli ve sportif başarı odaklı bir düzen kuruldu. Çalıştırdığı kulüplere “proje” gözüyle bakan Ergin Ataman’ın takımın başında oluşu da Demirören projesi için şanstı. Ataman, her fırsatta sponsoru kulübün ve taraftarın üzerine çıkardı, başarıdan aslan payını hep onlara verdi. Demirören protesto edildiğinde, taraftarın kalbini kırmaktan bile imtina etmedi. Sezon bittiğinde de aileyle Ataman’ın ortaklığı devam etti. Koç, Demirören’le kulüp arasındaki sponsorluk görüşmeleri devam ederken elde ettiği başarıları sponsorun elini güçlendirmek için kullandı, her defasında takımı bırakıp gitme tehditlerinin dozunu biraz daha arttırdı. Öyle ki görüşmelerin son günü, “Bana teklif yapmadılar ama Galatasaray’a gidebilirim” diyerek kendisine ilk günden beri destek çıkan taraftarı ne kadar umursamadığını gösterdi. Demirören’ler çekildiği gün de kulübe başka sponsor bulması için zaman bile tanımadan soluğu Galatasaray’da aldı.
Demirören’in çekilmesi ve Ataman’ın gidişi Beşiktaş’ın değerleri için hiçbir şekilde kayıp değildir. Demirören-Ataman projesi zaten kulübün çıkarına olmayan ve iflas ettiği gün arkasında enkaz bırakacak bir projeydi. En azından şimdi kulübün Euroleague’e gidecek takıma sponsor bulma şansı daha yüksek. Ama tabii bu sponsorluğun şartları iyi müzakere edilmeli ve Beşiktaş’ın uzun vadeli çıkarı hedeflenmeli.
Ergin Ataman ve Demirören birlikteliği her eleştirildiğinde karşısında “İyi oturmuş sistem var”, “Kazanılmış kupalar var” argümanlarını buldu. Şimdi çok iyi görüyoruz ki bu argümanların hiçbir değeri yok. Kaderi patronların iki dudağının arasında olan tek taraflı sponsorluk anlaşmaları hiçbir şekilde bir sistem ifade etmiyor, tıpkı sportif başarının illa kulübün geleceğine fayda getirmediği gibi. Milangaz sponsorluğuyla devam etmek Beşiktaş için zaten çılgınlık olurdu. Demirören kulüp içi iktidar ilişkilerinde hâlâ önemli bir faktör, dahası kulübün bir numaralı alacaklısı. Bir nevi “Beşiktaş’ın IMF’si” diyebiliriz. Futbol yeniden yapılandırılırken basketbol gibi stratejik bir şubeyi Demirören’in ellerine bırakmak akıllıca değil. Aynı şekilde kulübü kendine borçlandırarak zarar ettirmiş bir yapının eline geçen yıl 5 milyon dolar zarar etmiş basketbol şubesini vermek de.
Ergin Ataman’la devam etmek de büyük bir gaflet olurdu. Bütün sezon boyunca Demirören Ailesi’nin sözcülüğüne soyunmuş, sezon sonunda kazandığı başarıyı ailenin iktidar mücadelesine hasretmiş bir hoca, kulübe “giderim” tehdidini ilk savurduğu gün gönderilmeliydi. Taraftarın basketboldaki başarıyı kulübün değerlerinin bile üstüne koyduğu bir ortamda Fikret Orman yönetimi bunu yapamadı, büyük ihtimalle göreceği tepkiden korktu. Sonuçta o kadar lafı yediğiyle kaldı, Ataman onlara Galatasaray’dan el salladı.
Yönetim bir yandan Ataman olayında böyle pasif bir tutum sergilerken, diğer yandan taraftarın tutarsızlığının ve tavırsızlığının nasıl kullanılabileceğini çok iyi teşhis etmiş durumda. Seba nostaljisinin ürünü tüm kültürel kodları “FEDA” kampanyasıyla maniple ederken rıza üretiyor, taraftarın hem gazını, hem de parasını alıyor. İş öyle bir noktaya geldi ki, Orman yönetimi Beşiktaş taraftarını “Pavlov’un köpeği” sanmaya başladı. Yapılan her açıklamada, her cümlede illa bir “FEDA” geçiyor. Bunun alt metni şu; “Bak taraftar, biz bir şeyler yapıyoruz, sana da sormuyoruz. Sakın karşı çıkmaya, bizi sorgulamaya kalkma. Çünkü biliyorsun, FEDA!”
Beşiktaş taraftarının şu sıralar “FEDA” anahtar sözcüğüyle sömürülen kafa karışıklığı ve hafıza kaybı futbolda teknik direktör seçiminde de işe yaradı. Beşiktaş taraftarının senelerdir karşı çıktığı, İnönü’ye her gelişi olaylı olan, futbolculuk döneminde de adı “hizipçi”ye çıkan Aybaba, aşağı yukarı bir aydır kulüp içinde sürdürülen bir operasyon sonucu göreve getirildi. Şimdi Beşiktaş yönetimi, sanki diğer alternatifler tükenmiş de, Samet Hoca “fedakarlığından” gelmiş gibi bir tablo çizmeye çalışıyor. Oysa Samet Aybaba isminin başını Levent Erdoğan’ın çektiği bir grup tarafından haftalardır bastırıldığını, “öz kaynak modeli” kurmak isteyen İbrahim Altınsay’ın bir kez istifanın eşiğine getirilip ikincisinde istifa ettirildiğini biliyoruz. Aybaba’nın Beşiktaş’ın son hocası Carvalhal’dan yıllık 100 bin avro fazla alacağını, bunun kendi son kulübü Bucaspor’daki maaşının üç katı olduğunu biliyoruz. O zaman bu neyin fedası, neyin fedakarlığı? Ama Samet Hoca da bu “FEDA” işini çok iyi söktü. Ucu nasılsa bir yere varmayacak “Ben gerekirse bedava çalışırım”, “Ben sözleşmedeki paraya bakmadım” sözleri, her cümlede “FEDA”yı geçirme çabası, Orman yönetimiyle en azından bu konuda kan uyuşmazlığı yaşamayacağını gösteriyor.
Beşiktaş’ın hafıza kaybından bahsetmişken bir de “Aklanın da gelin” meselesi var, hani Çarşı’nın Şike Davası ilk başladığında Serdal Adalı ve Tayfur Havutçu için söylediği ve sonra Havutçu aklanmadan takımın başına tekrar geçtiğinde unuttuğu. Beşiktaş’ın şimdiki teknik direktörü Samet Aybaba’nın 2001 yılında oynanan Göztepe-Gaziantepspor maçı öncesi Ali Fevzi Bir’le yaptığı telefon konuşmaları ilgili davanın iddianamelerinde mevcut. Mahkeme Aybaba’yı “delil yetersizliği”nden beraat ettirmişti ama daha sonra Milano’ya kaçan Ali Fevzi Bir, Aybaba’nın yakın arkadaşı olduğunu ve “hakkının yenmemesi” için hakemlerle görüştüğünü 19 Şubat 2002 tarihli Milliyet’e açıkladı. Bakalım Beşiktaş taraftarından bir “Aklanın da gelin” daha gelecek mi, yoksa bu sefer de kulaklarının üstüne mi yatacaklar?
Beşiktaş taraftarının neyin ne olduğunu bir an önce hatırlaması gerekiyor. Bu kulüp bir zamanlar, paranın saltanatına boyun eğmeden; zengin başkanların sultası, “Parayı veren düdüğü çalar” kafasındaki sponsorlar, kendini kulüpten büyük zanneden antrenörler olmadan taraflı tarafsız herkesin saygı duyduğu bir kulüptü. Şimdi ise müthiş bir kültürel erozyonla parça parça olmuş bir şekilde iflasa gidiyor. Beşiktaş’ın son on beş yılı, kazanılan tüm kupaya, çanak çömleğe rağmen kulüp için ve Beşiktaşlılar için bir yenilgidir. Tedavi, bu hezimetin ikrarıyla başlar. Nisyanın götürdüğünü ancak isyan geri getirebilir.
- Ak Gençlik'in doğum süreci 12 Ocak 2013 11:40
- Gençliğe Sarıkamış, spora vergi cenneti 06 Ocak 2013 03:44
- Madalya yoksa mama da yok 23 Aralık 2012 03:14
- Hakem neden öldürüldü? 15 Aralık 2012 10:08
- Yaşa Barcelona, Visca Kerimova! 01 Aralık 2012 09:27
- Herkes aynıymış hayatta ya la! 18 Kasım 2012 05:28
- Havagazı değil Kunter'in Beşiktaş'ı... 10 Kasım 2012 08:45
- Sporu ne çürütüyor? 03 Kasım 2012 11:54
- Armstrong olayı bisikletin Ergenekonu mu? 27 Ekim 2012 14:58
- Milli takıma ne oldu be? 20 Ekim 2012 12:51
- Ben bu hafta ne yazacağım? 13 Ekim 2012 09:11
- Bir ‘tek adam’ın bir heykelle olan derdi 06 Ekim 2012 10:56