26 Haziran 2012

Mevcut savaş bitmeli, yenisi olmamalı...

Yabancı bir gazeteci arkadaşım vardı. Biraz ironik de olsa bizlere imrenir, “Hiç gündem sıkıntınız yok. Her güne yeni bir gündemle uyanıyorsunuz. Bunun kıymetini bilin” derdi.
Haksız da sayılmazdı.
Bir önceki yazımı gazeteye gönderdikten kısa bir süre sonra PKK’nin bilmem kaçıncı “Dağlıca eylemi” gerçekleşti. Bu eylemden bir iki gün önce KCK’nin en yetkin ağzı Murat Karayılan’ın, “Askeri karakollara saldırmıyoruz,” demesinin hemen ertesinde gerçekleşen bu eylem ve sonuçları yoğun bir şekilde tartışılırken bu kez Suriye’nin düşürdüğü Türk savaş uçağı gündemi belirlemeye başladı. Suriye’yi tam tartışıyorduk ki KESK’e yönelik son dalga KCK operasyonu gündeme “bomba” gibi düştü.
Belki bu yazı gazetede yayınlanıncaya kadar yaşanacaklar gündemi yeniden değiştirebilir.
Gazeteci arkadaşımın dediği gibi, Türkiye’nin gündemine yetişmek güç...
Elbet gündeme yetişmek güç olsa da gündeme takılıp kalmak gerekmiyor.
Gündem dediğimiz şey, sonuçta büyük resmin küçük parçalarından her biridir.
Biz yine kendi bildiğimizi okuyalım, büyük resim üzerinden gücümüz yettiğince, aklımız elverdiğince kendi asıl gündemimizi değerlendirelim.
* * *
Bilirsiniz, Türkiye’de gündem yoğunluğu kadar gündeme uygun uzman bulmakta da sıkıntı çekilmez.
 “Köküne kibrit suyu” mu, “Sürüsüne bereket” mi diyelim, yaşanan her gelişmeyi neredeyse saatlerce konuşan, o kanal senin, bu kanal benim dolaşıp yorumlayan “uzmanlarımız” maşallah gırla var.
Dağlıca yaşandı, daha hükümet ağzını açmadan, PKK konuyla ilgili tek kelime etmeden bu “uzmanlarımız” kanal kanal dolaşıp laf ebeliği yapmaya başladılar. Yorumlarına bakarak kimin asıl “uzmanlığının” ne olduğunu karıştırsak bile sonuçta yaşananların “siyasal ve sosyal boyutunu” yorumlayan askerlerden, “Kandil’e sefer düzenleyen” akademisyenlere kadar ne ararsan vardı “uzmanlarımız” arasında!
Tabi arada, “Kürtler” adına bilindik bazı kanalların haber ve tartışma programlarına çeşni olup “Şu PKK’de hiç olmuyor ki vallahi, baksanıza AKP ne iyi şeyler yapıyor,” diyenlerimiz de yok değil.
Onların da hakkını yememek lazım...
* * *
Neyse ki bu kez hem BDP kanadından hem de hükümetten gelen sesler öncekilerden farklıydı.
BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Dağlıca eyleminin hemen sonrasında yaşamını yitiren tüm gençlere başsağlığı dilerken PKK ve ordunun silahları karşılıklı susturmasının yegane yol olduğunu söylüyor; Başbakan da Rio’da verdiği demeçte “PKK’nin silah bırakması durumunda operasyonların duracağını” açıklıyordu.
Elbet BDP’nin Eş Genel Başkanı bu niyetini ilk kez dillendirmiyor. Demirtaş geçmişte, bilindik basında bu kadar dikkat çekici ve vurgulayıcı bir biçimde yer almasa da uzun zamandır silahların karşılıklı susturulmasından ve diyalog ile müzakerenin koptuğu yerden tekrar başlaması gerektiğinden söz ediyor.
Burada ilginç olan, Erdoğan’ın tutumuydu. Daha önce benzer durumlarda yaptığı hamaset yerine bu kez, beğenir ya da beğenmeyiz, doğru ya da yanlış buluruz, sonuçta PKK’nin çözüm için atması gereken ilk adımdan söz ediyordu.
Başbakan ve hükümet aynı “ölçülü” tutumu Suriye’ye karşı da gösterdi. Düşen uçağın hemen ardından intikam naraları atmak yerine işi daha çok uluslararası güçlere havale etmeyi tercih etti. Bu satırlar yazıldığında beklenen grup konuşması henüz yapılmamıştı ama o grup konuşmasında da uluslararası güçlerin desteğini alabilmek için diplomatik yolların zorlanacağının işaretleri verilecek gibi.
Elbet uluslararası güçlerin desteğinin nereye evrileceğini şimdiden kestiremesek bile bu desteğin bir taşeronluğa evrilebileceğini de hesaba katmak gerekir.
* * *
Dediğimiz gibi, bu yoğun gündemde tartışılan/konuşulanların Türkiye’yi hangi yola sürükleyeceğini şimdiden kestirmek güç.
Öyle bir noktadayız ki deyim yerindeyse işin ortası yok.
Ya büyük bir kaos, çatışma, ölüm; ya da çözüm...
Çünkü asıl ve can yakıcı durumun, gündemin belirleyici nüvesinin, otuz yıldır süren ve bugünlerde başlaması muhtemel yeni bir savaş olduğuna kuşku yok.
Madem gündem “savaş”, şunu da anlamakta yarar var.
Adımlar mevcut savaşın bitirilmesine, yenisinin başlamamasına dönük olmalı.
Durumu daha iyi anlamak için şunları da sorup/yanıtlayıp yazıyı sonlandıralım:
PKK Dağlıca’ya saldırmadan önce başlayan bir barış süreci mi vardı?
Kürt tarafından Leyla Zana ve Murat Karayılan son demeçleriyle bir “İyi niyet gösterisinde” bulundular. Hükümet bu “iyi niyet”e bir “jestle” karşılık mı verdi?
Madem bir “barış süreci” yoktu ve uzatılan Kürt eli görülmedi; “jest” yerine KESK’e dönük KCK operasyonu işin tuzu biberi oldu; o zaman bir kez daha eğri oturup doğru konuşmakta yarar var: Hükümet sorunların çözülmesini istiyorsa ciddi anlamda barışçıl, demokratik, aleni ve gerçekçi bir politikayı önüne koymalı.
Yoksa hükümetin hem Dağlıca sonrasındaki göreceli açıklamalarını, hem de Suriye’ye karşı nispeten çığırtkan olmayan tutumunu, iyice dayak yedikten sonra intikam için çekildiği köşesinde sinsi planlar yapan yaramaz çocuğun tutumuna benzetmemizden kimse bizi alıkoyamaz...

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Kadın işçiler devlere karşı

Kadın işçiler devlere karşı

Chinatool grevi, ücretleri eriten Şimşek programının arkasında dizilenleri gözler önüne seriyor: Programın uygulayıcısı iktidar, programdan güç alıp %25 zam dayatan Chinatool ile Şimşek’in kapısını aşındırdığı Chinatool’un ortağı uluslararası finans tekeli HSBC... Küçük parçaların üretimi için küçük elleri kullanılan kadın işçiler, bu dev ittifaka sendikalarıyla kafa tutuyor.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
İmamoğlu’ndan belediye operasyonlarına tepki: Sandık gelecek, bir kişi gidecek, her şey değişecek.

Evrensel'i Takip Et