30 Haziran 2012

Artık aşk yönlendirecekti dünyamızı

Tanrıça Tetis; Troya savaşları sırasında oğlu Ahilleus’un ölümünü biraz olsun öteleyecek silahlar dövdürmek üzere, Dünya Emekçilerinin Tanrısı Topal Hefaystos’un yanına gitti...
Hefaystos da, hiç silah cinsinden aygıtlar dövmemesine karşın, bir ana gibi sevdiği Tanrıça Tetis’i kıramadı. Hemen demirci işliğine gidip aşkla yaratılan  dünyamızdaki çileli insanlarla ilgili desenler nakışlamaya başladı.

HEFAYSTOS, SANATÇI KİMLİĞİNİ ÖNE ALIYORDU HEP

Demirci Tanrı Hefaystos; “tanrı kimliği”nden daha çok önem veriyordu “sanatçı kimliği”ne. O yüzden Tetis’in hatırına dövdüğü o uğursuz kalkanın üstüne nakışladığı resimler aracılığıyla, dünyamıza savaşlarla ilgili birtakım iletiler ulaştırmak istiyordu.
Aslında savaşın vurduğu zıpkından yalnızca insanlar değil, o ölümsüz tanrı ve tanrıçalar da gün gelip paylarını alıyorlardı! Hefaystos bunları düşünürken çok sevdiği evren güzeli Tanrıça Afrodit’in de Troya savaşlarında yaralandığını anımsadı birden…
Gerçekten de bir seferinde Olimposlu tanrılar;Troyalı ve Yunanlı sözde hasım orduların barışa yöneldiklerini görünce, onları yeniden birbirleriyle vuruşturmaya başladılar... Çünkü savaşsız bir dünyada, tanrılar saltanatına yer olmadığını çok iyi biliyorlardı!.. O yüzden hemen iki kümeye ayrılıp çarpışan orduların saflarında et-kemik olarak  kendileri de  yerlerini aldılar. Örneğin evren güzeli Afrodit’le Işık ve Şiir Tanrısı Apollon, Troyalıların;  Zeus’un karısı Hera ve kızı Tanrıça Atena da karşı saflardaydı.....

Savaş çarkı dönmeye başlayınca, Yunanlı Diyomedes, önüne gelene meydan okumaya başladı. Yalnız askerlere değil, tanrılara bile saldırıyordu artık! Bir ara Troyalı Ayneyas’ın üstüne doğru geldiğini görünce, iki babayiğitin kaldıramayacağı bir kaya parçasını yerden kaptığı gibi, var gücüyle  üstüne doğru fırlattı Ayneyas’ın! Kalçasından vurulan Ayneyas’ın gözleri karardı ve boylu boyunca uzanıverdi yere!.. O anda da anası Tanrıça Afrodit gördü onu! Hemen üstüne atıldı ve çevreyi kalın bir sis bulutuyla sarıp kucağına aldı; savaş alanından koşar adım uzaklaştırmaya başladı...
Tanrıça Afrodit; bu çok sevdiği oğlunu, birzamanlar çoban Anhises’ten kapmıştı!.. Anhises; binbir pınarlı Kazdağları’nda sürülerini otlatırken kaval çalar, ezgiler söylerdi. Bu ezgileri duyan kurtlar kuşlar, inlerindeki ayılar, velhasıl tekmil yaratıklar, uçaraktan ya da koşaraktan gelip doluşurlardı onun çevresine. Yalnızca dağın cümle kurtları kuşları değil, bir tanrıça olarak Afrodit’in kendisi de büyülenirdi bu ezgilerden. Zaten onun kavalını duyduğunda, bulutların üstündeki sarayının penceresini gepgeniş açardı hemen. Kazdağları’nda buluşan ışık ve barış içindeki bütün canlıların evrensel uyuşumunu dillendiren bu ezgilere dalar giderdi... Bir süre sonra Afrodit’in bu çobana duyduğu aşk, iyice başına vurduğunda, Olimpos’tan inip doğruca Kıbrıs’taki tapınağına gitti. Orada bir köylü kızı kılığına girip allandı pullandı; Akdeniz’in bütün başdöndürücü kokularıyla yüklendi. Sonra da Kazdağları’ndaki Anhises’in çoban kulübesinde aldı soluğu...

TANRIÇA AFRODİT, YARALANAN OĞLU İÇİN AĞLIYORDU

İşte kollarında tuttuğu kanrevan içindeki Ayneyas; ona Kazdağları’nda yaşadığı o unutulmaz gecenin bir armağanıydı. O yüzden böylesi iğrenç yağma savaşlarında yitirmek istemiyordu onu!.. Ona duyduğu sevgi, onu dünyamızla da bütünleştiriyordu. Bu yüzden zaten, bütün savaşlara karşıydı Afrodit!  Gerçi kendisi de insanların yüreklerine yaralayıcı oklar gönderiyordu, ama onun okları, hep sevgi oklarıydı. O yüzden barış, aşk ve ışıkla harmanladığı Akdenizlilerin sevgili tanrıçasıydı Afrodit!
İşte öldürme hırsıyla dolup taşan Diyomedes, kucağında yaralı oğluyla koşan Tanrıça Afrodit’e yetişti ve bütün hırsıyla tanrıçanın bembeyaz eline saplayıverdi kargısını! Afrodit’in elinin ayasından akan tanrısal özsu, giysilerini ıslatıp lekeledi. Ama kırmızı değildi bu lekeler. Çünkü tanrılar ekmek yemedikleri, kırmızı şarap içmedikleri için, kırmızı kan akmazdı damarlarından ve o yüzden de ölümsüzdüler zaten!..
Afrodit, uğradığı saldırının şaşkınlığı içindeyken, Tanrı Apollon yetişti yardımına! Apollon, Ayneyas’ın yaralarını iyileştirdi. Çünkü bir süre sonra Ayneyas; yağmalanıp yakılan Troya’dan kaçıp İtalya’ya göç edecek ve orada yeni bir devletin, Roma devletinin çekirdeğini oluşturacaktı!..

DÜNYAMIZI SAVAŞLAR DEĞİL AŞK YÖNLENDİRMELİYDİ

Bu olaydan sonra acılı Tanrıça Afrodit; gökkuşağının üstünde dörtnala koşan atların çektiği arabayla, Olimpos’a döndü hemen. Orada çok sevdiği Tanrıça Diyone‘’nin dizlerine kapanıp uzun uzun ağladı. Diyone, Afrodit’in bileğinden akan özsuyu sildi; acılarını dindirdi. Hangi tanrının ona böyle kıyabildiğini sordu. Afrodit de, bir tanrının değil; bir insanın kıydığını söyledi! Savaşın artık insanlarla tanrılar arasında da sürmeye başladığını ekledi sözlerine.
İşte demirci işliğinde dünya emekçilerinin tanrısı topal Hefaystos, savaşın gün gelip tarıları da vuracağını vurgulamak için, kalkanın üstüne bu öyküyü canlandıran ve insanları savaşlara karşı uyaran çok çarpıcı desenler dövdü çekiciyle. Çünkü gün gelecek dünyayı savaşlar değil, sevgi yönlendirecekti...
Bu düşüncelerle coşan Hefaystos, alnındaki terleri sildi ve dövdüğü desenlere bakaraktan bir süre gülümsedi...

evrensel.net