4 Temmuz 2012

Ana dilde savunma hakkı, Türkiye’de Kürtlerin haklarının tanınması tartışmaları içinde önemli bir yer tutuyor. Ve Kürtçe ile ilgili çeşitli alanlardaki durum birbirini etkileyen paralellikler içeriyor.
Örneğin Kürtçenin eğitimde ancak haftada iki saat seçmeli ders olarak okutulması noktasında bulunulduğu bir aşamada, Kürtçenin mahkemelerde bir savunma dili olarak kullanımının normalleşmesi de mümkün olmuyor. Biri diğerini doğrudan koşulladığı için değil. Her ikisini koşullayan Hükümet ve onun yön verdiği devlet siyasetinin bugün Kürtçe karşısındaki pozisyonu nedeniyle bu böyle.
Önceki gün Silivri’de görülmeye başlanan KCK davasında tutukluların Kürtçe savunma yapmak istemesi karşısında Mahkeme Başkanı’nın ‘Ez li virim (Buradayım)’ dışındaki bir ifadeye izin vermeyip, bunu tutanağa Kürtçeyi inkar etmediğini ifade edecek biçimde geçirmesi, Hükümetin yaklaşımını çağrıştırıyordu.
Beşir Atalay’ın ‘Kürt Açılımı’ndan sorumlu bakan olarak kameraların karşısına geçerek yaptığı ilk açıklamayı hatırlayanlar, onun ‘Üslup çok önemli’ vurgusunu da hatırlayacaklardır. Gerekli mevzuat değişiklikleri yapmak yerine koca bir sorun karşısındaki bu ‘üslup’ değişmedikçe, onun dolaysız sonucu da, mahkeme heyetlerinin davanın niteliği, konjonktür gibi bir dizi başka etkeni de dikkate alarak öznel kararlar vermeleri oluyor.
Örneğin Hatip Dicle’ye tutuklu yargılandığı, Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen KCK davasında Kürtçe savunma yapma izni verilmedi. Ancak Dicle, Muş’taki bir konuşması sırasında ‘Sayın Öcalan’ dediği için hakkında açılan dava kapsamında, 22 Ekim 2010 günü Diyarbakır 1. Sulh Ceza Mahkemesinde Kürtçe savunma yapabildi.
Başka bir örnek daha verelim. Hakkari’nin Yüksekova ilçesinin BDP’li Eski Belediye Başkanı Ruken Yetişkin de, BDP Kadın Meclis üyelerinin başlattığı fidan dikme kampanyasında yaptığı konuşma nedeniyle hakkında açılan davanın 27 Temmuz 2011 günü yapılan duruşmasında Kürtçe ifade vermek istediğini belirtti. Mahkeme heyeti bu talebi kabul etti ve Yetişkin’in ifadeleri tercüman aracılığıyla Türkçeye çevrildi. Kıyamet de kopmadı. Yetişkin’in Avukatı Salih Akbulut da, bireyin kendini en iyi ifade edebileceği dilde savunma yapmasının en doğal hak olduğunu belirterek, mahkeme heyetinin bu kararını olumlu bulduğunu söyledi.
Biraz daha öncesine giderek bir örnek daha verelim. Tevn Yayınları sahibi Mehdi Tanrıkulu, Türk harflerine muhalefetten yargılandığı davanın 15 Eylül 2007 günü görülen duruşmasında “Türkçe’yi iyi bilmiyorum” deyince savunması tercüman aracılığıyla alındı.
Kürtçe savunmaya izin verilen, siyasi içerikli başka dava örneklerinin de olduğu biliniyor.
Ancak yargı bürokrasisindeki hakim yaklaşımın da bu olumlu örneklerin gelişmesini engelleyici tarzda olduğunu özellikle belirtmek gerekiyor. Bu konuda yakın zamanda Yargıtay’dan Kürtçe savunma hakkının aleyhinde içtihat çıktı. Yargıtay 9. Ceza Dairesi, “Türk vatandaşı olup, Türkiye’de doğan, Türkçe dilinde yeterli eğitim gören sanık Türkçeden başka dilde savunma yapamaz” diyerek sanığa Kürtçe savunma hakkı tanımadı.
E.S., Diyarbakır’da, “Silahlı terör örgütünün propagandasını yapma” suçlaması ile yargılandı.
Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi Kürtçe savunma talebini kabul etmediği E.S.’yi, 17 Mayıs 2011’de “Silahlı terör örgütünün propagandasını yapmaktan” mahkum etti.
Sanık avukatı kararı Yargıtayda temyiz etti. Yargıtay 9. Ceza Dairesi, sanığın temyiz itirazlarını reddetti. Kürtçe yerine “Türkçeden başka dil” ifadesi kullanılan kararda özetle şöyle denildi: “Türk vatandaşı olup Türkiye’de doğan, Türkçe dilinde yeterli eğitim gören ve Türkçe dilinde yayınlanan dava konusu derginin sorumlu müdürlüğünü üstlenen sanığın uyarı ve mehillere karşın Türkçeden başka bir dilde savunma yapma konusundaki ısrarı üzerine mahkemece yapılan uygulama, savunma hakkının kısıtlanması olarak kabul edilmemiştir.”
Silivri’de önceki gün görülmeye başlanan KCK davasında Mahkeme Başkanının tavrı da, Diyarbakır’da görülen KCK davasındaki ‘Bilinmeyen bir dil’ muamelesiyle aynı olmasa da, Yargıtayın bu olumsuz içtihadı ile örtüşüyor.
Kürt tutuklular da, avukatları da bedel ödemeyi göze alarak bu konuda ciddi bir mücadele yürütüyorlar. Bu avukatlardan biri olan Diyarbakır Baro Başkanı Mehmet Emin Aktar, önceki gün Silivri’de görülen KCK duruşmasında, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın, şu sözlerini hatırlattı: “KCK operasyonları, koordinasyon içinde tartışılmış, planlanmış ve yürütülmektedir.”
Siyasi iktidarın tavrının yargı bürokrasisinin geleneksel alışkanlıklarını destekleyerek, Kürtçe savunma hakkının önünün açılmasını engellediğini gösteren başka örnekler de vermek mümkün. Dolayısıyla Kürtçe savunma hakkı önündeki geleneksel ve yasal engellerin kaldırılması siyasal iktidarın sorumluluğundadır. Bu konuda gerekli mevzuat değişiklikleri yapılmadığı sürece, yasaları toplumların özgürlükleşmesinden yana kullanmak isteyen sınırlı sayıdaki yargı mensubu da Kürtçe savunmaya izin verirken kendilerini tehdit altında hissedeceklerdir.

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et