Girişimler barış da koksa önemli; yoksa...
“Arap Baharı”nın gelip Suriye kapısına dayanmasından beri AKP Hükümetinin Kürt politikasının da yeni bir mecraya girdiğine inananlardanım. PKK ve Lideri Öcalan ile müzakerelerin kesilmesinin, yeniden savaş tamtamları çalınmasının bir önemli nedeni de Suriye’de yaşanan bu karmaşa ve belirsizliktir.
Kürt sorunu, nihayetinde Ortadoğu’daki dört ülkeyi birinci elden ilgilendiriyor. Bu ülkeler dışında bölgede hakimiyet kurma ya da hakimiyetlerini pekiştirme arzusunda olanların da Kürtlerin bugünkü tablosunda önemli payları var.
Bu tablo bölgedeki aktörlerin sayısını artırdığı gibi, çıkarların da her “kesimin” duruşuna göre farklılıklar göstermesini beraberinde getiriyor.
Güç dengeleri de bu tablo içinde durağan kalmıyor, her an değişebiliyor.
Çok eskiye gitmeye gerek yok; 20-25 yıl öncesinden bakmak bugünkü tabloyu anlamaya yeter...
1988’de Halepçe’de yaşanan katliamdan sonra Irak Kürt Hareketi en zayıf dönemini yaşıyordu. Bu dönemde kurulan Kürdistan Cephesi siyaseten önemli bir adım olmasına rağmen Irak Kürt Hareketinin silahlı varlığı zayıftı. Dağdaki peşmerge sayısı 200 civarındaydı ve tümü eylemsizdi. Yaklaşık 2 bin civarında peşmerge ise aileleriyle birlikte İran’da bulunan kamplarda yaşamlarını sürdürüyordu.
Saddam’ın Kuveyt’i işgali sonrasında yaşanan yeni durum Kürtler için tarihsel bir fırsatı ortaya çıkardı. 1991’in başlarında “Müşteşar” olarak adlandırılan korucuların ele geçirdiği Irak Kürdistanı Bölgesindeki yönetim, birbirleriyle uzlaşmazlıklarına rağmen Kürdistan Demokrat Partisi (PDK) ve Kürdistan Yurtseverler Birliği (YNK) arasında “fifti fifti” paylaşıldı.
Dönemin en güçlü Kürt örgütlerinin başında PKK geliyordu. On binlerle ifade edilen gerilla gücüne sahip bir örgüt konumundaydı. İranlı Kürt örgütlerinin gücü de PKK’den aşağı kalır durumda değildi.
O yıllar Kürt örgütlerinin birbirlerine üstünlük sağlama, hakimiyeti ele geçirme yıllarıydı aynı zamanda.
Kürt silahlı hareketlerinin bir diğeriyle çatışmayanı neredeyse kalmadı. Daha önce bu çatışmalardan dili yanmış İranlı Kürt Örgütleri çatışmayı tercih etmeyerek Bölgesel Hükümetin talebi üzerine Qandil dağından düz ovaya indiler ve bir müddet sonra silahlı mücadeleyi bıraktılar. PDK ve yer yer Kürdistan Bölgesel Hükümeti ile çatışan PKK ise yaşanan gelgitlere rağmen yenilmedi ve İranlı peşmergelerden boşalan alanlara, Zelê’ye, Qandil’e, Xakurk’a kalıcı olarak yerleşti.
Bugünkü tabloda pek farklı değil...
Dağlarda hâlâ yadsınamayan bir gücü olan PKK siyasal anlamda hem Türkiye’de, hem Avrupa’da 1990’lı yıllardan daha güçlü...
PKK, Suriye’de de günümüzün en güçlü Kürt örgütü.
Qamışlo’da, PKK’ye yakın olan PYD’den nispeten güçlü olan Suriye Kürt Ulusal Meclisi (ENKS) diğer Kürt kentlerinde neredeyse yok denecek kadar az. PYD ise Qamışlo dışındaki Kürt kentlerinin neredeyse tümünü kontrol edebiliyor.
Suriye’de silahlı güçler açısından da durum pek farklı değil. Suriye ordusundan ayrılan ve Türkiye’nin desteği ile nizamileştirilmeye çalışılan Özgür Suriye Ordusu dışındaki tek silahlı güç, Kürt bölgelerinde bulunan PKK desteğindeki milislerdir.
Bugünlerde çatışma ve karmaşanın Kürt yerleşim yerlerine taşınması için de yoğun çaba harcanıyor. Türkiye’nin desteklediği Özgür Suriye Ordusu, Kürtler arasındaki çelişkiyi kullanarak onları karşı karşıya getirmeye, provokasyonlarla çatışmaları Kürt bölgelerine taşımaya çabalıyor.
Bir köşe sınırına sığmayan bu gelişmeleri belki açıklayıcı olması için daha uzun yazmak gerekir. Ne yazık ki köşe sınırı buna elvermiyor.
Ama özetle şunu diyelim.
Türkiye, Kürtlerin Suriye’de bir statü elde etmesini istemiyor. Çünkü oluşacak bir statünün mevcut tablo içinde PKK etkisinde gelişeceğini biliyor.
Kahire’de Kürtlerin varlığının Suriyeli muhaliflerce resmen tanınmamasının bir nedeni de Türkiye’nin bu tutumudur.
Mevcut tabloda Barzani’nin Kürt muhalifleri bir araya getirmek için devreye girmesi, Kürtlerin sağduyulu davranması Suriye Kürtlerinin kendi içlerinde çatışmalarını engelleyebilir. Ama çatışmalı bir tablonun Suriye Kürtleri ile Suriyeli diğer muhalifler arasında, özellikle de Özgür Suriye Ordusu ile yaşanmayacağını kimse garanti edemez. Orada Kürtlerin elinin zayıflamasını, özellikle de PKK’nin etkisinin kırılmasını isteyen bir Türkiye, hazır Suriye’de önemli bir aktör iken, tampon bölge koşullarını da yaratmak amacıyla bunu isteyebilir, deneyebilir.
Suriye ordusunun 1982’deki Hama Katliamından beri Hafız’ın kardeşi Rıfat Esad’ın özel birliklerinde yer alan Kürtler nedeniyle, Müslüman Kardeşler, Kürtlere tepkili; hatta intikam duyguları besliyor.
Özgür Suriye Ordusu Türkiye’nin desteğini aldıkça ona karşı çıkmaz. Ayrıca bu orduda yer alanların önemli bir bölümü Arap milliyetçiliğinden besleniyor.
Suriye Ulusal Konseyi, başkanının Kürt kimliğine rağmen Türkiye’nin yaklaşımlarını göz ardı edebilecek bir konumda değil.
Bu realite içinde bir diğer bilinen de şu: Kürt sorununun artık Ortadoğu’da tek bir ülkeye dayalı çözümü de yok.
Ama daha da ötesi, çıkarları ve yaklaşımları alabildiğine farklı olan birçok güç bu sürecin önemli aktörleri...
Bu karmaşa, işin nereye varacağını kestirmemizi de engelliyor.
Bu nedenle, ‘barış kokan’, çatışma ve savaşı öteleyen her girişim çok daha fazla anlamını bulmalı, desteklenmeli...
Yoksa...
Yoksa sözcüğünün devamını akla getirmek bile ürkütücü...
EVRENSEL'İNMANŞETİ
Kadın işçiler devlere karşı
Chinatool grevi, ücretleri eriten Şimşek programının arkasında dizilenleri gözler önüne seriyor: Programın uygulayıcısı iktidar, programdan güç alıp %25 zam dayatan Chinatool ile Şimşek’in kapısını aşındırdığı Chinatool’un ortağı uluslararası finans tekeli HSBC... Küçük parçaların üretimi için küçük elleri kullanılan kadın işçiler, bu dev ittifaka sendikalarıyla kafa tutuyor.
Evrensel'i Takip Et