Avrupa çayır çimeninde o bilinen ve fakat derbi denilen ayaktopu karşılaşmalarından değil; ama onlardan birine, El Clasico’ya götürecek son öncesi bir karşılaşma vardı hem yeşil alanda, hem beyaz camda. Çekinmeden, düşünmeden ve de gocunmadan yarı final  diyenlerin tüylerinin; hem de saç tellerinin diken diken olacağını bile bile yarı son dedim ben buna. Yarı final  derken yarı son diyememenin utancını milliyetçiliklerinin içine yerleştirebilenlerin, varsın tüyleri de, kılları da, başka şeyleri de diken diken olsun. Ama yarı son diyebilmek için kıllarının kıpırdayacağını sanmıyorum yine de. Hani beklenmedik bir şey olur, bir yerleri kıpraşırsa belki milliyetçiliklerini de sorgularlar. Becerebilirlerse eğer.
Bizim, dünya derbisi ya da dünyanın sayılı derbilerinden diye çekincesiz, utanmasız duyurulan karşılaşmaların çok ötesinde bir yarı son karşılaşmasıydı bu. Ne garip ve de ne acı ki, iki durup bir dünya derbisi oynayan  takımlarımızdan hiçbiri yoktu bu karşılaşmaya giden yoldaki takımların arasında. Bizimkiler, döne döne annelerinin liginde oynuyorlar, kendi aralarında gelin güvey oluyorlardı. Bir yandan da gelecek yıllarda Avrupa kapılarının kapanmaması için çözümler arıyorlardı. Aylardır konuşulan anlaşmalı oynaşma olayını tereyağından kıl çeker gibi sessizce çözme uğraşındaydılar. Avrupa kupalarında yarı son karşılaşmaları oynanırken, bizim bu anlaşmalı oynaşma oyununda da yarı son oynanıyordu ne acı ki. Avrupa’da da, Çağlayan’da da son yarıya ya da yarı sona çok az bir şey kalmıştı anlayacağınız.
Bizim sıklıkla dünya derbisi oynayan takımlarımızdan kimse yoktu Avrupa’da; ama onların karşılaşmalarını sayısız yönetmiş adamlar cirit atıyorlardı kartlarını sallayarak. İşte onlardan bir kısmı Şampiyonlar Ligi yarı sonundaki
Barcelona-Chelsea karşılaşmasını yönetecekti. Başlarında da Cüneyt Çakır olacaktı. Karşılaşmanın önemine bir önem de bizim adamlarımız atmıştı bizim için. Bizim çayır çimenimizde verdikleri kararlar uzman kılığındaki azmanlarca beğenilmeyen bu kara gömlekliler, takımlarımızın gösteremediği başarıyı göstermiş, Avrupa’nın o güzel yeşil alanına çıkmışlardı. En güzeli de daha büyük bir başarıyla ayrıldılar oradan. Karşılaşmayı televizyondan anlatan adam da bu başarıyı boş geçmemek için bir şey söylemek istedi. Ama neyi, nasıl söyleyeceğini kestiremedi bir türlü. Sonrasında da, “UEFA standartlarının normlarına yatkın bir yönetimi var” dedi çıktı işin içinden. Cüneyt Çakır  yapmıştı bu işi. Çakır ve arkadaşları bu övgüyü(!) duyduklarında  neyi, nasıl yaptıklarını anlayamamış ve şaşırıp kalmışlardır büyük olasılıkla.
Nasıl anlasınlar ki?.. UEFA’nın ya bir standardı vardır ya da normu. Standardı varsa normu içinde gizli saklıdır. Yok normu varsa, zorunlu olarak bir standardı da içinde barındırıyordur. Aynı anlama gelen iki sözcüğü birden kullanmanın, aynı özellikli iki oyuncuyu bir arada oynatmanın ötesinde bir yanılgı olduğunu bilmeli, en azından düşünebilmeliydi karşılaşmayı anlatan uzman kılığındaki azman adam. Ve ayaktopunu bunca iyi bilen(!) insanların bu oyuna gösterdikleri ilginin yarısını dillerine göstermeleri gerekirdi. Yabancılara öykünüp dillerini bozma yerine, onlar gibi kendi dillerini kullanabilselerdi, gereksindikleri gücü damarlarında boşu boşuna tutmamış olurlardı hiç değilse. Yarı final yerine yarı son diyebilselerdi yani. Ne güzel olurdu değil mi? Olma mı, olurdu da o zaman adam yerine koyulmamaktan korkulurdu.
Evrensel’de yazdığım yazılarımın bir bölümünden oluşturduğum “Topsuz Alanda Kırmızı Kartlık Söylemler” kitabıma da aldığım Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın dizelerini bir kez daha alıntılayacağım burada.  Bir şey anlatamadıysam eğer birilerine, Dağlarca anlatır belki. “Akşamcı”  adlı yapıtından:

Duble diyor
İki tek yerine
Ulan burada da mı
Maymunsun?

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Sömürge madenciliği felaketinin yıl dönümünde İliç: Toprak zehirli, halk işsiz

Sömürge madenciliği felaketinin yıl dönümünde İliç: Toprak zehirli, halk işsiz

İliç siyanür faciasının üzerinden 1 yıl geçti. Hava, toprak ve su zehirlendi; 9 işçi can verdi. Daha fazla altın için kuralsız çalışmanın önünü açanlar aklandı. Halk zehirlenmiş doğa ve işsizlikle baş başa. Facianın ana sorumlularından uluslararası maden tekeli SSR, hisse senedi değerlerinin yükselmesiyle felaket öncesine geri döndü. İliç’teki altın için de “iş birliği içinde olduğu iktidarla” pazarlıkta.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Başpınar işçilerinin Demokrasi Meydanı'nda yapacağı eylem polis engeline takıldı. BİRTEK-SEN Genel Başkanı gözaltına alınıp serbest bırakıldı.

Evrensel'i Takip Et