27 Temmuz 2012 08:35

Kara olan her şey buharlaşıyor

Kara olan her şey buharlaşıyor

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Tehdit altındaki bir dünya ve kahramanların kurtuluşu için verdiği mücadelenin konu olduğu son film, Kara Şövalye Yükseliyor, nihayet seyircisine kavuşacak. Yine kimlik bunalımlarına girecek, halkın ihtiyaçlarına kayıtsız kalamayıp fedakarlıktan kaçınamayacak, yaklaşık üç saate yakın bir süre boyunca. Filmin gösterimine paralel olarak gerçek dünyada yaşanan, elde silah salon basılması, halkın bunun üstüne daha çok silah alarak kendini korumaya çalışması, halk ayaklanmaları ve karşılığında yükselen savaş tehditleri arasında yükselecek, yükseldiği yere kadar.
Yarasa adam Batman, dünyaları kurtaran Amerikan süper kahramanlarının sinemaya en çok uyarlananlarından biri. Dünyaya hakimiyet ideolojisinin yansımalarından biri olarak yorumlanabilecek bu süper kahramanlar arasında, ayırt edici yanları içinde bir süper gücü olmaması, ilk akla gelen. Kimliği gizli belki ama parası var, bu da her filmde giderek daha fazla vurgulanan bir unsur oluyor. Aileden zengin ve adalet sevdalısı bir adam olan Bruce Wayne, yumruğuyla ve paranın alabildiği çeşitli araçlarla, tabii başta arabasıyla dövüşmeye doymadı. Gotham şehrini türlü tehlikeden yıllardır korurken, sınıfsal konumu ile kahramanlığını ince bir hatla birbirine bağlayıp çok gözümüze sokmayacak kadar da tevazu sahibi bir imaj çizmişti.

KAHRAMANIN DÜŞÜNCELİSİ

Son Batman serisinin ise öncekilerin çocuksu çizgi roman havasından epey farklı olduğu, izleyenlerin malumu. Akıl Defteri’nden Inception’a zihni kurcalayan filmlerle kendine özgün bir yer edinen yönetmen Nolan, Batman’a da kendince karanlık ve felsefi bir yorum getirip dikkatleri çekti, üç filmdir. Batman Başlıyor ve özellikle 2008’deki, genç yaşta ölen Başrol Oyuncusu Heath Ledger’ın efsane oyunculuğuyla hatırda kalan Kara Şövalye ile, belki de dünyayı kurtaran sinema kahramanları içinde tarihin en çok düşünen süper kahramanını yaratmayı başardı. Dediği bir anlamda takla atmış bir 11’inci tezdi, Marx’ın o güne kadarki felsefeyle dünyayı değiştirmeye aday hareketi ayırırken söylediklerine nazire yaparcasına; sanki süper kahramanlar bugüne kadar dünyayı değişimden kurtarmakla yetindiler, oysa aslolan onu yorumlamakmış gibi.
Nolan’ın üçüncü filmi, yarasa adamın şimdilik son perde macerası, çizgi roman meraklısı ve aksiyonsever sadık seyircisi kitlesini de genişletip, en çok çeşitli güncel toplumsal göndermeleriyle merak konusu olmuştu, daha izleyiciyle buluşmadan. Film, yarasa adamın inzivasının son bulması gerektiğini ispatlayarak başlıyor. Önce Kedi Kadın Selina Kyle ile tanışıyor, zenginden çalmayı sistemleştiren bu hırsız karakterle ilk sınıfsal duruşun altı çizilişine tanıklık ediyoruz. Şehir bu kez Bane adında, kanalizasyonda bir şeyler inşa eden ve birtakım intikamların peşinde olduğu belli olan bir kötü adamın tehdidi altında. Polis yozlaşmış ve basiretsiz değil ama eli kolu bağlı, Jim Gordon hastanelik edilmiş, şef korkak vs. Bir günde aniden harekete geçmeye karar veren Batman’in, yıllardır planlar yapıp başka zenginleri yanına alan, borsayı soyan, Wayne şirketinin nükleer reaktöründen bomba yapmak peşindeki Bane ile ilk seferinde başa çıkması elbette mümkün olmuyor. Yine de tahmin edileceği gibi, düşüyor, kalkıyor, Gotham’ı Bane’e ya da başka kötüye yar etmemenin yolunu bulmaya çalışıyor.

HER FİKRE GÖZ KIRPIYOR

Borsaya el koyma ve fragmanda uzunca yer verilen Amerikan milli marşı gibi sahneler, özellikle okyanus ötesi seyirci için epey kışkırtıcı. Ne kadar inkar edilse de bir yanı Wall Street’i İşgal çağrışımından azade olması mümkün değil, politik olarak tartışılan bir film olmaktan kurtulması da. Ama Nolan, karıştırmayı seven ve açıktan bir şey söylemeyen tarzını bu filmde, adı üstünde, iyice yükseltmiş ve geldiği noktada, kimin neyi savunduğu, neyin kavgasının verildiği, niçin bütün bunların yaşandığı sorularını havada bırakmayı bile umursamamış. Marx alıntıları ile devam edeceksek, bir nevi, burjuvazinin eski ilişkileri yok edip sürekli yenilenmekle var olabildiğini anlatırken Manifesto’da geçen, kalıcı olan her şeyin buharlaştığını söyleyişi gibi. Kara Şövalye’nin yükselişi, buharlaşıp havaya karışmaya daha çok benziyor.
Film akla gelen ne varsa hepsinin doldurulduğu, kiminin güncel gönderme gördü diye sevinmesine, kiminin filmin aynı kendisi gibi düşündüğünü sanmasına yol açsa da, esasında her fikre göz kırpan ama hiçbirini yükseltmeyen bir yolculuğa dönüşüyor. En barizi, filmin ana meselesi olan Bane ile Batman’ın kavgasıysa, onun meselesini çözmek bile zor. Bane’in sadece Gotham’ı yok etmeye, Batman’a zarar vermeye çalışan bir adam olduğunu varsaysak bile, neden borsayı soyup yönetimi halka verdiğini, yozlaşmışlıktan ve halkın haklarından söz eden konuşmalar yaptığını ve en azından bunları yaparken numara yaptığına dair bir verinin izleyiciye hissettirilmediğini, ama bir yandan aynı halkın yaşadığı şehri yok edecek bir bomba yerleştirdiğini, ama bombayı yine güya halka emanet ettiğini, bütün bunların o ezik geçmişinden ve kişisel intikam hikayesinden nasıl beslendiğini anlamamız istenmiyor olmalı. Şehirleri yok eden terörle örneğin Wall Street’i İşgal gibi demokratik hak eylemlerinin birbirine eşitlenmesi kast edilse, bu kez de onu tartışmak gerekecek ama öyle bir anlam çıkarmanın bile yersiz olduğu tuhaf bilinmeyenlerle dolu bir kavganın içindeyiz sadece. Felsefe yapma ve mesajları dolaylı anlatma çabasının vardığı yeri anlamlı bulmak zor.

KARA ŞÖVALYE ERİYOR MU DEMELİ?

Özetle, kötü adam Bane karizmatik ama nihayetinde bir Joker değil, hayran olunacak biri olmadığını ispatlıyor. Batman da bu yozlaşmış düzenin savunucusu olmak için yanıp tutuşmuyor ama nihayetinde yapılabilecek en iyi şeyin bu olduğuna hepimizi ikna etmeye de uğraşıyor. Yani klasik iyi kötü çelişkisinin ötesinde özellikleri olsa da, düzeni korumanın kutsallığı, bu yolda galip.
Christian Bale her zamanki kasıntılılığında, seveni için. Bane’de Tom Hardy, tanınmaz olması dışında ondan farklı değil. Marion Cotillard küçük rolünün çelişkilerinin altından kalkıyor ama asıl Kedi Kadın havasını sonuna kadar taşıyan Anne Hathaway akılda kalıyor.
Bir önceki filmde Joker’in Batman’a “Seni neden öldüreyim? Biz birbirimizi tamamlıyoruz” ifadesindeki diyalektik, buraya da fazlasıyla egemen. Bu kez, daha çok her fikir olumsuzlanıyor, herkes karşıtıyla buluşuyor, her iddia çürütülüyor. Batman’a ara ara öğütlenen “Kendini kurtar”ın öyle olmayacağı anlaşılıyor. “Silah yok” kuralı Kedi Kadın’a uymuyor. “Zenginden al” ile başlayan kariyeri mecburen kesintiye uğruyor. Şirketin temiz enerji politikası nükleer silah tehdidine kurban gidiyor. İktidarı halka vermenin pek bir çekiciliği olmadığı yaratılan karmaşadan hissediliyor. Borsayı soymanın da kutsal değil bencilce olduğu ortaya çıkıyor.
Geriye elle tutulur bir dayanak bırakıp da devam etmek kimsenin umurunda olmayabilir ama filmden geriye ne kalıyor? Her şey buharlaşıyor, belki biri hariç. Batman’ın kendini öldürmese de ölümü çağırması, korkmaması, kendi olmaktan vazgeçmesi derken geldiği nokta, feda. Bütün değerler yok olurken kendini kurban etmekle huzura eren Kara Şövalye’nin hikayesinde belki de yükselmek ermek demektir, neden olmasın?

[email protected]
Kara Şövalye Yükseliyor
Yönetmen: Christopher Nolan
Oyuncular: Christian Bale, Anne Hathaway, Tom Hardy, Marion Cotillard
Orijinal adı: The Dark Knight Rises

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa