Davutoğlu siyaseti ekonomide de mağlup

Sevkiyat başladı.
Türkiye, Bölgesel Kürt Yönetimi’nden ham petrol almaya başladı.
Üstelik de Irak merkezi yönetiminin tüm uyarılarına rağmen!
Irak merkezi yönetimi ve Başbakanı Maliki şöyle diyordu: Kürt bölgesinin, Irak’ın doğal kaynaklarını, onayımız olmadan, tek yanlı anlaşmalarla kullanmaya hakkı yok!
Türkiye bu söyleme kulak tıkadı.
Görülüyor ki!..
Ortak bakanlar kurulu toplantıları yaptığı Irak, artık pek de Türkiye’nin yakınında değil. Daha önce Irak merkezi hükümetiyle aramızda Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi vardı.
Şimdi her şey tersine dönmüş durumda.  Amerika ile Bölgesel Kürt Yönetimi arasındaki yakınlaşmayla paralel olarak.
Bu işin siyasi olduğu kadar ekonomik bir yanı da vardı.
Türkiye ile Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi arasında yepyeni bir enerji işbirliğinin temelleri atılmıştı. Bu işbirliğinin, Türkiye ve Avrupa’nın doğalgaz maliyetlerini aşağıya çekmesi amaçlanıyordu.
Artık, Rusya-İran ve onların etkilediği ülkeler doğalgaz fiyatlarını istediği gibi belirleyemeyecekti.
Kürdistan bölgesi doğalgaz rezervleri bakımından dünyanın bilinen en zengin bölgelerinden birisi… Ve Türkiye bu bölgeden ucuza doğalgaz alabilmenin ve sevkiyatını yapabilmenin hesaplarını yapıyordu.

ÜSTELİK DOĞALGAZ
KANDİL’İ DE BİTİRECEKTİ
Üstelik bu işbirliğinin bir de Kandil’in tahliyesi gibi bir avantaja olacaktı!
Rusya’nın elini zayıflatacak…
Türkiye’ye, ucuz doğalgaz sağlayabileceği bir bölgeyi kazandıracak…
Avrupa’nın doğalgaz ihtiyacını da yıllarca daha ucuza karşılayacak…
Böylesi ekonomik gerçekler, Kürdistan bölgesinin PKK’ye uzun süre tahammül göstermesine olanak vermezdi.
Sonuç olarak ne olacaktı?..
Kandil gibi iki ülke arasında rahatsızlık yaratacak bir bölge boşaltılacaktı.  
Niye?
Rahatsızlık yaratacak bir bölge Kürdistan’ın uzun vadeli çıkarlarına aykırıydı da ondan.
Hem büyük patron ABD onaylıyordu hem de çıkarlarımıza uygun olan buydu.
Bu fırsat kaçmazdı!
Petrol sevkiyatının başlaması zaferin ilk halkasıydı.
Derken…
Şam’da sistemin kalbine saldırı gerçekleşti.
Söz konusu gelişme karşısında Rusya bile artık Esad sonrası durum üzerine düşünmeye başladığının sinyalini vermişti.
Birilerine göre bu, Rusya’nın da, Türkiye’nin pozisyonuna yaklaştığının göstergesiydi.
Bu tezin savunucularına göre Suriye konusunda Davutoğlu ve Türkiye kazanmıştı.
Yine bunlara göre…
Çok radikal bir sürpriz olmazsa Türkiye, Esad’ın gitmesinden sonra Suriye’de olacaklar konusunda en etkili ülke konumuna gelecek. Moskova’da, Washington’da, Londra’da bölgeye ait haritalar bu yüzden masaya yatırılmış durumda. Şimdi gelinen noktada güçlenmiş eli nedeniyle Türkiye, yeni haritaların oluşmasında en güçlü sözü söyleyebilecek.
Daha bitmedi!
Amerika ve İsrail artık Esad sonrası PKK’yle mücadelesinde Türkiye’ye çok daha etkin ve anlamlı destek vereceklermiş! Çünkü Suriye’de etkili olabilmek için Türkiye’ye ihtiyaçları var.
Yani anlayacağınız, enerji anlaşmasının doğal sonucu olarak Kandil’den sürülecek olan PKK’ye diğer bölgelerde de nefes aldırılmayacak.

BİZ NE GÖRÜYORUZ?
Buraya kadar yazdıklarımız gelişmelere baktıklarında, ekonomik ve siyasi olarak kazanmış bir Türkiye fotoğrafı görenlerin görüşü…
Biz ise bambaşka bir fotoğraf görüyoruz.  
Önce siyaseten bakalım!
Fiilen üçe bölünmüş bir Suriye… Esad’ın elindeki bölgeler.  Muhaliflerin kontrolündeki bölgeler ve Kürt Bölgesi…
Rusya üslerini dolayısıyla pozisyonunu koruyacağını açıkladı. Oyunun içindeki ABD de şimdilik durumdan memnun.
Peki ya Türkiye ve hükümeti…
Kürtlerin “Batı Kürdistan” diye tanımladığı bir coğrafyada Suriye Kürtleri kontrolü ele almış durumda.  
Barzani, hem PYD’nin önünü alabilmek, hem de oradaki gelişmelerin dışında kalmamak için Kürt partilerini Erbil’e çağırdı ve birleştirdi.
Bu ne demek?  
Barzani ile Suriye’nin PKK çizgisindeki Kürt partisi; Demokratik Birlik Partisi (PYD) arasında hem ortaklık hem iktidar mücadelesi sürecek.
Kürt coğrafyasının kaçınılmaz tarihsel gerçekliği işte!* Ve bu gerçeklik içinde Türkiye öyle istediği gibi at koşturmaz!
Suriye macerası hükümet için hızla bir fiyaskoya doğru ilerliyor.
Bu kadar mı? Elbette hayır.
Bakalım.
Ermeni açılımı çöktü (Ki Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanı olduğundaki projesiydi).
Kıbrıs sorunu Rumların Akdeniz ’de doğalgaz aramasıyla derinleşti.
İran’la ara limoni. Yukarıda dikkat çektik Irak’la açıldı. İsrail’le ilişkiler gergin.
İran ve Rusya, son aylarda bölgesel etkisini alabildiğine arttırdı. Bir cephe gibi davranıyorlar. İki ülkenin Suriye meselesinde Türkiye’ye gözdağı verir nitelikteki tavırlarına karşı, Ankara’nın müttefiklerinde sahiplenmeme haline tanık olduk.
Hiç de birilerinin iddia ettiği gibi ‘aman Türkiye’nin dediğini ikiletmeyelim’ tavrı yok kimsede… Karizması yerle bir dış politika yani!

EKONOMİYE GELİNCE…
İşin ekonomik kısmına da kısaca bakalım…
İran’dan gelen turist sayısında adeta şok bir düşüş oldu. İranlı turist sayısı yüzde 40 azaldı.
Önemsenmeyip itiraz gelebilir: “Ya biz ‘doğalgaz’ diyoruz, sen tutmuş ‘turist’ diyorsun.”
Sadece turist değil ki… Suriye kapısı da kapandı.
Türkiye açısından “Ne olacak ki?​” denilip geçiştirilebilir bir durum mudur bu?
Suriye ve Suriye üzerinden Körfez ülkelerine yayılan çok çok büyük bir üretim ve ticaret ağı ilişkileri de kesintiye uğrayacak.
Arap Baharı sonrası Libya gibi çok çok önemli ticaret kapısı da kapandı.
Mısırla da alış veriş eskisinden daha kötü!
Suriye’de ve Körfez ülkelerinde çok sayıda Türkiyeli patronun üretim tesisi, ticarethanesi şimdi tehdit altında…
Sınırın bu tarafında da üretim ve ticaretin nasıl bir darbe yediğini gazetemizdeki dosya açıkça ortaya koydu.
Ya sürekli artan askeri harcamalara ne demeli!
Türkiye’nin dış politikasının ekonomik faturası da ortada değil mi sizce?

(*)Konu hakkında detaylı bilgi için Fehim Işık’ın gazetemizde yayınlanan ‘Yeni Komşu: Kuzey Suriye’ ve ‘Girişimler barış da koksa önemli; yoksa…’ başlıklı yazılarına bakılabilir.


ÖZELLEŞTİRME BUDUR İŞTE-2

Kocaeli’nin Gebze İlçesi’nde Şekerpınar TOKİ Konutları’nda yaşayan semt sakinleri çileden çıkmış durumda.
Onları çileden çıkartan ise Sakarya Elektrik Dağıtım (SEDAŞ) tarafından gönderilen yüksek faturalar.
Nasıl çıldırmasınlar? Bugüne kadar ayda yaklaşık 50-60 lira elektrik faturası ödeyen vatandaşlar, 2 bin liraya kadar yükselen faturalarla karşılaşınca şoke oldular.
Konut sakinleri site yönetimine ve SEDAŞ’a birçok kez şikayet dilekçesi yazmış.
Sonuç: Sıfıra sıfır…
SEDAŞ’ın mazereti hazır: Eski sayaçlarda eksik faturalandırma oluyordu. Yeni takılan sayaçlar sayesinde faturalandırmalar normale döndü.
Oysa özelleştirmeler öncesi anormal faturalara itiraz edildiğinde mutlaka bir sonuç elde edilirdi.
Şimdi fatura okumanın bedeli, kayıp kaçak bedeli… Her şey ama her şey faturalarımıza yansıtılıyor. Sayaçlar aleyhimize çalışıyor.
Gazetemizin 8 Temmuz tarihli ‘Özelleştirme budur işte’ başlıklı başyazısını bir kez daha anımsamamak mümkün değil.
Şöyle diyordu başyazı: “Gerekli miktarda parayı verenin bütün sıraları atlayıp en öne geçmesi, bir yere gitmek isteyenlerin sayısı artınca biletlerin fiyatının olağanüstü artması, kafeteryada satılan yiyecek-içecek fiyatlarının yolcuların satın alabileceği en son sınıra kadar yükseltilmesi, özelleştirmenin temel felsefesi, olmazsa olmazıdır!
Özelleştirmenin sonuçlarını her alanda bu ölçüde çıplak görmüyorsak, henüz oraya gelinmediği içindir. Yoksa gidişat bu yana doğrudur.
Sağlıkta, eğitimde, enerjide, kitle ulaşımında, yerel yönetim hizmetlerinde... Tüm diğer hizmetlerde de giderek görmeye başladık ama daha da göreceğiz.”
Görüyoruz nitekim!


HAVUDUYLA VERMİŞİZ!

Yeri gelmişken hatırlatalım!
Özelleştirilen 10 dağıtım şirketinin tamamı kasasındaki parayla devredilmiş. Devletin devirlerde ‘kasada unuttuğu’ para miktarı ise 105 milyon 526 bin 14 lira.
Özelleştirme İdaresi’nin ‘normal’ bulduğu bu işlem önce Sayıştay tarafından pek normal bulunmadı.
Sayıştay, ihalelerin tamamında inceleme başlatılması için TEDAŞ’a talimat verdi. Bu kadar yüklü meblağın kasada “unutulduğu” mu, yoksa ‘kasıtlı” bir şekilde mi bırakıldığı araştırılacak.
10 şirketin (Başkent, Sakarya, Meram, Osmangazi, Çamlıbel, Uludağ, Çoruh, Fırat, Yeşilırmak, Trakya ) tamamında aynı yöntem uygulanmış!
10 kere aynı hatanın bilinçsizce yapıldığını düşünmek mümkün mü?
Pek safça!
Kasadaki paranın…
Depoda duran ham maddenin…
Fabrikanın ürettiği ürün stokunun…
Ve daha nice şeyin özelleştirme sonrası 5 parasız verildiği birçok örnek var!
Özelleştirmelerde havuduyla vermek biz de bir tercih değil miydi zaten?

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yoksulluk sınırı kırmızı çizgi

Yoksulluk sınırı kırmızı çizgi

600 bin işçiyi kapsayan kamu toplu sözleşmesi görüşmeleri dün başladı. Ek iş yapmadan geçinemez hale gelen işçilerin temel talebi yoksulluk sınırının üzerinde ücret. Kamuda 4 ayrı kuşaktan savunma sanayi işçilerinin aktardığı deneyimler de taleplerin ancak birlik olup, mücadeleyi göze alınca kazanılabildiğini gösteriyor.

Ücretler yoksulluk sınırının üzerine çıkarılsın

Vergi kesintileri yüzde 15’le sınırlı tutulsun

İkramiye ve ek ödemeler vergi kesintisi dışında bırakılsın

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Mardin’de kayyım 3 ayda 301 işçiyi işten attı.

Evrensel'i Takip Et