Yeşilyurt dramı Davutoğlu’yu yalanlıyor
Bazı gazetelerin Ankara temsilcileri ile önceki gün iftarda bir araya gelen Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Suriye’deki gelişmelere dair Türkiye’nin politikalarını anlatırken, Halep’te yaşananlara dair şunları söylüyor: “Bu kadim şehirde üzerime güneş doğmamıştır. Bu kente aşığım. Olağanüstü bir yerdir. Fakat bugün o şehir top ve tank atışları altında yıkılıyor. BM Genel Sekreteri ile konuşurken UNESCO’yu harekete geçirme konusunda mutabakata vardık. Savaşın da bir ahlakı vardır. Türk ordusu herhangi bir şehrinde böyle bir şey yapar mı, olur mu böyle bir şey!”
Davutoğlu’nun bu iftar yemeğinde söyledikleri içinde tartışılacak pek çok şey var. Biz bu yazıda sadece bunlardan bir tanesine, yukarıya alıntıladığımız paragrafa odaklanacağız.
Evet, Türk ordusunun Davutoğlu’nun bu iddialı söylemini boşa çıkartacak belki onlarca uygulamasına işaret edilebilir. Bunlardan uluslararası alanda kayıtlara da geçmiş ve AİHM tarafından Türkiye’nin mahkumiyeti ile sonuçlandırılmış bir örneği hatırlatacağız; yıllar önce Yeşilyurt köylülerine ‘bok yedirilme’ olayını.
14 Ocak 1989 gününün gecesi Cizre’nin Yeşilyurt köyü TSK’nin özel tim kuvvetlerince kuşatıldığında köyün kadınları ve erkekleri meydanda toplanır, aralarında aranan şahıslara ya da benzerlerine rastlanamaz. Köyün kadınları bir kenara dizilirken, erkekleri de meydanda toplanmıştır. Aralarından devletin resmi imamı ve birkaç yaşlı ayrılarak bir duvar önünde bekletilirler. Önce çamurların üzerinde yat-kalk yaptırılır, operasyonu yürüten Binbaşı Cafer Tayyar Çağlayan yerdeki köylülerin sırtlarında gezer. Bu işkence “Teröristlerin yerlerini söyleyin” denilerek sürdürülür. Köylüler “Bilmiyoruz” dedikçe dayak ve işkence devam eder. Köyün Muhtarı Abdurrahman Müştak hakaret ve dayakla sorgulandıktan sonra köyün yaşlılarından muhtarın amcası Kamil, köy okuluna götürülerek dövülmeye başlanır. Haykırışları tüm köylüye dinletilir. Dayaktan sonra köylüler hâlâ “Bilmiyoruz” cevabı verince Kamil amcanın cebine okul bahçesindeki insan dışkısı konup bunu oradaki erkeklere yedirmesi istenir. Kamil amca “Yapamam” deyince dayak yeniden başlar. Tek tek köylülerin ağzına dışkı sürülür, yedirilir. Sonra Kamil amcanın oğlu Bahattin’e emir verilerek babasına dışkı yedirmesi istenir. Ardından da Binbaşı ve ekibi Kamil amca ve birkaç köylüyü yanlarına alarak köyden ayrılırlar. Bu olay Türkiye gündemine Cumhuriyet gazetesinin o dönemki Adana Büro Temsilcisi Celal Başlangıç tarafından taşınır.
Olay köylüler tarafından resmi makamlara taşınır ve dava açılır. Ardından olay diğer basın organlarında da geniş yer bulunca işkencenin faili olan Binbaşı Çağlayan savcılığa can güvenliğinin olmadığını belirten bir dilekçe verir ve dava Ankara’ya alınır. Binbaşının can güvenliğinin olmadığına karar veren makamlar, onun dışkı yedirdiği Yeşilyurt köylülerinin, köyün koruma altına alınması taleplerini reddeder.
Soruşturma sürerken TBMM Adalet Komisyonu Başkanı Alparslan Pehlivan ve İçişleri Bakanı Mustafa Kalemli, eğer dışkı yedirme iddiası yalanlanırsa bu iftirayı atanların aynı şekilde cezalandırılmasını isterken haksızlığa uğradıklarını beyan eden köylülere gözdağı verir.
Yeşilyurt köylüleri de aynı yıl, üzerlerindeki baskı artınca bir basın açıklaması yapar. Açıklamada şöyle denilir: “Son derece üzgünüz. Çünkü Yeşilyurt köyü de Türkiye Cumhuriyeti’nin bir toprak parçasıdır. Orada yaşayan insanlar da Türkiye Cumhuriyeti’nin birer vatandaşıdır. Bu, kimliklerinde de bellidir. İçişleri Bakanının sanki karşısında başka bir düşman varmış gibi sürekli biçimde köylüleri suçlamaya hakkı yoktur. Biz devletimize bağlıyız. Bakanın bu yöndeki açıklaması hiçbir vatandaşın çıkarına değildir.”
Devletin resmi Türk İmamı Mevlüt Altunbaş’ın ve tüm köylülerin şahitliğine rağmen Türk yargısı, dışkı yedirme olayının olmadığına ancak dayak olduğuna hükmeder. Köylülere dışkı yediren, işkence yaptığı ise resmi mahkemelerce tescillenen Binbaşı, daha sonra rütbe üzerine rütbe alır ve ordudan albay rütbesi ile emekli olur. İnsanlık onurları ayaklar altına alınmış olan Yeşilyurt köylülerinin başvurdukları iç hukuk yolları sonuçsuz kalınca, dava Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) taşındı.
Ve köylülere dışkı yediren askerini koruyan Türk devleti, AİHM’de suçlu bulunarak köylülere tazminat ödemeye mahkum edildi.
Yeşilyurt köylülerine uygulanan baskı, AİHM’nin kararı sonrası da bitmedi. Bu baskılar nedeniyle Yeşilyurt köyünün yarısı Avrupa ülkelerine iltica etti. Bir kısmı da Büyükşehirlere göç etti.
Evet dediğimiz gibi bu, Davutoğlu’nun “Bizim ordumuz böyle şeyler yapmaz” dediği Türk ordusunun tutumuna ve Türk devletinin, yargısının bu tutum konusundaki tavrına sadece bir örnekti.
Acaba Davutoğlu’nun buna bir yanıtı olur mu?
EVRENSEL'İNMANŞETİ
![Marmaris Turgut Koyu’nu kurtaran mahkeme kararı: “ÇED gerekli değildir” kararı iptal](https://staimg.evrensel.net/images/840/upload/dosya/284338.jpg)
Marmaris Turgut Koyu’nu kurtaran mahkeme kararı: “ÇED gerekli değildir” kararı iptal
![Kaynak sağlığa, eğitime değil sanayiye aktı](https://staimg.evrensel.net/images/840/upload/dosya/254547.jpg)
İletişim Başkanlığı deprem raporu: Kaynak sağlığa, eğitime değil sanayiye aktı
![Çayırhan işçilerinin özelleştirmeye karşı yürüyüşü devam ediyor:](https://staimg.evrensel.net/images/840/upload/dosya/284233.jpg)
Özelleştirme karşıtı yürüyüş sürüyor: Eylemler üretimi de etkilemeli
![Diyarbakırlı işçiler sürece ilişkin temkinli, iktidardan umutsuz](https://staimg.evrensel.net/images/840/upload/dosya/280807.jpg)
Evrensel'i Takip Et