04 Ağustos 2012 13:38

Fark nerede?

Fark nerede?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

“1930’larda Alman burjuvazisi kendine bir führer buldu ve Hitler faşizmi adım adım önce kendi ülkesini ve halkını esir aldı, sonra tüm dünyayı İkinci Dünya Savaşı felaketine sürükledi. Sonrası malum. Ya bugün?  Bugün ABD’nin neocon führerlerinin badem bıyığı yok. Üstelik kendi ülkelerinde tam bir Hitler rejimi uygulamıyorlar, henüz. Ama dünyada uygulamaya başladılar bile. Ve başlayan savaş felaketinin sonrası hiç de malum değil. Öyleyse, bugünü de görmek üzere bakalım geçmişe…”
(Yılmaz Onay’ın 8 mayıs 2005 tarihinde “Faşizmin yenilgisinin 60. yılı” için düzenlenen gece de gösterilen “Savaş El Kitabı” filmine yazdığı önsözden.)

Geçen gün Hayat Televizyonunda iki bölüm halinde “Sıradan Faşizm” isimli bir belgesel yayınlandı. İzlerken sanki 60 yıl öncesini değil de bugünü anlatıyor diye düşündüm. Fark aktörlerde idi. Aklımda ‘İmaj’ denilen, Türkçesi ‘görüntü’ dönüp duruyordu. Çok geniş anlamlarda kullanılan imaj/görünüş kelimesi, yeniden biçimlendirme olarak düşünülebilir. Aslına bakarsanız konuya bir girilirse sayfalarca yazmak gerekecek ve ben kısaca  meramımı anlatmak zorundayım. Aslında her şey Başbakanın formülünde yerini buluyor dersem yanılmış olmam herhalde; “Tek Dil, Tek Millet, Tek Vatan, Tek devlet” bütün mesele bu tek tekci anlayışta. Öyle bir imaj yaratılsın ve taktik izlensin ki, “Sermaye tek elde tekelleşsin, halklar milliyetçi duygularla birbirleriyle savaşma arzusunda olsun.” İmaj çağının iletişim ve medya ordusu, marka olarak bir sürüler ama aynı anlayışa sahip tek bir kanal olarak, neyin ne kadar gösterilme ve bilinmesi gerektiğine karar versin. Muhalif medya ve iletişim kanalları bu sansür ve baskı dünyasında bunları deşifre etse de onlar büyük bir pişkinlikle olaylar trajedi  noktasına gelince manşetlerine taşırlar. Olaylar olduğunda üçüncü sayfa haberi olarak bile görmeyenler, trajedi olduğunda (Artık geçmişte kalmış tarihi bir olay babında) manşetlerine süs yaparlar. Örnekler bu sayfaya sığmayacak kadar çok. Ama tazeliği bakımından Malatya Sürgü’de yaşananlar, ancak sayın ve kıymetli bakanlar açıklama yapınca görülebildi. Ölenlerin olmaması ve katliamın engellenmesi herhalde onları üzmüştür dersek yanılmayız. Muhalefetin örgütlülüğü ve duyarlılığı bir katliamı önlediği için de belki de kızgındırlar... Evet bir zamanlar badem bıyıklı ve havaya yay çizerek selam veren milyonlarca insanı katleden faşizm imajını değiştirmiş, din iman bayrak diyerek, insansever(!) 3 çocuk fetvası, kürtaj  yasağı, sanatın özelleştirilip ticarileştirilmesi, sağlığın ve eğitimin özelleştirilmesi ve 3x4 lük eğitim sistemleriyle çağın renkli albenisiyle bezenmiş sözlerin büyük holding medyası eliyle işlenmesi. 21. Yüzyıl faşizmi sermayenin açlığını doyurma peşinde. Dedim ya imaj kelimesi ve yarattığı derin anlamlar faşizm konusunda bir kez daha gerçekleri ortaya koyuyor.
Sıradan faşizm’i izlerken  Kandırılan ve kırdırılan milyonlarca insanı  görünce bir kez daha imaj dünyasının nelere kadir olduğunu düşündüm. Zamanın teknoloji harikaları ile yaratılan sahte dünya ve faşizm ideolojisinin sermaye ile olan ilişkisi yok sayılarak zavallı bir kaç delinin (Hitler, Mussolini ve Franko) işi olarak sunulması. Ardında Krups, Siemens gibi sermaye holdinglerinin gizlenilmeye çalışılması tesadüf değildir.  Arjantin, Şili, Yunanistan  ve Türkiye’de yaşanan faşist darbelerin ardında da bu ve benzeri sermaye şirketleri bulunmaktadır. 12 Eylül faşizmi de bu uluslararası sermaye ile ittifak yapan yerli iş birlikçilerin ki başında Koç holdingin sahibi Vehbi Koç  “Emrinize amadeyim...” mektubuyla ün yapmıştır. Bugün ise 12 Eylülü yargılama iddiasında olan iktidar 12 Eylülün yargılanması adına yerli ve yabancı sermayeyi yargılayamayanlar Kenan Evren ve yaşlı bir veya bir kaç emekli generali yargılayarak  bir defteri kapatmaya çalışıyorlar. Bu olsa olsa 12 Eylülü aklamadır. Darbeyi hazırlayan ve yaptıran büyük sermaye nerelerde derseniz? Tabii ki ülkenin ileri demokrasi havarilerinin yanında. Sanata ve sanatçıya destekler sunmakta(!), Doğanın ve çevrenin kısaca yaşam alanlarının talanında pay kapma  derdinde, Çamlıca’nın tepesine cami dikme çabasında. Daldıkça mevzuu derinleşiyor.
En iyisi aşağıdaki alıntılarla yorumu sizlere bırakayım.
(Not: ince yazılar Adolf Hitlere, bold yazılar Recep Tayyip Erdoğan’a aittir. )

“Gereksiz yazarları uçurunuz. hatta ellerini kesiniz ki bir daha yazamasınlar o ahmak düşüncelerini.”
 
“ İstanbul’da şehir tiyatroları meselesinde o despot anlayış, o kibirli tavır tekrar kendini gösterdi. Soruyorum siz kimsiniz? Bu ülkede sanat sizin tekelinizde mi? Geçti o günler. Artık despot aydın tavrıyla parmağınızı sallayarak bu milleti aşağılama dönemi geride kaldı.”

“Ancak bir deve iğnenin deliğinden geçtiğinde büyük bir insan seçimle iş başına gelebilir.”

“Demokrasi Bir Tramvaydır, Gideceğiniz Yere Kadar Gider Orada İnersiniz.”

“Bir gün gelecek, öldürmediğim her yahudi için bana küfredeceksiniz.”

“Amerikan askerlerinin evlerine sağ salim dönmeleri için dua ediyorum”

“Eğer bir millet özgür olacaksa; gurura, irade gücüne, meydan okumaya, nefrete, nefrete ve yine nefrete ihtiyaç duyar.”

“Tek dil değil, tek bayrak, tek din, tek devlet dedik!”

“Yalan ne kadar büyükse, inananı da o kadar çok olur.”

“Biz kaybedeceğiz onlar kazanacak, yok öyle şey. Onlar kaybedecek biz kazanacağız.”
...
Sonuç:
“…Kapitalizmin toplumsal ilişkiler konusunda, özenle ve zorbalıkla ayakta tuttuğu bilgisizlik,
basındaki binlerce fotoğrafı, anlamayan için tam bir çözülmez hiyeroglif tablet haline getiriyor.”
Ruth Berlau (Bertold  Brecht’in Savaş El Kitabı önsözünden)

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa