18 Ağustos 2012

17 Ağustos depreminin üzerinden yıllar geçti. Üstüne Van depremini yaşadık. Yaşadık ve gördük ki devlet her depremi bir rant malzemesi haline getiriyor. Özellikle Van depreminden sonra rantsal dönüşümün kılıfını daha bir süslediler. Temmuz 2009 yılında “Saat işlemeye devam ediyor!” başlıklı yazıma göz attığımda ekleyecek pek fazla bir şey olmadığını gördüm. O zaman şöyle demişim; “...On yıl geçti. Ne değişti? Nerdeyse, deprem gerçeği unutturuldu. Fotoğraflar ve videolar nostaljik  birer görüntü haline dönüştürüldü. Hatta, sanki Irak savaşından kalma görüntülermiş gibi kanıksattırıldı. Görüntüleri, inşaat şirketleri reklamlarında kullanacakları birer malzeme haline getirdiler” ( …) “Şu kadar bin hatta milyon doları verin, depreme çoook dayanıklı garantili yapılarda oturun!” (…)  Sormak gerekiyor, Devlet ne iş yapar? Belediyeler ne iş yapar? Anayasa; ‘Türkiye demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir.’ diyor. Evet doğrudur, ama kimler ve kimin için diye sormak gerek. Seçim sistemi, YÖK meselesi, Kürt sorununa bakış açısı ve uygulamalar ne kadar demokrasi kavramıyla örtüşüyorsa, Hâlâdevlet organı içinde Diyanetin ne işi var, bütçesi nerede ise eğitim bütçesinde olup Sünni Müslümanlardan yana, dinci-bölücü bir mekanizma ne kadar laiklikse. Ülkede ki toplam gelirin yüzde seksenini, yüzde yirmilik dilim bölüşüp yerken, Diğer yüzde seksenlik dilim, yüzde yirmi ile açlık sınırında yaşıyorsa ve orta sınıf diye nitelenen beyaz yakalılar hızla eritilip alt gelir grubuna sokuluyorsa, bu dengesizlikte nerede sosyallik ve hukuk? (...) Ama doğrudur. Eğer, Siz yüzde yirmilik dilimde yer alıp, üst gelir durumuna sahipseniz, Demokrat, Laik,ve Sosyal bir hukuk devletinde yaşadığınızı iddia edebilirsiniz. Unutulmamalı ki adaletsizliğin olduğu yerde ne hak ne hukuk vardır. Dolayısıyla Sosyal devlet hiç yoktur.
17 Ağustos depreminde emek örgütleri sınıf dayanışmasını göstermeseydi, deprem enkazı altında kalan devleti yöneten hükümetler beceriksizlikleriyle yüzlerce insanın daha ölmesini seyredeceklerdi. O yılları hatırlayalım. Ben vatandaşıma yabancı kanı verdirmem diyen Sağlık Bakanı, afet evlerinden rant sağlamaya çalışan hükümet adamları, Televizyona çıkıp ‘ …Kendi çadır kentlerini kurmaya kalktılar. Derince’de, İzmit’te çadır kentler kurdular. Emek Çadırkent diye. Gidin, görün sefaleti...’ diyen dönemin generali… Şimdi nerelerdesiniz?
Her yıl anmalarla geçiştirilen 17 Ağustosla, büyük depremle ilgili ne yapıldı? Kendi güçleriyle belgesel çalışmalar yapan fotoğrafçılardan, sinemacılardan bu belgeseller toplanıp doğru düzgün bir katalog mu basıldı? Bir belgesel çalışma mı yapıldı? (Deprem dede çocuk filminden başka) Ama reklamlar yapıldı yapılıyor. Anmalara da İnternet’ten indirilen fotoğraf fotokopileriyle bir iki sergi ve bir iki sinevizyon tamam. Şimdiye kadar depremin bir müzesi kurulmalıydı, oysa ki… Ama dedik ya sosyal devlet!
Geçen haftalarda, Sevgili Sennur Sezer abla Evrensel de bir yazısında bu ülkeye adalet anıtları dikmeli diyordu. En başta Meclisin karşısına. Evet  bu memleketin gerçekten adalet anıtlarına ihtiyacı var. Başta Meclis olmak üzere tüm devlet ve belediye binalarının önüne ‘17 Ağustosu unutma’ yazan. İnşaat yapılmayacak yere inşaat yaptıran, Kontrolör diye her sabah kaçak yapı avına çıkan ve işini bilen memur rolünü oynayanlar, Halktan vergi diye toplayıp halka suyunun suyunu verenlere karşı, Yoksulları kentlerden kovup yerlerine finans ve sanat merkezleri yapmanın aracı olarak depremi kullananların yüzlerinin kızaracağı adalet anıtları dikmenin zamanıdır…”
Aradan üç yıl geçmiş yukarıda sayılan sorunlar devam ediyor üstüne Van depremi eklenmiş. Sonunda Rantsal bölüşüm hızlandırılmış. İstanbul tam gaz finans ve Sanat merkezi kenti haline getirilirken merkezden çevreye doğru yoksulların sürülmeleri hızlandırılmış. Geçen gün Kadıköy Fikirtepe bölgesini dolaştım. Koskoca dönümlerce arazi hızla parsellenmiş. Bir sürü inşaat firmasının tabelaları çevirmiş her yanı. Belgesel fotoğrafçılara çağrımdır. Gidelim  ve belgeleyelim bu talanı. Biz adalet anıtlarından bahsederken onlar rantiye anıtları ve camiiler dikiyorlar. Asıl depremi rantiye yapıyor ve saat yoksulların aleyhine çalışmaya devam ediyor...

ÖNEMLİ NOT: Evrensel’de Kadraj olarak yazmaya başladığımda bana ayrılan yer ‘köşe’ idi. Süreç içinde Kadraj ‘köşe’ olmaktan çıkıp, Kadraj ‘sayfa’sı halini almıştı. Kadraj sayfasına alışan bazı arkadaşlar yeniden köşe halini alınca telefon ve maillerle ne olduğunu soruyorlar. Öncelikle yıllardır Kadraj sayfası olarak iyi ya da kötü, sizlerle bol fotoğraflı hafta sonları geçirdik. Beğendiniz ya da beğenmediniz bana katlandınız:)) Gazetenin genel mizanpaj yapısına aykırı bir çok hafta geçirdik. Açıkçası her hafta böyle büyük bir sorumluluğun altında olmak ve aksatmadan sürdürmek hem benim hem de sevgili editörümün kabusu oluyordu. Sonuçta bir fotoğraf gazetesi değildik ama mevcut gazeteler içinde fotoğraf ve hayata dair çok büyük bir yer ayıran gazeteyiz. Bundan böyle sevgili Mıgırdiç abi ile yan yana ‘Kadraj köşesi’ olarak sürdüreceğiz. Tüm arayanlara teşekkür eder yanlış anlaşılmamasını Evrensel yönetimiyle birlikte aldığımız bir karar olduğunu söylemek isterim.  Sizlerden de önceden olduğu gibi düşüncelerinizi ve fotoğraflarınızı paylaşmayı sürdürmenizi rica ederim.

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Kadın işçiler devlere karşı

Kadın işçiler devlere karşı

Chinatool grevi, ücretleri eriten Şimşek programının arkasında dizilenleri gözler önüne seriyor: Programın uygulayıcısı iktidar, programdan güç alıp %25 zam dayatan Chinatool ile Şimşek’in kapısını aşındırdığı Chinatool’un ortağı uluslararası finans tekeli HSBC... Küçük parçaların üretimi için küçük elleri kullanılan kadın işçiler, bu dev ittifaka sendikalarıyla kafa tutuyor.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
İmamoğlu’ndan belediye operasyonlarına tepki: Sandık gelecek, bir kişi gidecek, her şey değişecek.

Evrensel'i Takip Et