21 Ağustos 2012

Biz bu filmi izlemiştik...

Şiddetin bugünkü noktaya yeniden geleceği belliydi.
Son iki yıl içinde yaşama geçirilen “güvenlik odaklı” siyaset, KCK tutuklamaları, seçilmişlerin, sivil alanda siyaset yapanların, demokratik kitle örgütü yöneticilerinin, gazeteci ve yazarların, hukukçuların cezaevlerine konulması, “Kürt sorunu yoktur, Kürt vatandaşlarımın sorunu vardır” söylemleri, çözüme hizmet edecek yaklaşımlara sürekli kırmızı çizgilerle sınırlar çekilmesi; daha da ötesi Ortadoğu’nun adım adım büyük bir bölge savaşına çekileceğinin görülmeye başlanması şiddeti bir yöntem olarak yeniden siyasetin önemli bir argümanı haline getirdi.
Kılıçlar bir kez kınından çekilmeye görsün, kılıcı yeniden kınına yerleştirmek mümkün mü?
Kınından çıkan kılıcın nelere mal olduğunu, 1984’ten bu yana yaşayarak görüyoruz.
Bugünlerde herkes yeniden soruyor: ‘90’lara yeniden mi dönüyoruz?
Eski günlere dönüp dönmeyeceğimiz, elbet tartışılmalı. Ama bundan önce şiddetin Kürt cephesiyle ilgili bazı kısa hatırlatmalar yapmakta yarar var.
İçinde Kürtlerin de olduğu geniş bir kesim yaşananlarla ilgili sadece PKK’yi suçluyor.
PKK suçlu mu değil mi, PKK’nin eksiği gediği ne?
Bunu tartışmadan önce son günlerde “şiddet karşıtlarınca” yoğun bir biçimde yeniden dillendirilen bir realiteye dikkat çekmek lazım…
Kürt siyaseti şiddeti ilk kez PKK ile tanımadı. ‘70’li yılların ortalarına doğru bağımsız örgütlenen her Kürt siyasi hareketinin gündeminde, bir yöntem olarak silahlı mücadele vardı. Belki uygulama ve zamanlamada farklı yaklaşımları vardı ama her Kürt siyaseti hareketi, şu veya bu biçimiyle silahlı mücadeleyi programlaştırmıştı.
12 Eylül sonrasında Ortadoğu’ya geçen Kürt örgütlerinin neredeyse tümünün silahlı mücadele hazırlığı oldu. 12 Eylül cenderesinden kaçan örgütlerin militan ve kadrolarının önemli bir kısmı Irak ve İran Kürdistanı bölgesinde konuşlanmıştı. Çok sayıda kadro ise Suriye’deydi.
PKK dışındaki örgütlerin kadroları silahlı mücadeleyi savunmalarına rağmen peyder pey Avrupa’ya taşınırken, Ortadoğu’da bir tek PKK kaldı.
Açıktır ki Ortadoğu’da silahlı mücadelenin bir bedeli vardır ve öncelleri gibi PKK de bu bedeli ödedi, ödemeye devam ediyor.
PDK-Irak, PDK-İran, YNK ve KOMALA gibi silahlı Kürt örgütlerinin geçtiği yoldan PKK’de geçti.
Suriye ve Bekaa’da uzun yıllar kalışını, silahlı mücadeleyi uzun yıllar bu ülkeden koordine edişini en çok da Suriye’nin “icazetine” borçlu olan PKK, Irak Kürdistanı bölgesine de ilk olarak ancak Barzani’nin liderliğindeki Kürdistan Demokrat Partisi ile imzaladığı 1983 tarihli protokol sayesinde geçebildi.
1984 Eruh ve Şemdinli baskınları bu dönemdeki politikaların ürünüdür.
Aradan 28 yıl geçti ve silahlı mücadele hâlâ devam ediyor.
Üstelik ilk günkünden daha büyük bir katılımla, yani binlerle ifade edilen militan, milyonlarla ifade edilen taraftarın desteğiyle...
Silahlı mücadelenin bir yöntem olarak benimsenmesi hep Kürt hareketinin, Kürt halkının yararına mı oldu?
Kuşkusuz değil.
On binlerle ifade edilen genç insanın yaşamını yitirmesi, binlerle ifade edilen boşaltılmış köy, 17 bin faili meçhul cinayet, milyonlarca insanın yerinden yurdundan edilmesi silahlı mücadelenin en ağır bedelidir.
Ülkeyi önetenlerin basiretsizliği nedeniyle şiddete yönelen Kürtler, ne yazık ki devam eden basiretsizlik nedeniyle yeniden şiddetten medet umar duruma geldiler.
Süreç böyle devam eder yaşananlardan ders çıkarılmazsa eskinin yöntemlerinin uygulanacağı da görülüyor.
Şu andaki konjonktür şiddetin, hem de kör şiddetin alabildiğine büyümesi için elverişlidir.
Türkiye, komşu ülkenin muhaliflerini silahlandırıyor.
Türkiye bunu yaparken, geleceğini Türkiye’nin silahlandırdığı muhalefetin yenilmesinde gören Suriye, İran ve Irak gibi ülkeler, hatta bölgenin Rusya gibi küresel aktörleri niçin Türkiye’nin çatıştığı PKK’ye destek olmasın?
Niçin, en azından PKK’ye engel olmayarak önünü açmasın?
Bunlar tespittir, diyebilirsiniz.
Çözüm nedir, diye sorabilirsiniz…
Çözüm tespittedir aslında.
Tespitleriniz, size daha önce izlediğiniz filmi hatırlatıyor ise tek yapmanız gereken eskiden yaptıklarınızı yapmamaktır.
PKK, artık silah ve şiddet ile dize getirilecek bir örgüt olmayı çoktan aşmıştır.
Şiddeti, ancak bunu bir yöntem olarak uygulayanları ikna ederek çözebilirsiniz.
Kürt sorununun çözümü mü?
Bunun için şiddetin devem edip etmemesi sorun değil.
Yalansız, dolansız adım atın, samimi olun, çözümü cani gönülden isteyin...
Sorun da çözülür, şiddet de biter.
Ama yok, eskiden izlediğimiz filmi tekrar izletip, “Yüce Türk adaletinin şefkatli kollarına sığınmaktan başka yol yoktur,” denir ve Kürtlere teslimiyet dayatılırsa, bunun da çare olmadığını yaşadıklarımızdan biliyoruz zaten...

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Kadın işçiler devlere karşı

Kadın işçiler devlere karşı

Chinatool grevi, ücretleri eriten Şimşek programının arkasında dizilenleri gözler önüne seriyor: Programın uygulayıcısı iktidar, programdan güç alıp %25 zam dayatan Chinatool ile Şimşek’in kapısını aşındırdığı Chinatool’un ortağı uluslararası finans tekeli HSBC... Küçük parçaların üretimi için küçük elleri kullanılan kadın işçiler, bu dev ittifaka sendikalarıyla kafa tutuyor.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
İmamoğlu’ndan belediye operasyonlarına tepki: Sandık gelecek, bir kişi gidecek, her şey değişecek.

Evrensel'i Takip Et