Gazeteci ve ‘sınır’
Fotoğraf: Envato
Dış politikaya dair yazarken ya da haber yaparken, ülkesinin dış politikasını bir diplomat edasıyla savunmamak gazeteciliğin temel ilkelerindendir. Başka pek çok ülke gibi, Türkiye’de de bu sınır çok kolay ihlal edilebiliyor.
Kürt sorununun da arasında bulunduğu çeşitli konularda merkez medyadaki milliyetçi söylemin uzağında duran Aslı Aydıntaşbaş, Suriye konusunda başından beri Esad yönetimini devirmeye yönelik olarak, AKP Hükümetinin de gönüllü temsilcilerinden biri olduğu çok uluslu kampanyanın bir destekçisi gibi davranıyor.
Onlarca yıldır Baas rejimi ve Esad ailesi tarafından yönetilen Suriye’de yönetim değişikliğini savunmak son derece anlaşılır bir tutum. Ancak, Ulusal Güvenlik Binasına yönelik bombalı saldırının gerçekleştiği gün Şam’da olan ve sıcak çatışma sürecinde bir hafta Suriye’de bulunan bir gazeteci olarak, dışarıdan destekli çokuluslu -bunu ‘çok devletli’ diye okuyun- kampanyanın uzağında durarak da yönetim değişikliği talep etmenin mümkün olabildiğini gördük.
Ne var ki, Türkiye’de iktidara ‘yandaş medya’ ile iktidar ile yer yer sürtüşen merkezdeki diğer medya gruplarının Esad yönetimine yönelik Hükümet söylemiyle birleştiğini görüyoruz.
Aslı Aydıntaşbaş da, böyle bir tutum sergiledi ve bu tutumunda da devam ediyor. Milliyet gazetesinde “Esad tehlikeli bir kumar oynuyor” başlığı ile önceki gün yayımlanan yazısı da bunun bir örneği.
Şöyle diyor yazısında Aydıntaşbaş: “Bundan 2 ay önce, 22 Haziran günü hava kuvvetlerine ait bir F4 uçağının Suriye yakınlarında düşürülmesi birçok yorumcu tarafından Türkiye’nin artık Suriye krizine doğrudan müdahil olacağının sinyali sayılmıştı. O zaman bu zamandır Ankara, Suriye ile askeri mücadeleye girmedi. Ancak, o tarihten sonra muhaliflere verilen lojistik destek, gözle görülebilir biçimde arttı.
Daha da önemlisi, Başbakan Tayyip Erdoğan TBMM kürsüsünden, Genelkurmay’ın sınır bölgelerinde “angajman kurallarını” değiştirdiğini açıkladı.
Hiçbir zaman ismi konmasa da değişen angajman kurallarının en kritik unsuru, Türkiye’nin sınırdan 10 kilometrelik bir şerit üzerinde adı konmamış bir “uçuşa kapalı bölge” oluşmasıydı. Ankara, yaklaşan Suriye helikopterlerini “scramble” adı verilen bir metotla sınırdan uzaklaştırarak adı konmamış bir tampon bölge yarattı. Kısa zamanda Türkiye’nin yarattığı hava koridorundan faydalanan Özgür Suriye Ordusu (ÖSO), domino taşı gibi Kilis’ten Halep’e kadar uzanan tüm şehirlerde hâkimiyet kurdu.”
Aslı Aydıntaşbaş, Suriye Ordusu’nun Azaz’a operasyonuna dikkat çektiği yazısına şöyle devam ediyor: “Azaz bombardımanından bu yana Ankara’da yapılan değerlendirmelerde, “Suriye neden bir anda cesaretlendi? Türkiye’yi savaşa mı sokmaya çalışıyor? Yoksa hodri meydan diyerek Ankara’nın sınır bölgesini koruma iradesini ‘test etmeye’ mi çalışıyor?” gibi sorular masaya yatırıldı.
Milliyet’in görüştüğü hükümetin Suriye politikasını şekillendiren isimler, Beşar Esad’ın Türkiye’yi savaşa sokmak yerine Ankara’nın ‘askeri sabrını’ test etmek ve tamamen muhaliflerin kontrolüne geçen Kilis’ten Halep’e kadar uzanan ‘kurtarılmış bölgeyi’ ‘geri almayı’ hedeflediğini söylüyor.
Başta Azaz olmak üzere Türkiye sınırına yakın bölgeler, halihazırda Suriye muhalefetinin lojistik üssünü oluşturuyor. Her ne kadar ÖSO Suriye’nin farklı bölgelerine dağılmış otonom yerel gruplardan oluşsa da, hareketin en önemli komuta merkezinin bu bölgede olması ve Suriye’ye giren cephane ve silah sevkiyatının öncelikle bu bölgeye gelmesi, Azaz’ı Esad rejimi açısından bir numaralı hedef haline getiriyor.”
İzleyenler hatırlayacaktır, Aslı Aydıntaşbaş temmuz ayında Azaz’a gitmiş ve izlenimlerini 26 Temmuz 2012 günü “Suriyeli muhaliflerin merkezine yolculuk” başlığıyla Milliyet’te yazmıştı. Ve izlenimden Aydıntaşbaş’ın Türkiye’nin kontrol ettiği ve ÖSO güçlerinin sürekli giriş çıkış yaptığı, -Suriye açısından yasa dışı olan- bir noktadan Azaz’a girdiği anlaşılıyordu. Türkiye’den pek çok gazetecinin de, adeta kapısı kırılmış bir eve izinsiz girmek doğallığıyla (!), bu yolla Suriye’ye girdiği biliniyor.
Bu noktada, ‘Bir gazeteci için sınır nedir?’ diye sorup, tartışmak gerekiyor. Elbette bir gazeteci görevini yerine getirmek için gerektiğinde sınır tanımaz. Ama bununla, resmi gümrük kapısı olan bir ülkeye, o yasal kapıdan girmek yerine, kendi devletinin delip açtığı bir sınır noktasından ‘resmi himaye’ ile giriş yapmak aynı şey midir?
Ve Türkiye’nin kendi sınırlarının dışındaki Suriye’nin bir toprak parçası olan Azaz’da fiili hegemonyasını meşru gören bir dil kullanan Aydıntaşbaş, bunun doğal sonucu olarak da, Suriye’nin kendi toprağı Azaz’a operasyonunu Türkiye’nin sabrını test etmeye yönelik tehlikeli bir oyun olarak görebiliyor.
Suriye yönetiminin Azaz’da ya da Suriye’nin herhangi bir başka bölgesinde sivillerin ölümüyle sonuçlanan saldırılarına tepki göstermeye evet, ama Suriye’nin ya da başka bir komşu ülkenin toprağının Türkiye tarafından “konjonktürel işgaline” hayır!
- Kürt meselesinde bir ihtimal daha olmalı 13 Aralık 2024 04:57
- Sınırımızdaki yeni Afganistan ve kaostan rant devşirmek 09 Aralık 2024 07:00
- Geniş atılan ağda çıkışı aramak... 02 Aralık 2024 06:55
- Türkiye zor bir değişimin ağır sancılarını yaşıyor 25 Kasım 2024 06:35
- Ebedi barış mümkün mü? 18 Kasım 2024 04:23
- İki güncel rapor eşliğinde Kürt meselesini tartışmaya devam 11 Kasım 2024 04:47
- 'Çöle çevirdikleri yere barış geldiğini söylüyorlar' 06 Kasım 2024 05:33
- Bir siyaset olarak 'terörle mücadele' 04 Kasım 2024 07:07
- Erdoğan’ın Mevlana vurgusunun hikmeti ne olabilir? 31 Ekim 2024 08:07
- Mayınlı bir süreç 28 Ekim 2024 05:10
- Yenidoğan çetesi: Çürümenin ekonomi politiği 21 Ekim 2024 05:00
- Barışa kapı açmak mı, süreci yönetmek mi? 14 Ekim 2024 05:00