28 Ağustos 2012 11:07

Her gördüğün sakallıyı...

Her gördüğün sakallıyı...

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Suriye’den Hatay’a getirilen silahlı grupların yerel halkı rahatsız eden davranışları epey bir zamandır ülke gündeminin ön sıralarında. Yemek yediği lokantada para ödememekten tutun da, güvenlik güçleriyle sürtüşmeye kadar bir dizi olayla gündeme gelen bu kişilerin, oradaki kamplarda eğitilerek Suriye’de savaşa gönderildiğine dair haberler yabancı basına da sıkça yansır hale geldi.
Bu gelişmeler gündemde iken Hatay Yeşilpınar Belediyesinin düzenlediği “Barışa Çığlık” festivali kapsamında geçen cumartesi yapılan forumda da, Hatay’daki kampların kapatılması talebi öne çıkmıştı. Hatay’da Suriyeli silahlı muhaliflerin kaldığı Apaydın Kampı’na CHP’li milletvekillerinin dahi sokulmaması bardağı taşıran son damla oldu.  Hatay Valisi Celalettin Lekesiz’in, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun milletvekillerinin bu kampa alınmamasına yönelik tepkisi üzerine yaptığı açıklama bir hayli ilginç: “Burası için üretilen komplo teorisinin haddi hesabı yok. Buraya sadece ben giriyorum. Tek hassasiyet, burada askerler ve ailelerinin kalması. Kendileri yalnızca can güvenliklerinden endişe ettikleri için buraya kimsenin girmesini istemiyorlar. Adalet Bakanımız da dahil olmak üzere buraya kimse girmedi. Burada Türkiye Cumhuriyetinin topraklarında gizli faaliyetler yürütülmesi, askeri eğitimlerin verilmesi, karanlık işlerin çevrilmesi mümkün mü?​” Dışişleri Bakanı Davutoğlu da, Kılıçdaroğlu’ya yanıt verirken aynı “güvenlik” gerekçesini öne sürmüştü.
Taraf Gazetesi Yazarı Yıldıray Oğur, “güvenlik” gerekçesine dayalı bu açıklamayı gayet makul gördüğünü belirtmiş dünkü yazısında. Ardından da, Hatay’daki o forumda, Suriye’den gelen ya da getirilen silahlı kişilerin yarattığı olumsuzlukların eleştiri konusu yapılmasına tepki gösteriyor: “Başka ülkelerden gelen askerler için suç duyurusu yap, ardından da Bolivya’da savaşırken öldürülen Arjantinli Che Guevara’ya selam gönder.”
Taraf’ın kendini solcu ve sosyalistlerle mücadeleye adamış şımarık liberal yazarı Oğur sadece böyle diyerek durur mu, durmaz! Devam ediyor: “Hepsinin ağzında Suriye’ye savaş için gelmiş yabancı sakallılar hikayeleri var. Acaba Che Kongo’ya savaşmaya gittiğinde sakallı değil miydi diye merak ediyor insan (...) Suriye’ye desteğe giden sakallı uluslararası askerlerden şikayet eden mesela EMEP’liler, Mustafa Yalçıner’in Filistin’e savaşmaya gitmesini nasıl açıklıyorlar? Onun sakalları yok diye mi?​” Yazı böyle gidiyor.
Yıldıray Oğur’un yazılarını takip edenler, onun çok sevdiği ağabeyi Halil Berktay ile şu ilkede ortaklaştığını da bilirler: “Söz konusu olan solu itibarsızlaştırmak ise çok fazla kanıt ya da sağlam gerekçeye ihtiyaç yok.”
Öncelikle şunu belirtelim ki, gerek EMEP’liler ve gerekse çeşitli sol çevre ve aydınlar, -öyle Yıldıray Oğur’un çarpıttığı gibi Esad’ı değil- Suriye’nin demokratikleşmesine Suriye halkının karar vermesi gerektiğini savunuyorlar.
Oğur yazısında, Suriye’ye emperyalist müdahaleye karşı çıkan sol çevreleri “90’ların Türk devleti jargonu”nu kullanmak ile suçluyor, ancak Suriye’ye ilişkin Türk devlet politikasını savunan da kendisinden başkası değil!
Oğur, “sakal” benzerliğinden yola çıkarak keyifli, eğlenceli bir dil ile solu ve sosyalistleri köşeye sıkıştırdığını düşünmüş olmalı ki, yazısının neredeyse yarısını bu “kıldan” muhabbete ayırmış! Solu hırpalama adına bir başka gün de, Marx ile sakallı bir şeriatçı üzerinden bir kıyaslamayla karşımıza çıkabilecek olan Oğur’u, şimdilik “Her gördüğün sakallıyı deden sanma!” diyerek kendi halinde bırakalım.
Yazıyı bağlarken aynı konuda bir hatırlatma daha yapalım. Gazeteci Hakan Albayrak ve hükümet politikalarına tercüman olan başka pek çok gazetecinin, Suriye’den gelen, aralarında El Kaide militanlarının da bulunduğu silahlı İslamcıların Hatay’daki rahatsız edici tutumlarının abartıldığını ve bunun gerisinde de “ırkçı” bir anlayış bulunduğunu öne sürmeleri asla kabul edilebilir değil. Böylelikle aslında, önemli bir kısmı Nusayri (Arap Alevisi) olan Hataylıların, Suriye’den gelenler Sünni olduğu için mezhepsel gerekçelerle soruna yaklaştıkları öne sürülüyor.
Bu noktada hiç hak etmedikleri halde Hataylıları “ırkçılıkla” suçlayan meslektaşlarımıza, büyük çoğunluğu Kürt olan 35’i tutuklu toplam 44 gazetecinin ilk duruşmasının 10 Eylül günü İstanbul’da Çağlayan Adliyesi’nde görüleceğini hatırlatmak isteriz. 20 Aralık 2011 tarihinde gözaltına alınan ve 35’i tutuklanarak cezaevine gönderilen arkadaşlarımız aylar sonra ilk kez mahkeme önüne çıkacaklar.
Bugüne kadar bu meslektaşlarımızın serbest bırakılması için düzenlenen eylemlere katılmamanızı ya da bunu haber yapmamanızı, yazmamanızı, hiç dert etmemenizi, ırkçılığınıza değilse neye yormalıyız?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa