Gümrük Birliği kazık mı avantaj mı?
Sık sık gündeme gelir. Sık sık göndermeler yapılır.
Ekonomik tartışmaların önemli bir gündem maddesidir Gümrük Birliği mevzuu.
Nasıl olmasın ki?
Teşvik sistemi, cari açık, küçük ve orta ölçekli işletmelerin durumu… Ve daha birçok meseleyi Gümrük Birliği’ni göz ardı ederek bütünlüklü bir şekilde ele almak, tartışmak imkânsız!
Birilerine göre Türkiye ekonomisi açısından büyük bir avantaj. Kimilerine göre de AB’nin Türkiye’ye attığı büyük bir kazık!
Milliyet gazetesi ekonomi yazarı Yaman Törüner geçen haftaki yazısında, Gümrük Birliği anlaşmasını olumlayanlar tarafında yer almış.
Bir hayli rakam vererek gerekçelerini sıralamış.
Yazısının sonunda da kısaca şöyle bir özet yapmış: Gümrük Birliği AB ile olan ticaretimizde faydalı rol oynamış; Asya ülkeleri ile olan ticaretimizi de artırmış. Asya’dan ülkemize giren mal AB’ye girmiş sayıldığından, bu büyük artış yaşanmış.
Önce Yaman Törüner’in olumlu olarak okuduğu rakamlara bakalım.
GÜMRÜK BİRLİĞİ’NDEN SONRA…
1996 yılında yürürlüğe giren Gümrük Birliği Anlaşması ile birlikte Türkiye’nin ithalatında giderek Asya ülkeleri öne çıkmaya başlamış.
1996 yılında Asya ülkelerinden gerçekleştirilen ithalat değeri 7,4 milyar dolar. 2011 yılının sonunda ise bu rakam 75’i milyarı geçmiş.
Gümrük Birliği anlaşmasının yapıldığı günden bugüne, Asya ülkelerinden yapılan ithalat yüzde 914 artmış.
Türkiye’nin 1996-2011 dönemindeki toplam ithalat artış oranı yüzde 405. Demek ki, Asya ülkelerinden yapılan artış oranı ortalamayı ikiye katlamış.
Asya ülkelerinden yapılan ithalatın patlaması iyi bir şey midir?
Sorunun cevabını verebilmek için şu soruların cevabının bilinmesi gerekir: Asya ülkelerinden yapılan ithalat patlarken ihracat ne olmuştur? Söz konusu ülkelerle yapılan ticari ilişkiler ne gibi sonuçlar doğurmuştur?
Yaman Törüner bu soruların cevaplarına hiç girmemiş. Fakat “Gümrük Birliği AB ile ticaretimizi olumlu etkiledi” sonucuna ulaşabilmek için rakamlar vermiş.
İşte o rakamlar: “Gümrük Birliği ile birlikte Asya ülkelerinden yapılan ithalatın payı önemli ölçüde artarken, toplam ihracat içerisindeki payı gerilemiş; bunun sonucunda Türkiye’nin Asya ülkelerine karşı dış ticaret açığı hızla artmış. Buna göre, 1996 yılında Asya ile yapılan ticarette Türkiye 3,4 milyar dolar dış ticaret açığı verirken, bu açık 2011 yılında 56 milyar dolara yükselmiş.
Gümrük Birliği anlaşmasının yürürlüğe girmesi ile birlikte AB ülkelerine karşı Türkiye’nin dış ticaret açığı ise 11,7 milyar dolardan 26,2 milyar dolara yükselmiştir. Karşılaşma yapmak için başlangıç yılı olarak Gümrük Birliği’nin yürürlüğe girdiği tarih olan 1996, bitiş yılı olarak da 2011 yılı alındığında, Türkiye’nin dış ticaret açığı söz konusu dönemde yüzde 379 oranında artarken, Asya ülkeleri ile yapılan dış ticaret açığı yüzde 1418 oranında, AB-27 ülkeleri ile yapılan dış ticaret açığı ise yüzde 123 oranında artış göstermiş. Sonuç: Gümrük Birliği’nin AB ile ticari ilişkilere yansıması olumlu.”
İKİSİNİ AYIRMAK MÜMKÜN MÜ?
Asya ve AB ülkeleriyle ekonomik ilişkileri ayrı ayrı ele almak mümkün müdür?
Değildir?
Gümrük Birliği anlaşması Türkiye karşısında 3. ülkelere asimetrik bir avantaj sağlıyor. Çünkü
Türkiye Avrupa Birliği’nin gümrük tarifelerine uymak zorunda…
Törüner’in, ‘Asya ülkelerine karşı dış ticaret açığı hızla artmış’ tespiti işte bu uygulamanın sonucudur.
Türkiye, Gümrük Birliği anlaşmasının gazıyla, AB’ye ihracata odaklanmıştır... AB’den gelen otomobil, beyaz eşya, konfeksiyon siparişlerine kilitlenmiştir...
Düşük tutulan dolar kuru ile Asya’dan ithal edilen girdi, içeride ucuz ve örgütsüz işgücü kullanılarak son mamul haline getirilip AB’ye satılmıştır.
Kısacası Avrupa’nın Çin’i olma yolunda büyük bir gayret gösterilmiştir.
Bu durum AB’nin de işine gelirken, Asya’nın yıkıcı ithalatının etkisi Türkiye’de birileri ağır ödemiştir.
Yerli üretici, yan sanayici etkilemiştir… Ama onun ötesinde işi olanı işinden eden, yeni işlerin kurulmasının da önünü kesen bu süreç istihdamı olumsuz etkilemiştir. Yıkıcı Asya etkisi işi olanı da ağır ve ucuz çalışmaya mahkum etmiştir.
Ortada, “Asya ülkelerine karşı açık versek de ekonomik ilişkilerimiz artmıştır. Öte yandan AB’ye karşı da ihracatımız artmıştır” denilerek övünülecek bir tablo yoktur.
Üstelik Avrupa İstatistik Ofisi, Eurostat verileri başka bir gerçeği gözümüze sokuyor.
Söz konusu veriler, Türkiye’nin kendi ayarında ekonomik büyüklüğe sahip, ‘yükselen güçler’ tanımlanan ülkelerden olumsuz bir ayrışma yaşadığını ortaya koyuyor. Yükselen güçler AB’de net ihracatçı durumunda iken Türkiye, en büyük net ithalatçılardan…
AB’nin en güncel dış ticaret verilerinden anlaşılıyor ki, Türkiye, AB için daha çok, ‘pazar’…
Bu yılın ilk 5 ayında da bu böyle sürmüş. Türkiye ilk 5 ayda 10 milyar avronun üstünde dış ticaret açığı vermiş AB’ye.
Gümrük Birliği kazık mı, avantaj mı?
Cevap rakamlarla manipüle edilemeyecek kadar açık değil mi?
ABD’NİN SAVAŞ GANİMETİ
ABD ekonomisinin can damarlarından birin de silah sanayi olduğu bilinen bir gerçek.
Ne kadar çok savaş ABD için o kadar iyi. Çünkü dünyadaki her dört silahtan üçünü ABD satıyor!
Suriye’de emperyalist desteklerle sürdürülen iç savaşın Ortadoğu’nun dengelerini altüst ettiği bir dönemde ABD’nin Körfez ülkelerine silah satışını rekor bir düzeye ulaştırdığı ortaya çıktı.
ABD geçen yıl sadece Suudi Arabistan’a 84 savaş jeti ve onlarca helikopter sattı.
Kim söylüyor bunu?
New York Times gazetesi…
Neye dayandırıyor gazete bu iddiasını?
Yasama organı olan ABD Kongresi’nin raporuna…
Denizaşırı ülkelere silah satışları raporuna göre ABD’nin toplam satışı 66 milyar dolara ulaştı. Dünya silah pazarının 85 milyar dolarlık bir hacme ulaştığı 2011’de ABD pazarın dörtte üçüne sahip oldu. Rusya ise 4,8 milyar dolar silah satışıyla ikinci olsa da birinci sıradaki ABD’yle arasında derin bir uçurum bulunuyor.
2010 yılında ABD’nin silah satışı 21,4 milyar… Şimdi bu rakam katlanmış durumda.
Ortadoğu’ya hegemonya hedefleri doğrultusunda müdahale eden ABD’nin ekonomik olarak da kazandığı görülüyor.
Körfez ülkeleri Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Umman rekor seviyelerde Amerikan malı silah alarak ordularını güçlendiriyor.
Neden?
Neden olarak olası bir İran savaşı gösteriliyor.
Savaşı kışkırt! Hegemonya hedeflerine halkları kurban et! Silah satışından vurgunu vur!
Bu işin kaybedin kim?
Dikkat! ABD’nin savaşın oyunun kaybedeni sadece Ortadoğu halkları ol(a)maz!
ABD KAZANIRKEN TÜRKİYE KAYBETTİ
ABD bölge ülkelerine silah satışını ikiye katlarken Suriye’de olan bitenin Türkiye’ye ağır bir ekonomik faturası var.
Türkiye sadece Suriye pazarına değil 11 Ortadoğu ülkesine de mal gönderemez oldu.
Milliyet Ekonomi’de Fehim Genç’in derlediği habere göre 2010’da 1,8 milyar dolar olan Suriye’ye ihracat, bu yılın ilk 7 ayında 338 milyon dolara düşmüş.
Suriye sınırındaki gümrük kapılarının kapatılmasının ardından Türkiye’nin Suriye üzerinden 11 Ortadoğu ülkesine yaptığı ihracat durma noktasına gelmiş.
Çare olarak TIR’ların Mersin limanından Ro-Ro gemileriyle Mısır’a taşınması ise sorunu çözememiş. Sefer süresinin uzunluğu ve navlun maliyetlerinin yüksekliği böylesi ihracatı olumsuz etkilemiş.
Hatay ve Gaziantep’te ihraç yükü bulamayan 3 bin 500 TIR atıl kalmış.
Fehim Genç’e, Kilis Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Özçioğlu şöyle demiş: “Kilis ekonomisi Suriye’ye bağlı bir şehir. Taşımacılık bitti. Günde 3-5 bin kişi geliyor, sıcak parayla alışveriş yapıyordu. Bu da tamamen durdu. Küçük esnaf yüzde yüz etkilendi.”
Türkiye’nin yaş sebze ihracatı da gelişmelerden darbe yemiş. Rakamlar bu sektörde üçte bir oranında düşüş yaşandığını gösteriyor.
Savaş gibi bir ağır bir durum karşısında işin ekonomisini konuşmak belki yersiz! Ama bölgedeki gelişmelerin ABD’ye ve Türkiye’ye yansımalarının zıt yönlü olduğunu göstermek için önemli.
Söz konusu zıtlık sadece ekonomik alanla sınırlı değil.
Siyasal, sosyal, ekonomik…
Her türlü!
EVRENSEL'İNMANŞETİ
![Yoksulluk sınırı kırmızı çizgi](https://staimg.evrensel.net/upload/dosya/274319.jpg)
Yoksulluk sınırı kırmızı çizgi
600 bin işçiyi kapsayan kamu toplu sözleşmesi görüşmeleri dün başladı. Ek iş yapmadan geçinemez hale gelen işçilerin temel talebi yoksulluk sınırının üzerinde ücret. Kamuda 4 ayrı kuşaktan savunma sanayi işçilerinin aktardığı deneyimler de taleplerin ancak birlik olup, mücadeleyi göze alınca kazanılabildiğini gösteriyor.
Evrensel'i Takip Et