Ölüm yoldaş olsun
Nasıl da güzel bir şey, şu dünyadan “pat” diye çekip gitmek. “Durdurun dünyayı inecek var” bungunluğuna girmeden gözleri yumuvermek yaşama. Durup dururken... Aniden... Birdenbire... Canı da, bedeni de buralardan ötelere taşımak, toprağa sunmak. Ölmek... Ağrısız ve acısız… Yarasız; hem de beresiz… Çekmeden, çektirmeden… Dedim ya “pat” diye. Halkın deyişiyle “Patadanak” belki de. Ya da derler ya, “küt” diye… Öyle işte… Ölümü, ölmeyi uzun uzun beklemeden... Güzel yani!..
Hele de böyle bir dünyanın böyle bir ülkesinde altmış yıl gibi bir süre yaşadıktan, adını yaşlılığa yazdırdıktan sonra beklemenin ne anlamı, ne yararı var… İyi ya da kötü bir biçimde devrilmişse yıllar… “Görecek günler var daha” denilemeyecekse daha… Daha yirmili yaşlarda, onu bile göremeyip yine de yaşın küçültülüp darağacına götürülmemişsen. Sokakta adrese teslim bir kurşunla pisi pisine gitmemişsen. Yani onca yaşanmışlık üstüne ölüme doğru yelken doldurup giderken... “Nerede, ne zaman, nasıl gelirse gelsin, sefa geldi hoş geldi” diyemeyecek denli yaşamın tadına varmışsan. Ya da bir tat alamamışsan yaşamdan. Barışın uyutulduğu, savaşın kışkırtıldığı bir yaşamın zorluğuna karşın hem de. Beklemek niye?..
Onca savaş, onca çatışma, sataşma, dalaşmaya bulaşmadan çalıyı dolaşma gibi yaşamın acı gerçeklerine boyun eğsen bir türlü eğmesen bir türlü ikilemine düşecekken. Siyasal, toplumsal, dinsel her tür baskılar yakana yapışmışken.
Bunların ekinde senin yolunu beklerken görme bozukluğu, kas yorgunluğu, işitme zorluğu, konuşma durgunluğu, kemik kırıklığı, yürek teklemesi… Düşünememe, anımsayamama… Beyin sulanması, ten kuruması… Şeker, kanser, ülser gibi yaşama un seren şeyler ve daha bilmem neler…
Evet, işte bunlar ve daha niceleri beklerken seni. “Ne zaman gelecek”, “Nasıl gelecek” korkusu yaşamadan. O korkuyla gecelerin karanlığına bakmaya başlamamışken… “Ya gecikirse” kuşkusu saplanmamışken daha usuna… ” Ya oturur kalırsam, birilerinin eline bakmak zorunda kalırsam” düşüncesi daha yanına yaklaşmamışken… Ne güzel şey değil mi, bütün bunları yaşamadan, üstelik düşünmeden çekip gitmek…
Kimseye yük olmadan. Yük olduğunu bile bile bir şey yapamamanın umarsızlığını, acısını duyumsamadan gitmek… Ya da yük olduğunun ayırdında bile olamamayı yaşamadan… Devlet güvencesinin yoksunluğunu çoluk çocuğun omuzlarına yıkma sorumsuzluğuna düşmeden gitmek… Yalnızlığa düşmeden sözün özü. Hani bir başınalığın, yani kimsesizliğin yalnızlığı değil dediğim. Birilerinin yanındaki yalnızlığın… Umarsızlığın yalnızlığına… Gitmek. “Pat” diye. Ya da “kütedenek!..”
Sanırım sen böyle gittin be adam!.. Tam da altmışlı yılların beşincisini sürerken. “Pat” diye düştü gidişin her bir yere. Duyduk, acısıyla birlikte. İmrendirdin bir de. Belki küçük bir olasılıktı senin bütün bu saydıklarımı yaşaman. Ama ben yine de bunları yaşamadan gittiğini düşünüyorum. O nedenle de seviniyorum. Hem de imreniyorum gidişine. Bilinen sorunun sol çizgideki yalnızlığındı sanırım, çünkü hep ondan söz edildi. Ardından yalnızlığının övgüsüyle seni dövenler, zamanında yanında olsalardı yalnız kalmazdın ya!.. Solun yazgısı bu be anam. Solun kahramanları hep yalnızdır. Aslında asıl yalnız kendileriydi. Çünkü dünyanın tüm işçilerini birleştirme derdine düşen Türkiyeli sosyalistler kendileri birleşemeyince yalnızlığa tutsak ettiler hem kendilerini, hem halkı; hem işçileri, hem de seni.
Onun için iyi olduğunu düşünüyorum gidişinin. Bu yaşta, gelecek yaşların yoksulluğunu, yoksunluğunu yaşamadan, eşine dostuna yük olma kaygısına düşmeden gidiverdin hiç değilse. Kurtuldun bütün bunlardan. Güle güle git Metin Kurt!.. Yeşil alanların yürekli kızılı. Ölüm yoldaşın olsun!..
EVRENSEL'İNMANŞETİ
![Sömürge madenciliği felaketinin yıl dönümünde İliç: Toprak zehirli, halk işsiz](https://www.evrensel.net/upload/dosya/284405.jpg)
Sömürge madenciliği felaketinin yıl dönümünde İliç: Toprak zehirli, halk işsiz
İliç siyanür faciasının üzerinden 1 yıl geçti. Hava, toprak ve su zehirlendi; 9 işçi can verdi. Daha fazla altın için kuralsız çalışmanın önünü açanlar aklandı. Halk zehirlenmiş doğa ve işsizlikle baş başa. Facianın ana sorumlularından uluslararası maden tekeli SSR, hisse senedi değerlerinin yükselmesiyle felaket öncesine geri döndü. İliç’teki altın için de “iş birliği içinde olduğu iktidarla” pazarlıkta.
Evrensel'i Takip Et