18 Eylül 2012

Vicdanların tükendiği nokta...

Bir kısmı 90’lı yılların muhalif gazetelerinde yayınlanan, yüreklere derin yaralar açan o görüntüleri unutmak mümkün mü?
Askerlerin elinde kesilmiş kulaklardan yapılmış tespih ya da postalların altında bir Kürt gencinin cenazesiyle çekilmiş ‘hatıra fotoğrafı...’
Dahası da vardı o yıllarda yayınlanan görüntülerde; kesik başlarla, çıplak kadın gerillaların bedeniyle karelere sıkıştırılmış alçak “anı” resimleri...
Panzerlere bağlanmış halatlarla yerlerde sürüklenen gerilla cesetleri...
Son bir buçuk yıldır ısrarla 90’lı yıllara geri dönüş yapıldığını, sonuç vermeyen, vermesi mümkün olmayan ‘güvenlikçi’ politikaların giderek genç ölümlerin sayılarının yarıştırıldığı bir mecraya gittiğini yazıyoruz.
Bugünlere gelineceğini eski DEP Milletvekili Mahmut Alınak geçtiğimiz yılın 14 Mayıs’ında yazdığında, doğrusu ben de dahil geniş bir kesim inandırıcı bulmamıştı.
Alınak, “Bir Felaket Senaryosu” başlıklı yazısının girişinde, aynen şunları yazıyordu: “Ocak ayı başında görsel ve yazılı medyaya yaptığım çeşitli açıklamalarda, ‘Seçimden sonra korkunç şeyler olacak’ diye feryat ettim; ama sesimi kimseye duyuramadım. Gel gelelim daha seçim olmadan gerginlik başladı. Üç gün önce, Gençler Ölmesin Ocaklar Sönmesin Girişimi (GEOS) adına İmralı’ya gidip Öcalan’la görüştükten sonra kaygılarım daha da arttı.”
Geniş bir kesimin inandırıcı bulmadığı, hatta sert biçimde eleştirdiği Mahmut Alınak, yazısının devamında “Bütün bunların Türk ve Kürt halkı için neye mal olacağını söylemeye gerek yok. Dediğim gibi (bu gidişatla) korkunç bir iç savaş çıkacak, bu coğrafya kan denizine dönüşecek” sözlerine yer veriyordu.
Alınak’la hemen o günlerde bir grup gazeteci, yazar ve siyasetçiyle birlikte çağrılı olduğumuz ortak bir toplantıda görüşmüş, yazdıklarını abartılı bulduğumu, Türkiye’nin 90’lı yıllara dönüşünün mümkün olmadığını yüzüne de söylemiştim.
Bugünlerde Başbakan’ın bile rakamlarla ifade ederek övünçle paylaştığı ‘savaş bilançosu’, Alınak’ı haklı çıkardığı gibi önümüzdeki günlerin daha çetin, daha ölümlü geçeceğinin de habercisidir.
Mevcut tablo yalnız daha fazla ölümün yaşanacağı günleri değil, aynı zamanda vicdanların bittiği noktayı da işaret ediyor.
Sosyal medyada çok izleyicili sayfalarda paylaşılan bu her biri anıdan öte birer alçaklık abidesi, hatta savaş suçları mahkemelerinde ciddi kanıtlar olabilecek resimlerin altına yazılan yorumlardan söz etmeye bile gerek yok; yorumlar insanın kanını donduruyor...
Aynı yorumların gencecik oğlunu bir bunalım sonucu toprağa veren BDP Milletvekili Sırrı Sakık’la ilgili yapıldığını da gördük.
* * *
Şu anda bile insanın kanını donduran bu tablonun bir adım sonrası halkların boğazlaşmasıdır ki bunun işaretlerini daha şimdiden görüyoruz.
Toplumda linç kültürü giderek yayılıyor.
‘Savaş mantalitesinden’ çıkılmadığında, linç kültürü yerini karşılıklı boğazlaşmaya bırakır ki dünya bu boğazlaşmaların örnekleriyle doludur...
Hâlâ işin ciddiyetini fark etmeyenlere bir kez daha hatırlatmakta yarar var.
Bu işin ötesi berisi yoktur...
Bu işin ortası yoktur...
Ya kan ve ölüm, ya uzlaşı...
‘Güvenlikçi’ politikaları savunanlar bu tablonun müsebbibi olarak sadece PKK’yi görürler.
Kim neyi savunursa savunsun, sonuçta ‘teslim olma’ dışında bir seçenek sunulmadığı müddetçe gelinen noktadan sadece PKK’yi sorumlu tutmak ne kadar doğrudur?
‘Güvenlikçi’ politikaları savunan siyasetçiler, hatta hükümete bu konuda yol gösteren kalemler, Kürt sorununun ‘kırıntılarla’ çözüleceğine inanıyorlar; bunun için de önce PKK’nin bitirilmesi, bu mümkün değilse bile en azından silahsızlandırılması gerektiğini temel argüman olarak kullanıyorlar.
PKK de bitmeyeceğini, bitirilemeyeceğini eylemleriyle açık bir biçimde gösteriyor.
Üçüncü bir yol yok mu?
Üçüncü yol, aklın yoludur...
Şiddetin bir çözüm yöntemi olmadığını kabul eden, diyalogu esas alan yoldur...
Üçüncü yol için aracıya da gerek yoktur.
Şiddeti bir yöntem olarak kullananlar, devlet ve PKK, gizli veya açık, karşılıklı oturur şiddeti bitirmenin yollarını görüşür, uzlaşır ve uygular...
Devlet/hükümet hali hazırda tüm kapıları uzlaşmaya kapatmış durumdadır.
Biliyoruz ki ölümlerin durması, şiddeti bir yöntem olarak kullananların ‘karargahlarına çekilmesi’ ile mümkündür ve böylesi bir tablo sorunların çözümünü de kolaylaştırır...
Alınak, sözünü ettiğim yazısının sonunda, “Yanılmış olmayı her şeyden çok istiyorum. Bu imdat çığlığımı bir saçmalık olarak kabul etseniz de lütfen bir yere not edin” diyordu.
Alınak müneccim değil ama birçoğumuz tarafından ‘saçmalık’ olarak tanımlanan sözlerinin önemli bir kısmı gerçekleşti.
Önlem alınmadığında ‘saçmalıkların’ sonrasının, yani boğazlaşmaların, kitlesel katliamların yaşanmaması için de bir neden yok.
Eğer savaşı yönetenler ölümden, kandan beslenmiyorlarsa, hala yüreklerinin bir köşesinde vicdan dediğimiz olgudan bir nebze kalmışsa, savaşı durdurmak zorundalar...
Çünkü bu savaşın ortası yok...
Çünkü bu savaşın sonu yok...

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Kadın işçiler devlere karşı

Kadın işçiler devlere karşı

Chinatool grevi, ücretleri eriten Şimşek programının arkasında dizilenleri gözler önüne seriyor: Programın uygulayıcısı iktidar, programdan güç alıp %25 zam dayatan Chinatool ile Şimşek’in kapısını aşındırdığı Chinatool’un ortağı uluslararası finans tekeli HSBC... Küçük parçaların üretimi için küçük elleri kullanılan kadın işçiler, bu dev ittifaka sendikalarıyla kafa tutuyor.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
İmamoğlu’ndan belediye operasyonlarına tepki: Sandık gelecek, bir kişi gidecek, her şey değişecek.

Evrensel'i Takip Et