Zenginleşen ülkenin yaptığına bak!

Geçen hafta yetkili ve yüksek makamlar, vatandaşın yaşamına doğrudan etki edecek iki ekonomik karar aldılar. Biri faizlere ilişkin diğeri zamlara… Bu kararlara, “haklıydı, gerekliydi” gibi kestirmeden kolay cevap vermekten kaçmalı. Ne gibi ekonomik sonuçlar doğuracağına… Doğuracağı sonuçlarının toplumun farklı kesimlerine nasıl yansıyacağına… Ve benzeri noktalara bakmalı. Bakıldığında görülecektir ki söz konusu kararlar Türkiye’deki bazı ekonomik adaletsizlikleri daha da derinleştirmiştir.   Örneğin Türkiye gelir adaletsizi bir ülkedir. OECD ve Avrupa ülkeleri ile karşılaştırıldığında gelir dağılımı en bozuk ülkelerden birisidir. 34 OECD üyesi içinde, Meksika ve Şili’den sonra gelir dağılımı en bozuk üçüncü ülkedir. Türkiye bütçe gelirleri dolaylı vergilere dayanan vergi adaletsizi bir ülkedir. Yeni kararların mevcut adaletsizliği nasıl daha da derinleştirdiğine yakında bakalım şimdi.

ÇALIŞANLARIN GELİRİ BU KADARKEN…

Bu kararlar (Faiz indirimi ve vergi zammı) niye alındı? Ekonomik büyümede işler yolunda gitmediği ve bütçe fazla açık verdiği için. 2010 ile 2011 yıllarında ortalaması yüzde 9’a yaklaşan bir büyüme vardı. Ne oldu da işler bozuldu? Büyüme vardı ama bu büyüme, bol dış kaynak girişine, ucuz ithalata ve ucuz ithalatla baskılanan ucuz emeğe dayanıyordu. Bu büyümenin diğer yüzünde bir dünya rekoru olarak duran devasa bir cari açık vardı. Bu ölçüde bir cari açık sürdürülemezdi. Hükümet frene bastı. İthalat azaldı. Ekonomi ‘Yumuşak inişe’ geçti. Hükümetin hedefi yüzde 4’lük bir büyümeydi. Ama gidişat geçen yılın çok altında olan bu performansın bile tutturulamayacağına işaret ediyordu. Çünkü iç talep çok düşmüştü. Özel yatırımlar azalmıştı. Oysa yüksek büyüme yıllarında iç talep de, özel yatırımlar da çok canlıydı. Büyüme için talep artışına ihtiyaç var. İçinde bulunduğumuz sistem içerisinde (ihtiyaca göre bir üretim sistemi olmadığından) halk harcayamayınca üretim geriliyor. Ayrıca ithalat azalıyor. Öyleyse talep artışı için gelire ihtiyaç var. Peki, vatandaşın harcamalarını artırabileceği bir geliri, gelir artışı var mı? Kritik nokta burasıdır. Verilerin gösterdiği gerçek şudur: Çalışanların üçte ikisinin (toplam nüfusun dörtte biri) aylık, ortalama 1088 lira veya altında bir gelire sahip. Yani, toplumun çok geniş kesimi, ayda net 800 liradan daha az parayla geçiniyor. Daha doğrusu geçinemiyor, geçinmek için borçlanıyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verileri ortaya koyuyor ki, hanehalkının bu kadar çok borçlanmasının sebebi de bu geçinememe halidir. Geliri bu kadar düşük olan… Borçlanmanın sınırına gelen…   Vatandaş harcamalarını düşürmesin de ne yapsın?

ÜSTELİK BUNCA YOKSUL VARKEN

TÜİK, 2011 yılı gelir ve yaşam koşulları araştırmasını açıkladı. Buna göre Türkiye’de her 100 kişinin 16,1’i yoksul. Yani Türkiye’de 11 milyon 670 bin yoksul var. Bu gerçekliği veriyor mu? Sorunun cevabını yoksulluk hesaplama yöntemine bakarak verebiliriz. Yoksulluk hesabında eşdeğer hane halkı için “medyan” gelir diye bir ölçü var. (Ülkede en fakirden başlayarak en zengine kadar üst üste dizilen gelirlerin en ortasındaki gelir rakamı, “medyan gelir” olarak kabul ediliyor.) Medyan geliri 2011 yılında aylık 678 lira olarak belirlendi. Medyan gelirin yüzde 50’sinden (yarısından) az gelire sahip olanlar yoksul kabul ediliyor. Medyan gelirini ikiye bölersek aylık 339 TL çıkıyor. Buna göre aylık geliriniz 340 liraysa yoksul değilsiniz. Sizce Türkiye’de yoksulluk sınırı 339 lira olabilir mi? Türkiye’de 400 lirası olana yoksul değil diyebilir miyiz? Kümeste tavuklarla yaşansa 400 liraya geçinilmez! İstatistik Kurumu’nun aynı araştırmasına göre nüfusun en fakir ve en zengin yüzde 10’luk kesimleri arasındaki gelir farkı artmış. 2010 yılında fark 11,8 katken 2011’de 11,9 kata çıkmış. Bunca yoksul varken. Üstelik ekonominin yüksek hızla büyüdüğü bir dönemde bile gelir dağılımında düzelme bir yana az da olsa bozulma olmuşken. Yani 2011 dönemine ait gelir dağılımı, 2010’dan daha kötüyken... Dönüp bakmak gerekir. Geçen hafta hükümetin verdiği ekonomik kararlar ne gibi sonuçlar doğurur diye.

BU ZAMLAR EMEKÇİYİ VURUR

Bütçede işlerin iyi gitmediği malum! Şirket kârları, banka kârları, üst gelir grubunun gelirleri artsa da nafile… Vergi gelirinin artış hızı düşüyor. Türkiye’nin genelde harcamaya dayalı (dolaylı vergilere) vergi sisteminin özelliğidir bu durum. Sayıca çok olan geniş emekçi yığınları harcamazsa vergi gelirleri istenilen ölçüde artmaz. Hükümet baktı vergi gelirleri istediği düzeyde değil bastı vergi zammını. Akaryakıt ürünlerinden alınan özel tüketim vergisini… Alkolden alınan asgari maktu vergi tutarlarını… Tapu işlemlerinde alınan tapu harçlarını… Bayağı bir artırdı. Vatandaş, “Akaryakıta yapılan zamdan bize ne” diyemez. Bu zamlar ulaşım hizmetlerinde, tarım maliyetlerinde, sanayinin ana girdilerinde önemli ölçüde fiyat artışlarının kapısını açar. Bu iğneden ipliğe her şeyin fiyatının artması anlamına gelir ki; önümüzdeki aylarda bunun etkilerini de göreceğiz. Süreci önümüzdeki aylarda sigara zamları, doğalgaz zammı izleyecek. Giderek artan fiyatlar nedeniyle vatandaşın alım gücü düşecek.


ZENGİNE DOKUNULAMADI!

Yapılan zamların başka bir boyutunu ise ‘vergide adalet’ meselesi oluşturuyor. 2012 yılının ilk 8 ayında devlet 182 milyar liralık vergi toplamış. Bunun yüzde 65’ini dolaylı vergilerden elde etmiş. Yani vatandaşın harcamalarından topladığı vergilerden… Hükümet şimdi zengin yoksul ayrımı yapılmaksızın herkesten alınan… ‘Adaletsiz bir vergi sistemi’ olarak adlandırılan dolaylı vergilere zam yaparak mevcut adaletsizliği daha da derinleştiriyor. Vergi sistemi kökten yapılandırılmadıkça, mevcut dolaylı vergi ağırlıklı yapıda yapılan vergi zamlarının halkın tüketimini yavaşlatma ihtimali de yüksek! Yani hükümet istediği sonucu elde edemeyebilir. Yine de, kurumlar ve gelir vergisini artıramadığı için, deniyor şansını. En iyi bildiği işi yapıyor; atıyor vatandaşın cebine elini.


VATANDAŞIN BORCU AZ MI Kİ?

Hükümetin geçen hafta zam dışındaki önemli kararlarından biri de faizle ilgili. Hükümet bir yıl kadar önce yükseltiği faizi şimdi indiriyor… Peki neden? Halkın düşen tüketimini artırmak ekonomik büyümeye can vermek için. Mevcut tablo içerisinde tutması zor gözüken hükümetin yüzde 4’lük 2012 büyüme hedefinin tutmasına katkı sağlamak için. Mantık şu: İndirilmiş faiz tüketici kredilerini canlandırır, kredi kartı harcamalarını artırır. Böylece canlanacak iç talep ile büyümeye gerçekleşir. Öte yandan hız kesmiş özel yatırımlar faiz indirimleriyle yeniden hareketlenir. Hem iç talep hem ihracatın hareketlenmesi ile hedeflenen yüzde 4 büyüme gerçekleştirilir. Vatandaş geçmişteki tüketimini aldığı borçlarla yaptı. Artık yeni ve ucuz borç bulamadığı sürece harcamalarını düşürmeye devam etmesi kaçınılmaz. Hükümet istiyor ki faiz indirimiyle birlikte vatandaş yeniden borçlanmaya sıcak baksın. Hane halkı acaba gelirine ek olarak krediden ne ölçüde yararlanıyor? Borçlanma durumu nasıl? TÜİK’in “Gelir ve Yaşam Koşulları, 2011” araştırmasına göre soruların cevabı şöyle:   100 kişinin 62’si borçlu, borç taksiti ödüyor. Bu 62 anca 4’ü borcunu kolay ödediğini belirtiyor. Gerisi zorlanıyor. “Halk para harcasın da iç piyasa canlansın” bekleyişinde olan yetkilileredir şu sorular: Siz vatandaşın borcunu az mı buldunuz?Vatandaşın sırtındaki bunca borç yükü ile yeni krediler kullanması ve tüketime niyetlenmesi ne derece mümkün?


‘SÜPER ZENGİN’ SAYISIMIZ 830’A ÇIKTI

Türkiye’deki serveti 30 milyon doların üzerinde olan ‘süper zenginler’in sayısı son bir yıl içinde 800’den 830’a çıktı. Singapur merkezli araştırma şirketi Wealth - X, serveti 30 milyon doları aşan dünyanın en zengin kişileri hakkında bir rapor hazırladı. Bu raporda çıktı 830 adet, milyon dolarla oynayan zenginimizin olduğu gerçeği. Bir Türkiye’nin ortalama gelirine bak bir zengilerinin gelirine... Dünyada da tablo aynı. İngiliz Reuters Haber Ajansı’nın haberleştirdiği rapora göre dünyada 30 milyor dolar ve üzerinde servete sahip 187 bin 380 kişi var.   Bu kişilerin toplam serveti ise 25.8 trilyon dolar. 31 Temmuz’a kadar rakamları derleyen araştırmaya göre son 1 yıl içinde dünyadaki dolar milyarderlerinin sayısı yüzde 10 artmış. 2 bin 160 dolar milyarderi 6,2 trilyon dolarlık bir serveti elinde tutuyor. Bir avuç adam 70 milonluk Türkiye’nin ekonomisinin 10 katı serveti elinde tutuyor.   Açların yoksuların sayısı artarken zenginlerin sayısı da artıyor. Gelir uçurumu Türkiye’de de dünyada da büyüyor. Adaletsizlik! Kapitalizm budur ama...

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yoksulluk sınırı kırmızı çizgi

Yoksulluk sınırı kırmızı çizgi

600 bin işçiyi kapsayan kamu toplu sözleşmesi görüşmeleri dün başladı. Ek iş yapmadan geçinemez hale gelen işçilerin temel talebi yoksulluk sınırının üzerinde ücret. Kamuda 4 ayrı kuşaktan savunma sanayi işçilerinin aktardığı deneyimler de taleplerin ancak birlik olup, mücadeleyi göze alınca kazanılabildiğini gösteriyor.

Ücretler yoksulluk sınırının üzerine çıkarılsın

Vergi kesintileri yüzde 15’le sınırlı tutulsun

İkramiye ve ek ödemeler vergi kesintisi dışında bırakılsın

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Mardin’de kayyım 3 ayda 301 işçiyi işten attı.

Evrensel'i Takip Et