Öncesiyle, sonrasıyla…
Toplumsal ve siyasal olaylara yakın ulusalcı bir dostum, “Ölümleri kanıksadık, bu çok kötü” deyiverdi bir konuşma arasında. Hep düşündüğüm, sıklıkla da değindiğim bir gerçeği dile getirmişti; ama korkuttu yine de beni. Demek bunu düşünen, sancısını çeken bir ben değildim. Aynı şeyi düşünmüş olmaktan öte bir şeylerin ayırdında olmanın sevindirmesi gerekirdi beni; ama korktum dediğim gibi. İrkildim. İşin böylesine ayırdındaydık ve bir şey yapamıyorduk ölümü içimize gömmekten öte. Gerçi, onun da aynı acıyı yaşıyor olması herkesin aynı şeyi düşündüğü anlamına gelmezdi; ama olsun, ölümlerin kanıksandığının ayırdında olan başkalarının da olması hiç yoktan iyiydi. Belki bizim gibi düşünen daha başkaları da vardı…
Doğruydu söyledikleri. Kanıksamıştık her türlü ölümü. Hele de genç yaşta kuru yaprak gibi düşenleri. Ama öyle olması istendi.
Kanıksatıldık daha doğrusu. Ben bu durumu “En iyi yaptığımız şey, cenaze töreni düzenlemek” olarak dillendiriyorum nicedir. Öyle alıştık, öyle ustalaştık ki hiç sıkıntı çekmiyoruz. Günlük işe dönüştü bu. Bakanların, bakanlara bakanların başka işleri yokmuş gibi cenaze başında olması alışıldık bir görüntü oldu. Korkunç bir durum bu. İncitici. İğrendirici. Bıktırıcı. O cenazelerin olmamasını sağlamak, savaşı durdurmak varken… Savaşın üstüne üstüne gitmek… Esed’in defterini dürmek için uğraşmak… Dürülse de sonu yok ki!. Çünkü,
Önce de vardı bu; sonra da olacaktı.
“Bayrak inmez”, “Vatan bölünmez” diye bağırılsın istenildiği gibi, yurdumda bayrak kalmadı neredeyse tabutlara örtü olmaktan. Ama herkes gidişten ve alınan sonuçtan mutlu; hem de umutlu. “100 ölümüz var; ama 500 kişiyi de öldürdük. Daha da öldüreceğiz” üstünlüğünün mutluluğunda. Her şeye karşın, karşılaşmadan yengi ile ayrılmış bir takımın başarılı(!) çalıştırıcısının, kulüp başkanının sevinci var. Karşılaşmanın sonlarında atılan üç beş golle sayı üstünlüğünü sağlamanın, arayı açmanın hoşnutluğu…Kısaca “1-0 öndeyiz”in rahatlığı.
Ne de olsa “Askerlik yan gelip yatma yeri değil” di. Ölenler de “Güzel öldüler” Allah için!.. “Şehit olmak herkese düşmez”di üstelik. Düşmüyordu nitekim. Yani söz çoktu bu ülke sınırları içinde; ama cana can verecek can yoktu. Oysa, “Tanrının verdiği canı, yalnız tanrı alır”dı; ama tanrıya fırsat verilmiyordu ki… Dinsel inanış böyle bir şeydi herhalde ve neyse ki imam hatip okullarında terörist(!) yetişmiyordu. Onlar işlerini yapıyor, bol bol cenaze namazı kıldırıyorlardı. “En az üç çocuk” da bu günler içindi belki de. Ölenlerin yerini alsınlar, alacakları doğursunlar ve genç yaşta da ölsünler diye. Demek ki bu işin sonu yok. Daha sürecek; hem de çoook sürecek. Her doğan askere gidene dek. Çünkü,
Öncesi buydu, sonrası da bu olacaktı…
Şehit olmak için savaşa girmeye de gerek yok artık. Cephanede oturmuş sayım yaparken bilinmeyen bir biçimde can veren de, sokakta giderken serseri bir kurşunla yıkılan da şehit. Siyasetin sağında yer almış partinin ve sağın solunda, ortanın sağında, yani arada sıkışıp kalmış partinin başkanları sulandırsa da konuyu şehit şehittir. Suikast savını sululuk olarak görürken Meraklı Melahat tezini ileri sürmek olayı daha da sulandırmış olmaktan, vatandaşla kafa bulmaktan öte bir şey olmasa gerek. “Sululuk yapılacaksa; onu da biz yaparız. Üstelik daha güzel yaparız” egemenliği midir bu? Bu sululuklar yapılırken giden de gidiyordu küme küme. Takır takır hem de. Ama olsun. Sayısal üstünlük bizdeydi ya!.. 100’e 500 öndeydik ya… Daha da açardık biz arayı. Varsın giden gitsin di… Çünkü,
Öncesi böyleydi, sonrası da böyle olacaktı…
Gidiyordu da nitekim. Neyse ki Neşet Ertaş böyle gitmedi. Kurşun yağmuru altındaki şu yalan dünyada gerçek bir insan gibi yaşadı; öyle de gitti. Bayrağın tabut örtüsü yapıldığı, ölen herkesin şehit sayıldığı bu yalan dünyadan şehit ve gazi olmadan yeşillere bürünerek tertemiz gitti… “Devletin değil, halkın sanatçısıyım” diyerek ve halkın insanı olarak gitti… “Evvelim sen oldun, ahirim sensin” dedi ve öncesiyle sonrasıyla kendi gibi gitti…
Zalim kader tebdilimi şaşırttı
Heybe verdi dalımıza devşirtti
Yardım etti Yerköyü’ne göçürttü
Biraz da burda kalın dediler
Işıklar içinde yatsın halkın sanatçısı. Başkasının sözüyle genç yaşta orada yatanlar da…
EVRENSEL'İNMANŞETİ
![Sömürge madenciliği felaketinin yıl dönümünde İliç: Toprak zehirli, halk işsiz](https://staimg.evrensel.net/upload/dosya/284405.jpg)
Sömürge madenciliği felaketinin yıl dönümünde İliç: Toprak zehirli, halk işsiz
İliç siyanür faciasının üzerinden 1 yıl geçti. Hava, toprak ve su zehirlendi; 9 işçi can verdi. Daha fazla altın için kuralsız çalışmanın önünü açanlar aklandı. Halk zehirlenmiş doğa ve işsizlikle baş başa. Facianın ana sorumlularından uluslararası maden tekeli SSR, hisse senedi değerlerinin yükselmesiyle felaket öncesine geri döndü. İliç’teki altın için de “iş birliği içinde olduğu iktidarla” pazarlıkta.
Türkiye’de siyanür kullanılan 24 maden var. Bunların 10’u fay hattı üzerinde.
![İliç: Madenciliğimizin fotoğrafı](https://staimg.evrensel.net/images/840/upload/dosya/256045.jpg)
İliç: Madenciliğimizin fotoğrafı
![“Üç aya yakın süre geçti, İliç komisyon raporu hâlâ gelmedi”](https://staimg.evrensel.net/images/840/upload/dosya/261948.jpg)
“Üç aya yakın süre geçti, İliç komisyon raporu hâlâ gelmedi”
![Marmaris Turgut Koyu’nu kurtaran mahkeme kararı: “ÇED gerekli değildir” kararı iptal](https://staimg.evrensel.net/images/840/upload/dosya/284338.jpg)
Marmaris Turgut Koyu’nu kurtaran mahkeme kararı: “ÇED gerekli değildir” kararı iptal
![Kaynak sağlığa, eğitime değil sanayiye aktı](https://staimg.evrensel.net/images/840/upload/dosya/254547.jpg)
Evrensel'i Takip Et