Suriye ve gerici hesaplar
Ülkeyi yönetenlerin komşu ülke Suriye’ye karşı izledikleri politika, her bakımdan gerici, provokasyonlarla dolu, iki halkın çıkarlarını ayaklar altına alan bir politikadır. Bu gerici politikadan Suriye ve Türkiye halkı doğrudan zarar görmektedir ve olayların gelişimine bakılırsa bir süre daha da zarar göreceklerdir. Kısaca hatırlatalım, kendilerine “muhalif” diyen, çeşitli adlar taşıyan ve bazı emperyalist ve gerici ülkeler tarafından açıkça desteklenen silahlı grupların bir bölümü hükümet tarafından organize ediliyor ve silahlandırılıyor. Bu gruplar rahatça sınırı geçiyorlar ve “savaşmaya” gidiyorlar. Açıkçası Türkiye, Suriye sınırı her türlü provokasyona açık ve bu durumda hükümet tarafından yapılan açıklamalara inanmak için hiçbir neden bulunmuyor.
Ama gelişmeler bu kadarla sınırlı değil. Bir süre önce Suriye hava sahasına provokasyon kokan bir biçimde uçak gönderildi. Bu uçak Suriye tarafından düşürüldü. Bir süre sonra devlet yetkilileri tarafından ileri sürüldüğüne göre, Suriye ordusu tarafından atıldığı iddia edilen top mermisi Akçakale’ye düştü ve bazı can kayıpları oldu. Bunun üzerine AKP Hükümeti Meclise Suriye tezkeresi sundu ve bu tezkere AKP ve MHP oyları ile kabul edildi. Böylece hükümetin Suriye politikasında bir dönemeç geride kalmış oldu. Türkiye’nin gerek kendi kararıyla, gerekse başta ABD olmak üzere büyük bazı devletlerin isteği ile Suriye’ye asker göndermesinin önünde hukuki bir engel kalmadı. Irak tezkeresinin reddedilmesinden ders çıkaran hükümet, bu kez peşin peşin tezkereyi cebine koydu.
Peki ama tezkerenin çıkarılması Türkiye’nin Suriye’ye savaş ilan edebileceği, ya da sınırı geçerek rahatça bir tampon bölge oluşturabileceği anlamına mı geliyor? Başbakan Erdoğan her ne kadar “savaşa hazır olun” dese de kuşkusuz bu anlama gelmiyor. Çünkü ne Suriye’ye savaş ilan edip, Esad yönetimini devirmek, ne de sınırı geçip tampon bölge oluşturmak Türkiye’nin tek başına karar alıp uygulayabileceği politikalar değildir. Bu gerici politikaların bir yönü uluslararası, diğer yönü iç politika olmak üzere iki önemli engeli bulunmaktadır. İç politikaya ilişkin engel daha açık ve nettir. Türkiye halkının ezici çoğunluğu Suriye’ye karşı bir savaş istememektedir. Hükümetin işi daha ileriye taşıma politikasına karşı halkın muhalefeti de yükselecektir.
Diğer önemli engel uluslararası politikayı oluşturan ülkelerden ve bunun bölgeye yansımalarından ileri gelmektedir. Suriye krizi patlak verdiğinde Batılı emperyalist ülkelerin ve ABD’nin verdiği ilk izlenim şu idi: Suriye’ye karşı uluslararası bir müdahalenin eli kulağındadır ve Türkiye bu yönde ne kadar hızlı adımlar atarsa bu o kadar kendi çıkarınadır. Suriye’de hareketlenme başladığında başlangıçta temkinli olan hükümet, verilen bu gazla hemen yüzde yüz Esad karşıtı bir pozisyona yerleşti. Şimdi durum şöyle görünüyordu: Suriye konusu Türkiye eliyle çözülecek ve buna yeşil ışık yakıldı!
Oysa gerçek hiç de öyle değildi. Türkiye tam bir Suriye karşıtlığına yerleştirilmiş, her iki ülkenin de zarar göreceği, yıpratıcı ve güçten düşürücü bir süreç başlatılmıştı. Emperyalist ülkeler bir taşla iki kuş vurmak yerine niye tek kuşla yetinsinler ki? Şimdi Türkiye’yi yönetenlere ABD ve diğer Batılı emperyalist ülkeler tarafından söylenen şudur: Kendi durumunuzu içeride kurtarmak için önemi olmayan ufak tefek icraatlar yapmakta serbestsiniz, üstelik istediğiniz tonda ve istediğiniz kadar da havlayabilirsiniz. Ama iplerinizin bizim elimizde olduğunu unutmayın. ABD’nin ipiyle stratejik “derinliklere” inmeye çalışmanın yol açtığı rezilce bir sonuçtur bu durum.
Batılı emperyalist ülkeler açısından, Suriye sorununun pek dillendirilmeyen, ama politikalar belirlenirken mutlaka baş köşede bulunan ikinci temel yönü İsrail’in güvenliği sorunudur. Mısır ve Suriye bölgede İsrail’in güvenliği için temel önem taşıyan iki ülkedir. Mısır, Sedat’la başlayıp, Mübarek’le devam eden süreçte açıkça bir anlaşma yaparak İsrail’in güvenliğinde Arap ülkeleri açısından temel taş oldu. Suriye ise görünüşte farklı tutumlar sergilemekle birlikte, Lübnan’ın politik arenasına dahil olmakla birlikte açıktan İsrail’le hiç karşı karşıya gelmedi. Suriye İsrail’in güvenliğini doğrudan tehdit etmeyerek, Golan’ı İsrail’e bırakarak bölgedeki bu gerici statükonun ikinci ayağı oldu. Mısır halkı Mübarek’i gönderdi. Mısır ve İsrail ilişkilerinde bir dönem bitti. Eğer Esad ve Baas yönetimi de giderse ve İsrail karşıtlığı açık olan ve bu yönde eyleme geçmeye hazır olan bir yönetim gelirse İsrail’in güvenliği ne olacak? Batılı emperyalist ülkelere fren yaptıran ikinci neden budur. Esad’ın yönetiminin ömrü, Suriye’de Batılı ülkelerin istediği açık ve kesin bir alternatif yaratılması ile sınırlanmıştır. Bu durum kesinliğe kavuştuğunda Esad da gönderilecektir. Ancak evdeki hesabın her zaman çarşıya uymadığı da çok iyi bilinen bir gerçektir.
Herhalde okuyucunun dikkatinden kaçmamıştır. Bütün bu süreçte ne istediği sorulmayan ve hesaba katılmayan tek unsur Suriye halkı ve onun ne istediğidir. Bugün yüz bini Türkiye’de olmak üzere, üç yüz bine yakın Suriyeli mülteci konumuna düşmüştür. Bu insanlar evlerini, yurtlarını terk etmek zorunda bırakılmıştır. Bu büyük bir insani trajedidir. Baba ve oğul Esad’ların, onların Baas yönetiminin kendi halklarına karşı uyguladıkları şiddet konusunda sicilleri oldukça kanlıdır. Ama bu durum emperyalist müdahalenin gerekçesi yapılamaz, çünkü dünyanın pek çok köşesinde ve Arap ülkelerinin bazılarında gerici yönetimler, diktatörler Batılı emperyalist güçlerce desteklenmektedir. Açıkçası eğer Suriye halkının çoğunluğu Esad yönetimi ile hesaplaşmak istiyorsa, bu onlara bırakılmak zorundadır. Her halkın diktatörlükleri, devletleri devirme hakkı vardır ve bu hak halkların en meşru hakkıdır. Eğer ABD, Fransa, İngiltere, Rusya, Çin gibi devletler ve Türkiye ve Suudi Arabistan gibi bölge ülkeleri Suriye’den ellerini çekerlerse, Suriye halkı da kuşkusuz kendi yolunu bulacaktır. Bu durumda da özgürlüğü, bağımsızlığı ve demokrasiyi savunmak gerektiğine inanan her onurlu halk gibi, Türkiye halkı da Suriye’de bu değerleri savunan güçlere destek verecektir. Konuya mezhepler penceresinden bakmak ise sadece halkları birbirine kırdırmaya götürür ve genel eğilimlerin ortaya koyduğu gibi Türkiye halkının ezici çoğunluğu böyle bir duruma karşıdır.
EVRENSEL'İNMANŞETİ
![Marmaris Turgut Koyu’nu kurtaran mahkeme kararı: “ÇED gerekli değildir” kararı iptal](https://staimg.evrensel.net/images/840/upload/dosya/284338.jpg)
Marmaris Turgut Koyu’nu kurtaran mahkeme kararı: “ÇED gerekli değildir” kararı iptal
![Kaynak sağlığa, eğitime değil sanayiye aktı](https://staimg.evrensel.net/images/840/upload/dosya/254547.jpg)
İletişim Başkanlığı deprem raporu: Kaynak sağlığa, eğitime değil sanayiye aktı
![Çayırhan işçilerinin özelleştirmeye karşı yürüyüşü devam ediyor:](https://staimg.evrensel.net/images/840/upload/dosya/284233.jpg)
Özelleştirme karşıtı yürüyüş sürüyor: Eylemler üretimi de etkilemeli
![Diyarbakırlı işçiler sürece ilişkin temkinli, iktidardan umutsuz](https://staimg.evrensel.net/images/840/upload/dosya/280807.jpg)
Evrensel'i Takip Et