13 Ekim 2012

Ne çok özlemişlerdi barışı

ŞAİR TANRI, TROYA’DA KALDI

Bu durumu Olimpos’taki sarayından gören Baştanrı Zeus, tanrıların hemen Troya ovasına inmelerini ve orada savaşan ordulardan bir tarafı desteklemelerini buyurdu.
Ovaya inip karşıt orduları destekleyen tanrılar arasında da, teke tek kıyasıya tartışmalar oldu... Birsüre sonra da Olimpos’taki saraylarına geri döndüler. Ne var ki Troya’ya ve Kazdağları’na âşık olan şair tanrı Apollon dönmedi Olimpos’a!. Çünkü gönülden desteklediği Troyalı askerler; artık delicesine öldürme tutkusuyla yanıp tutuşan Ahilleus’un karşısında bozguna uğramış, her biri sığınacak bir köşe aramaya başlamıştı.
Bu arada Troya kralı yaşlı Priyamos da, surların üstüne çıkıp kente doğru paldırküldür kaçışan askerlerini görünce, hemen surlardan inip sur kapısını tutan bekçilere; “Kapıları hemen açın! Askerlerimiz içeri girsin!.” buyruğunu vermişti. Bekçiler de apartopar kapıları açmışlardı...

NE GÜZELDİR ŞİMDİ KAZDAĞLARI!

Bu bozgun karşısında tanrı Apollon, hemen bir Troyalı savaşçı kılığına girip askerlerin önüne düştü ve onları surlardan içeri, kente doğru yönlendirdi. Sonra da Troyalı ünlü bilge İhtiyar Antenor’un oğlu Agenor’u, kudurmuşçasına gelen Ahilleus’u  birsüre oyalaması için durdurdu. Troyalı yiğit Agenor, askerleri öldüre öldüre ilerleyen Ahilleus’u görünce, biran durakladı: “Şimdi onun önüne kattığı Troyalı askerlerin arasına karışırsam,” diye söylenmeye başladı kendi kendine. “Mutlaka beni görür, öldürür... En iyisi ben, tabanları yağlayıp Troya ovasından uzaklaşayım... Sonra Kazdağları’nın fundalıklarına dalıp arazi olayım... Kurtlar kuşlar, ne güzel ötüşüyorlardır şimdi oralarda! Geyikler, karacalar da vardır. Derelerin suları pırıl pırıldır.. Hele o çoban çeşmesinden de bir su içtim mi... Gel keyfim gel! . Terimi kurutur, bir güzel yıkanırım!. Sonra çimenler üstüne uzanır, savaşsız sömürüsüz, cıvıl cıvıl bir dünya kurarım kafamda. Karanlık basınca da evime dönerim!”
Bunları düşününce, içinde rengârenk çiçekler açmaya başladı Agenor’un.  Ama hemen kendine döndü gene: “Sen ne diye böyle tutarsız düşler kurarsın?​” diye söylenmeye başladı. “Ahilleus görmez mi senin dağlara doğru koştuğunu?.. Gözünü kırpmadan öldürmez mi seni?... En iyisi onun karşısına çıkmalı, onun surlardan içeri girip Troya’yı yakıp yıkmasını önlemeliyim. Gerçi tekmil insanlardan daha güçlü... Ama onun da sivri bir kargıyla yırtılır bedeni!. Herhalde bizlerinki gibi uçup gidecek bir canı vardır onun da... “  

BİR GECELİK BARIŞ BİLE NE GÜZELDİ!

Böyle böyle düşüncelerle biraz yüreklendi Agenor... Bu arada az ötesinde görünmeden onu izleyen tanrı Apollon, büyük bir atılganlık koydu onun yüreğine...
Evet Kazdağları’na kaçmayacak, yarı-ölümsüz Ahilleus’la teke tek vuruşacaktı!.. Hemen kalkanını önüne gerip kargısını ona doğru çevirdi: “Hey ünlü Ahilleus, Troyalıların kentini bugün yok edeceğini sanıyorsun herhalde?​” diye gürledi. “Bu kentte benim gibi direnecek çok yiğit var daha! Ana-babalarımız, karılarımız çocuklarımız için direneceğiz! Evet, korkunç bir yiğitsin, ama yazgı burada çarpacak seni!” Bu sözlerin ardından bütün hışmıyla elindeki kargıyı savurdu Ahilleus’un üstüne; kargı, ince bir çığlık gibi vınlaya vınlaya uçup Ahilleus’un baldırını saran bakır dizliğe çarptı. Büyük şangırtı koptu.. Ne var ki kargı delemedi dizliği; kıvrılıp yere düştü.. Zaten bu tunç dizliği demirci tanrı Hefaystos, Ahilleus’un anası, ayağı gümüş halhallı güzel Tetis’in hatırına dövmüştü Olimpos’taki işliğinde...
Canınıkurtaran Ahilleus da hemen kaçmakta olan Agenor’un ardı sıra koşmaya başladı.... Ne var ki Troya’ya, Kazdağları’na âşık tanrı Apollon, ossaat kalın bir bulutla sardı Agenor’un çevresini ve onu kaptığı gibi surlardan aşırıp, Troya kentine  bıraktı... Sonra da kendisi Agenor kılığına girip Ahilleus’un karşısına dikildi... Ahilleus, üstüne hışımla gelince de ondan kaçmaya başladı... Tanrı Apollon, az bir aralık bırakarak kaçıyordu Ahilleus’tan. Ahilleus ha yetiştim ha yetişeceğim diye bütün gücü ve öfkesiyle koşuyordu tanrının ardından... Çok uzun sürdü bu koşu. Kazdağları’nda  yaşayan geyikler, kurtlar, o güzelim kuşlar da onları izlerken kanter içinde kaldılar...
Agenor kılığındaki tanrı Apollon’la Ahilleus, Troya ovasında böyle koşuşurlarken bütün Troyalı askerler de, surlardan içeri girip evlerine, eşlerine, çocuklarına kavuştular... Duvarların dışında tek bir asker bile kalmayınca, bekçiler açık kapıları kapatıp arkasından demirlediler...
Böylece canını kurtaran askerler; egemenlerin ve de tanrıların elele verip kendi çıkarları için tetikledikleri bütün savaşlara ilençler yağdırdılar...
Ve bir gecelik de olsa, barış denen o güzelim nimeti, büyük bir coşkuyla sabaha dek kutladılar...
Dünya emekçilerinin tanrısı topal Hefaystos, o bir gecelik barışın resmini dövdükten sonra, o barışı sağlayan şair ve müzisyen tanrı Apollon’u da sevgiyle anımsadı; gülümsedi...

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et