13 Ekim 2012 07:27

Büyük ailenin parçası olmak...

Büyük ailenin parçası olmak...

Fotoğraf: Envato

Paylaş

“Fotoğrafçı pasif bir seyirci olamaz,
o her şeyi içinde yaşayabildiği an
daha iyi görür.”
Henri Cartier-Bresson

Bazen arkadaşlar soruyorlar, hocam ne iş yapıyorsunuz? Bu soruya yere, zamana ve duruma göre cevap veriyorum. Fotoğrafçıyım veya gazeteciyim veya öğretim görevlisiyim diye. Dedim ya yere zamana ve kişiye göre değişiyor. Bazen de hepsini söylüyorum. “Oo, işiniz iş, malı götürüyorsunuz” diyen de çıkıyor, “ne güzel sergilere de katılabiliyorsunuz” diyen de... Mesleğim sorulduğunda fotoğrafçıyım. Hayatta yaptığım tüm işler fotoğrafla ilintili. Gazeteciliğim bile...
Fotoğraf alanında sorunlar var. Ama bu sorunlar diğer sorunlardan daha büyük değil. Bazı arkadaşlar; “Ben ömrümü verdim ama bu solcu mecralar hep beleş olsun istiyorlar, para vermiyorlar. Biz nasıl geçineceğiz?​” ya da “Abi bizimkiler (muhalif kurumlar) fotoğrafın değerini bilmiyorlar” kimisi “Biz adam olmayız, fotoğraflarımızdan bir çaycı kadar bile para kazanamıyoruz, çay için bile bir lira iki lira verirler ama fotoğraf için beş kuruş vermezler” diyorlar. Ya da “Fotoğrafım kullanılmış ama ismim yazmıyor.” Bunları söyleyenler yılların deneyim sahibi fotoğrafçı arkadaşlar.
Bir de bu yola giren ya da girmeye çalışanlar var. Kafalarında çekecekleri bir fotoğrafla çok para kazanacaklarını düşünenler. Sistemin görünür kıldığı büyük fotoğraf sanatçıları(!)nı örnek alan, gazetelerin, dergilerin sayfalarında boylu boyunca yayınlanacak fotoğraflarının ve açacakları sergilerde satacakları fotoğraflar üretmenin heyecanında olanlar. Kurstan kursa, o fotoğraf eğitiminden bu fotoğraf eğitimine koşturanlar. Çok azı bu dünyaya katılıyor ve hiç de öyle hayal edildiği gibi olmadığını fark ediyor.
Doğrudur, ortada bir emek ve üretim vardır. En azından fotoğrafçının isminin yazılması, fotoğrafın hak ettiği biçimde değerlendirilmesi önemlidir. Ayrıca bu fotoğrafların ortaya çıkması için fotoğrafçının harcadığı zaman ve para zorunlu giderdir. Bu konularda muhalif mecraların da farklı görüşte olduklarını sanmıyorum. Biraz daha özen ve dikkatin olması gerekiyor. (En azından manevi sorunların giderilmesi için) Bunun dışında işin ekonomik yanı muhalif mecralara sahip çıkılması ve desteklenmesiyle bir nebze olsun giderilmesinden geçmekte olduğu da bir gerçektir. Yine de öncelikle şu soruların cevabını vermek gerekiyor.
Ben kimim, niçin fotoğraf çekiyorum? Durduğum yer neresi?
Kendisini büyük ve yoksul çoğunluğun bir üyesi yani büyük bir ailenin çocuğu olarak görmeyenler yukarıdaki soruları hep soracak ve kendilerini korunaklı alanda tutacak formüller aramaya devam edeceklerdir. Yarın kurulacak daha güzel bir dünyanın öznesi olarak işçi sınıfını düşünenler, aynı zamanda o sınıfın yaşam ve mücadele zorluklarını da bilenler olması gerekiyor. Bu büyük ailenin sıkıntı ve zorlukları ister fotoğrafçı olalım, ister muhasebeci, istersek yazar-çizer bizleri de sarmıyorsa bir üsten bakışı ve konumlanışı getirir. Evet, hem muhalif olacaksın hem sistemin getirdiği ya da sağladığı ekonomik refah altında işçi sınıfına hizmet edeceksin. Zor be kardeşler. Bu büyük ailede, bir öğretmen mesaisinin dışında pazarcılık yapıyor. Bir yazar, taksi şöforlüğü yapıyor. Bir işçi işi dışında bütçesini denkleştirmek için gecelere kadar ek işler yapıyor. Bir kadın çocuklarını okula yollayıp sonra evlere temizliğe gidiyor. Yine bu büyük ailenin fertleri öğrencileriyle birlikte üç kuruşları ile kendi mecralarının yaşamasına gayret gösteriyorsa, yeri geldiğinde sokaklarda direniyorsa, dayak, hapis ve işkence görüyorsa; kendisi veya sevdiğine ayıracağı zamanı afiş asmaya, bildiri dağıtmaya ayırabiliyorsa,   fotoğrafçının, sanatçının, aydının bu acıları yaşamadan sınıfının yanında değil içinde olma sorumluluğu yok mudur? Bu anlamda bir şairin bir dizesi, fotoğrafçının bir fotoğrafı, işçinin emekçinin üç kuruşu ailenin kurtuluşu yolunda harcanan büyük bir bedel olacaktır. Bu bilinç bizi diğerlerinden ayıran sınırdır. Devrimciler her şeyin en iyisini ve kalitelisini yapmayı hedeflerler. Eksik olabilir, yanlış olabilir ama hatalardan ders çıkararak yola devam etmesini bilenlerdir. Fotoğraflarımızın daha iyi kullanılabilmelerini istemek hakkımızdır. Ama çok para getiren ticari metalar olarak görülmelerini istemek hakkımız değildir. Hayalimizin sloganından yola çıkarsak “Herkes yeteneğinden, ihtiyacına göre” payını alacak. İşçi sınıfı yetenek gösterenlerin ihtiyaçlarını gidermesini de bilir.
Bu anlayış Evrensel gazetesini 18 yıldır ayakta tutmuştur. Evrensel’i diğerlerinden ayıran bu anlayış şu açıklamayı yaptırmıştır: “Evrensel’in varlık gerekçesi halkı aydınlatmak ve basında tekelleşmeye karşı bilginin serbest dolaşımını, paylaşımını esas almaktır. Gazetemiz Evrensel’de ve internet sitemizde yer alan haber, yazı ve fotoğraflarımız, internet sitelerinde, haber portallarında, gazete, televizyon ve radyolarda paylaşılabilir, kullanılabilir. Emeğe saygının bir gereği olarak, özel haber ve fotoğraflarımızın kullanımında kaynak gösterilmesi ise bizi mutlu eder.”
Bu açıklamayı yaptıran ise geçen hafta yirmi gazetenin bir bildiri yayınlayarak kendi içeriklerinin, kaynak göstererek dahi yayınlanamayacağını açıklamaları idi. Evrensel’in Abaküs köşesinde Gökhan Bayram konuyu çok güzel özetlemişti. Bu anlamda Evrensel daima genç, hep 18 yaşında kalacaktır. Evrensel, muhabirinden matbaacısına, fotoğrafçısından akademisyenine bir büyük ailenin birer ferdi olmanın bilinçiyle çıkıyor hergün. Bu anlamda Evrensel’de olmak bir ayrıcalıktır. Kendimizi övdük. Peki daha iyi daha güzel olmak için bunlar yeterli mi? Dahası okurlarıyla varolan bir gazeteye sahip çıkmak sorumluluğu da getirmez mi? Kuşkusuz ki her gün 1 Evrensel’le yeni bir Evrensel yaratmanın sorumluluğu hepimizin. Olanaklarımızı arttırıp eksiklerimizi gidermek dayanışmanın gelişmesiyle mümkün olacaktır. 20 Ekimde yenilenen genç Evrensel’de buluşmak üzere...

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa