17 Ekim 2012

İkinci İsrail olmaya doğru...

Türkiye’nin Rusya’dan kalkarak Suriye’ye hareket eden uçağı, askeri malzeme taşıdığı iddiasıyla indirmesinin ardından, bu hamlenin zaten savaş halinde olan Türkiye-Suriye ilişkilerine ek olarak, Türkiye-Rusya ilişkilerini de gereceği tartışılıyordu.
Türkiye’nin, İsrail’in provokatif diplomasi anlayışını çağrıştıran bu hamlesine ABD’den verilen hızlı ve açık destek de, koordineli bir dış politika oyunu ile karşı karşıya olduğumuz hissini güçlendirdi.
Hatırlanacağı gibi, BM toplantılarında Rusya ve Çin’in Suriye’ye müdahaleye açık karşı çıkmaları üzerine ABD Dışişleri Bakanı Clinton “Esad rejimini desteklediği için Rusya ve Çin bedel ödemeli” ifadelerini kullanmıştı. Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Gennadi Gatilov da, Clinton’ın geçtiğimiz Temmuz ayı başında yaptığı bu açıklamayı “çok yakışıksız” olarak nitelemişti.
Bu ilişkiler zincirinin devamı olarak bakıldığında ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Victoria Nuland’ın, Esenboğa Havalimanı’na indirilen Suriye uçağıyla ilgili, ABD olarak, “Türkiye’nin uçağı inceleme kararını kuvvetle desteklediklerini” söylemesi sürpriz olmuyor.
Türkiye’nin kısa bir süre sonra da Ermenistan’dan kalkan ve Suriye’ye insani yardım götüren uçağın indirmesine de ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Victoria Nuland’dan benzer bir tepki geldi. Nuland, Ermenistan uçağının aranmasından sonra yoluna devam etmesine izin verilmesinin de, Türkiye’nin insani konularda ölçülü ve uygun bir tavır sergilediğinin göstergesi olduğunu savundu. Uygulamayı desteklediklerini belirten Nuland’ın ayrıca,
Türkiye’nin Suriye uçaklarına hava sahasını kapatmasını desteklediklerini belirterek bölgedeki diğer ülkelerin de aynı şeyi yapması için teşvik ettiklerini bildirmesi de, bu gibi tassarruflar konusunda iki ülke arasındaki “kuvvetli” işbirliğinin göstergesi sayılmalı.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un, Moskova’dan Şam’a giden Suriye Havayolları’na ait uçağın Ankara’da indirilmesinin Rusya-Türkiye ilişkilerine zarar vermeyeceğini açıklaması, diplomatik iklimi yumuşatıp bu konudaki endişeleri giderirken, Erdoğan’ın bu sözlerinin ardından, bu konuda yeni bir açıklama yaparak, “Elimizde olan bu malzemeler kesinlikle harp malzemesidir. Bunu, ‘radar malzemesidir’, ‘şu malzemesidir’ diye saptırmanın anlamı yok. Bu radar malzemeleri de zaten harp malzemesi işlevini görmektedir” demesi “ilginç” oldu.
Yani bu durum biraz, oldukça cüsseli birinin, boyuna bakmadan kendisine hafif dikleniyormuş gibi yapan ufak tefek birini umursamayıp, arkasını dönüp gitmesi karşısında, diğerinin diklenmeyi sürdürmesine benziyor.
Bu manzara da gösteriyor ki, Başbakan Erdoğan, Rusya’dan “oğlum bak git!” yanıtı alana kadar bile zorlayabilir. Hele ABD yetkilileri ona bu konuda böyle günübirlik gaz verdikten sonra...
Bu konuda etkili dış politikayı ise, Rusya’nın gösterdiğine şüphe yok. Rusya’nın Şam’dan Ankara’ya kırmızı hat önerisi getirerek, iki ülke arasındaki gerilimi çözmeye yönelik bir tutum sergilemesi ve Türkiye’nin indirdiği ‘uçak’ meselesinde de ‘itidalli’ bir dış politika söylemi sergilemesi ona bölge halkları nezdinde puan kazandıracak adımlardır.
Türkiye bu son tutumlarıyla İsrail gibi, ABD’ye sırtırını dayayarak oraya buraya efelenen ‘başa bela’ bir ülke görüntüsüne doğru hızla kayarken, Rusya, kendisini, sorun çözücü ‘bölge gücü’ konumuna doğru yerleştirmektedir.
AKP Hükümeti’nin bir süredir, bölgedeki sınırları Türkiye lehine değiştirmek için fırsat yokladığı biliniyor. Davutoğlu’nun “sınırlarımızın suni” olduğunu ve değişebileceğini savunduğu da hatırlandığında, Suriye ile yaşanan gerilim şaşırtıcı olmuyor. Ancak bu gerçeğe rağmen bile, Erdoğan’ın ve hükümetinin Türkiye’yi soktuğu son girdap, akıl sınırlarını zorlayacak cinsten. Bu provokatif dış politika çizgisi bölgeye ikinci bir İsrail “kazandırırken”, Türkiye’ye de kuşkusuz çok fazla şey kaybettirecektir.

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et