Ülkemizde hemen her gösteride, yürüyüşte, toplantıda, basın açıklamasında benzer görüntüler yaşanır. Gösteriye katılanların, seslerini duyurmak için meydana çıkanların üzerine yoksul halk çocuklarından devşirilmiş toplum (?) polisleri salınır. Mahkemelerin suç saymayacağı bilinen eylemlerin haksız cezaları sopa, cop, tekme, tokat, sakat bırakma, bazen de kurşun olarak kolluk kuvveti tarafından anında uygulanır. Yeni model coplarıyla polisler olayları önlemekten çok, olay çıkartmak, intikam almak gibi duygularla hareket ediyor görüntüsü verirler. İşini kaybetmemek için direnen işçiler, parasız eğitim isteyen öğrenciler, en temel haklarının peşinde koşan insanlar bu polislerin hedefi ve düşmanıdır ve bu düşmanlık aslında yukarıdan aldıkları emir ve güvenceye dayanır. 29 Ekim kutlama gösterilerinde de benzer görüntüler yaşanmış ve özellikle milletvekillerinin ve parti liderlerinin aynı saldırı biçimiyle karşılaşmış olmaları aslında korku ve baskı kaynakları olan mevcut yönetime ufaktan bir başkaldırı girişimi heyecanı ile holding basınının gündeminde geniş yer bulmuştur.
Oysa bugün gündemin en önemli sorunu gün geçtikçe otoriterleşen yönetimin süren açlık grevleri karşısındaki körlüğü ve sağırlıdır. Cezaevinde bulunan tüm insanlar topluma ve “Ülkeyi yönetiyorum” diyenlere emanettir. Gelişen olaylar, despotlaşan yönetim, duyarsızlaşan parlamento karşısında sıkça gündeme gelen “Faşistleşme” suçlamasının haklılığı ya da haksızlığını anlamak için faşizmin tanımına ilişkin söylenmiş birkaç cümleyi hatırlamakta fayda vardır.
Ünlü düşünür Jean Paul Sartre’a göre faşizm kurbanlarının sayısıyla değil, onları öldürme yoluyla tanımlanır. Upton Sinclair faşizmi, kapitalizm artı cinayet olarak tanımlamıştır.
Tüm bunlar olurken ülke kaynaklarının büyük bölümü sessiz sedasız birilerinin cebine akmaktadır. Enflasyonun yüzde 7-8 olduğu iddia edilen ülkemizde işçiye memura bu kadar bile zam yapılmazken ülkenin en zengin yüz kişisinin serveti yüzde 25 artmıştır. Sermaye sahipleri arasında süren paylaşım kavgası yeni zenginler üretmiştir. Dünyada yoksullaşan, işsizleşen sınıfın lümpenleşen gençleri sistemin devşirilecek tayfası olarak yedeklenmiş, kavramlar karıştırılmıştır.
Vladimir İlyiç Lenin, “Faşizm çürümekte olan kapitalizmdir.” diyerek sanki bu günleri tarif etmiştir.
Faşizmin ilk uygulayıcısı Benito Mussolini işlediği insanlık suçlarının cezasını ayağından asılarak ödemeden önce “Faşizm dini bir konsepttir” demiştir.
Hitler’e göre parlamenter demokrasi “sorumsuzluk ve güçsüzlük” rejimidir. Bir konuşmasında Hitler, “Vaktini ahmak parlamenterleri ikna etmekle geçiren bir bakan iş göremez” diyerek “Ben ne dersem o” sisteminin ilk savunuculuğunu yapmıştır.
31 Ekim 2012
DİĞER YAZILARI
Hadi yine iyiyiz
6 Şubat 2025
Sorun modelde
30 Ocak 2025
Tan ile Bulu
23 Ocak 2025
İkinci çocuk
16 Ocak 2025
Pislik
9 Ocak 2025
Benim adamımdan hoca
2 Ocak 2025
Ne çabuk unutuyoruz
26 Aralık 2024
Yeter ulan
19 Aralık 2024
Esaaad
12 Aralık 2024
Zekai Çıngıllıoğlu
5 Aralık 2024
evrensel.net
BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Evrensel'i Takip Et