Ekonomi demokrasi at başı mı?

Geçen hafta ülkenin kredi notu artırıldı… Artışı, ‘ülkenin ekonomik durumunun iyiliğinin tescili’ olarak yorumlayanlardan bazıları şu tartışmayı başlattı: Ekonomiyle demokrasi at başı mı?
Hemen hemen herkese göre ekonomiyle demokrasi at başı olmalı.  
Tartışmayı köşesine taşıyanlardan biri de Milliyet gazetesi yazarı Mehmet Tezkan! Net sorular sormuş. Kısa cevaplar vermiş.
Demokrasi zortlarsa ne olur? Cevap: Ekonomi çuvallar…
Peki demokrasi biraz geride kalırsa… At başı olmazsa ne olur?
Bizdeki durum olur.
Bizdeki durumundan kastını da şöyle açmış Tezkan: “At başı dense bile bizde at başı değil. Ekonomi iyi gidiyor. Gerçi dışarıdan gelen paranın büyük kısmı faiz için geliyor, doğrudan yatırım için gelmiyor ama olsun! Çarklar dönüyor. Gelelim demokrasi kısmına. Bu cenahta karnemiz iyi değil. Özgürlüklerin alanı daralıyor, hapishaneler dolup taşıyor. Demem şu. Demokrasiyi ekonomiyle at başı hale getirsek ekonomi uçacak. Gelen döviz faiz yerine yatırıma gidecek…”
Acaba?..

DEMOKRASİ YAKIT MIDIR?

Uçan ekonomilerin yakıtı demokrasi midir?
‘Uçanlara’ bakıp cevap verelim.  Örneğin Çin… Ne yaptı?
Komünist Parti’nin ülke çapındaki her bir delegesini kamu bankalarından krediye boğarak kapitalist yaptı. Sonra…
Ucuz işgücünü serdi bu kapitalistlerin önüne. Yatırdı yabancı sermayenin masasına.
Siyasi istikrarsızlığa asla göz yummadı.
İnsan haklarını çiğnedi ama asla yolundan dönmedi.
Ekonomisini, demokrasisiz, uçuran Çin’in 2030 yılında dünyanın en büyük ekonomisi olacağı öngörülüyor.
Kapitalizmin küresel aşamasında ekonomiyle demokrasi arasındaki ilişki tıpkı güvenlik politikalarıyla demokrasi arasındaki ilişki gibidir.
Nasıl ki güvenlik politikalarının artması demokratik hakların sınırlanmasını beraberinde getiriyorsa…
Ekonomiyle demokrasi arasındaki ilişki de aynen böyle ters yönde işliyor.
Memleketimizin Başbakanı da bu işleyişi en iyi çakozlayanlardan!
Başbakanın çok çocuk ve ucuz emek üzerinden dünyanı ilk 10 ekonomisine girmeyi hedeflemesi...
İstikrar adına padişahlık gibi bir başkanlık sistemini istemesi…
Çakozlamanın göstergesi değil mi?
Ekonomik büyüme adına istikrar! Daha az demokrasinin özetidir.

TARİHİN GÖSTERDİĞİ!

Oysa tarih bize göstermiştir ki, demokrasi örgütlü güçlerle gelişir.
1789 Fransız Devrimi’nden bu yana… Bireysel özgürlükler, demokratik haklar emekçi kitlelerin örgütlü mücadelesiyle kazanılmıştır.
Hakların geliştirilmesi kitlelerin yaptırım gücünün artışıyla doğru orantılıdır.
İş zamanının esnekleştirildiği… Geniş kitlelere güvencesiz işin dayatıldığı… Dolayısıyla sınıfın örgütlenmesinin eskisi gibi sürdürülemez olduğu…
Sendikaların dağıtıldığı veya örgütlenmesinin önüne engeller çıkarıldığı…
Yani emekçi kitlelerin yaptırım gücünün ellerinden alındığı böylesi bir ortamda demokrasi ve özgürlükler tınısı hoş, ama boş bir şablona dönüşmez mi?
Ekonomik olarak gelişmek isteyen Türkiye ve Hindistan gibi ülkeler de…
Ekonomik krizden çıkmak isteyen Avrupa ülkeleri de…
Gözümüzün önünde haklara ve örgütlülüğe vururken…
Dahası kapitalist koşullarda… ‘Ekonomik iyilikle’ demokrasinin at başı gidebileceğini söyleyebilmek mümkün müdür?
Sosyal devlet uygulamalarının yoğun olduğu, ‘refah devletlerin’ tavan yaptığı 1960 yıllarda ekonomik gelişmeyle demokrasi arasında bir bağ olmuştur. Fakat bu bağın da kapitalizmin insafıyla bir ilişkisi yoktur.
O yıllarda toplum ve işçi sınıfı çok örgütlüdür. Sovyetlerin varlığıyla sosyalizm, bir tehdit olarak kapitalizmin karşısında durmaktadır. Kapitalizm de yarattığı refahı toplumla paylaşmak, demokratik tavizler vermek zorunda kalmıştır. O kadar!


İYİ NOT ALAN EKONOMİNİN VATANDAŞI…

Ekonominin kredi notu yükseldi. Her yerde bir bayram havası…
Biliyoruz ki bu ülkenin üretimdeki ithalatı çok yüksek! Büyüme olduğunda ithalat büyüyor ama ihracat büyümüyor.
Biliyoruz ki bu ülkenin düşük tasarruf yüksek tüketim dinamiği ile ayakta duran bir ekonomisi var.
Geliyor dışarıdan ucuz döviz biz de harcıyoruz. Elin parasıyla tüketiyoruz yani! Ama iş giderek sınıra dayanıyor.
Türkiye Bankalar Birliği’nin verilerine göre 2011’in son ekim ayından itibaren bankalara borcunu ödeyemeyenlerin sayısı artıyor.
Tüketici kredilerinde borcunu ödemeyenlerin sayısı 500 bin civarında. Kredi kartlarında ise 800 bin.
Yani toplamda yaklaşık 1,3 milyon kişi borcunu ödeyememiş.
İyi kredi notu alan ekonominin vatandaşının durumu hiç de iyi değil.


BETONA İTİBAR AĞACA BALTA!

İnşaat sektörü Türkiye ekonomisinin merkezine giderek oturuyor.
Önümüzdeki yıllarda inşaat daha ağırlıklı bir hale gelecek! Planlar, projeler ve gidişat bunu gösteriyor.  
Bu beton ekonomisi orta ve uzun vadede tehlikeli! Nedenlerini niçinlerini daha çok tartışacağız ama hemen belirtelim ki tehlike sadece ekonomiyle sınırlı değil. Doğanın geleceği açısından da durum vahim!
Her gün yaşadıklarımız bunu söyletiyor bize. İşte ‘Beton varsa gerisi teferruat!’ anlayışına İstanbul’dan birkaç örnek! Taksim Gezi Parkı’nın Topçular Kışlası’nın içinde kalacak kısmının ağaçları kesilecek. Yerine buz pisti yapılacak!
Üçüncü köprü için İstanbul’un kuzey ormanlarında yüz binlerce ağaç kesilecek. İstanbul’a yapılacak üçüncü havaalanı nedeniyle Göktürk civarında orman katledilecek.
Kes ağacı yap betonu yükselt AVM’yi! Nereye kadar?

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yoksulluk sınırı kırmızı çizgi

Yoksulluk sınırı kırmızı çizgi

600 bin işçiyi kapsayan kamu toplu sözleşmesi görüşmeleri dün başladı. Ek iş yapmadan geçinemez hale gelen işçilerin temel talebi yoksulluk sınırının üzerinde ücret. Kamuda 4 ayrı kuşaktan savunma sanayi işçilerinin aktardığı deneyimler de taleplerin ancak birlik olup, mücadeleyi göze alınca kazanılabildiğini gösteriyor.

Ücretler yoksulluk sınırının üzerine çıkarılsın

Vergi kesintileri yüzde 15’le sınırlı tutulsun

İkramiye ve ek ödemeler vergi kesintisi dışında bırakılsın

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Mardin’de kayyım 3 ayda 301 işçiyi işten attı.

Evrensel'i Takip Et