Evrensel için yeni bir dönem
22 Kasım 2012

'Bodoslama'dan Irak politikası

İsrail’le Hamas arasında bir haftadır süren saldırıların arkasından, nihayet ateşkes sağlandı. Ancak İsrail’in ateşkesi ne kadar sürdüreceği, Filistin’deki çeşitli silahlı grupların Hamas’ın imzaladığı bu ateşkese ne kadar uyacağı da belirsiz görünüyor.
Ateşkes konusunda bir anlaşmaya varıldığını Mısır Devlet Başkanı Muhammet Mursi ve ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ortak basın toplantısıyla açıkladı. Clinton, basın açıklamasında, Mursi’ye, “Mısır’ın bölgesel liderliğinden dolayı” teşekkür etti.
Böylece bir kez da AKP Hükümeti’nin, “bölgesel güç”, “model ülke”, “bölgeyi biz çekip çeviriyoruz” böbürlenmesinin boş laftan ibaret olduğu görüldü. Ve Mısır, Clinton tarafından “resmen” yeni ”bölgesel güç” ilan edildi. Bunun bir anlamı ise Türkiye ile Mısır’ın “bölgesel güç” olma konusunda rekabete sokulduğudur. “ABD’ye hizmet yarışı” anlamına gelen “bölgesel güç”lük yarışında Mısır’ın bir adım öne geçtiğini, bunun aynı zamanda Müslüman Kardeşlerin Amerikancılığının da tescil edilmesi (isterseniz “takdis edilmesi” de diyebilirisiniz) anlamına geldiğini artık rahatça söyleyebiliriz.
Ve bu arada İsrail’e “terörist devlet” diye kükreyen Erdoğan’ın, ABD yönetimini eleştirip, Katar, Suudi Arabistan gibi dostlarına “Öleceksek  adam gibi ölelim” diye ABD’ye, batıya kafa tuttuğunu gösteren çağrılar yapan sözleri daha salonlarda yankılanırken NATO’dan Suriye sınırına konuşlandırılmak üzere Patriot füzeleri istemesi de Türkiye’nin ve AKP Hükümeti’nin, ABD stratejisine bağlanmakta nasıl dönülemez bir yola girdiğini göstermiştir. Tabii Başbakan Erdoğan’ın ve Davutoğlu’nun İsrail ve ABD’ye yönelik eleştirileri, gürültülü tepkileri sadece lafta kalmıştır. Bunların lafta kalacağını hem İsrail hem de ABD yönetimi bilmektedir.
Ve bu “bodoslama”dan diplomasinin bir örneğini de şimdi Irak’a yönelik Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin tutumlarında görüyoruz.
Son bir yıldır Türkiye, Irak’taki Sünnileri açıkça desteklediğini her vesileyle öne çıkarmış, Irak’ın adım adım bir iç savaşa doğru sürüklendiği süreçte iç savaşın taraflarından birisinin hamisi olarak mevzilenmiş bulunmaktadır.
Irak; Şii-Sünni, Kürt-Arap çatışmasına doğru gitmekte ve bütün bölgeyi ateşe verecek unsurlar bu iç savaş tarafından hızla büyütülecektir. Ancak, AKP Hükümeti’nin girdiği dış politika yolu, Irak’ın içindeki Kerkük-Musul sorununu kaşıyan ve Türkmenleri de kışkırtıp örgütleyen müdahalelerle Türkiye açıkça taraf olmuş görünmektedir. Bu taraf olmaya Irak Kürdistan Federe Devleti ile yaptığı petrol ve enerji anlaşmalarıyla da çatışmaları kışkırtan bir mevziye girmiş bulunmaktadır. Başbakanın önceki gün Pakistan’a giderken yaptığı açıklama da “Rejim bu işi iç savaşa doğru götürüyor. Bunu bir mezhep savaşına götürebilirler endişesini hep taşıdık. ... Bu aynı zamanda, şunu da söyleyeyim bir petrol kavgası da olabilir” dedi.
Aslında Başbakan Erdoğan Irak’taki muhtemel iç savaşın hem konusunu (mezhep ve petrol) hem de unsurlarını (Şii Araplar, Kürtler, Sünni Araplar, Türkmenler,...) ortaya koymuş ve kendi yerini de Irak Hükümeti’nin karşısında olarak tarif etmiştir.
Böyle bir hükümetin bölgedeki sorunları çözücü olması beklenemeyeceği gibi, giderek komşularıyla daha da kötü ilişkilere sürükleneceği çok açıktır.
Örneğin Irak’taki iç savaşa bir müdahale olacaksa, bir barış girişimi olacaksa Türkiye şimdiden bu imkanı kaybetmiştir. Örneğin İran bile bugün Irak’taki iç savaşa giden süreçte Türkiye kadar taraf değildir. Bu yüzden de yarın ABD Dışişleri Bakanı Irak’ta sağlanacak bir barış için Rusya ya da İran’a teşekkür edebilir ama Türkiye’nin bu kategoride bir ülke olamadığı şimdiden bellidir. Ama Türkiye’nin bugün Suriye sınırında Patriot yerleştirmek için ABD’ye NATO’ya başvurduğu gibi Irak ya da İran’dan atılacak füzeler için Diyarbakır’a Van’a Hakkari’ye de yeni Patriot bataryaları isteyebileceğini de şimdiden söyleyebiliriz.

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et