28 Kasım 2012 05:26

BDP'ye karşı 28 Şubat yöntemleri

BDP'ye karşı 28 Şubat yöntemleri

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Eğer kendilerine çok daha rahat yer arıyorlarsa kendilerine adres verdim, Kandil’e gitsinler, ama bu Parlamento’nun içinde mücadele edeceklerse Anayasa ne emrediyorsa, hukuk neyi emrediyorsa o çerçevede hareket etmeye mecburdurlar...Yargıya zaten gerekenleri söyledik, yargı da gereğini yapıyor, biz de Parlamento’da gereği neyse onu yapacağız.” (Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 5 Eylül 2012) “Parlamentoda bu tür, özellikle bazı teröre yönelik konularla ilgili fezlekelerin gelmesi halinde, bu fezlekeleri aramızda değerlendirmek suretiyle alışılmışın dışında bir karar vermeyi düşünüyoruz. Bunların hepsi meclise geliyor, önümüze gelecek. Meclise geldiğinde bizler, dokunulmazlık zırhına bürünen bu zevatla ilgili kararımızı, dokunulmazlıklarını kaldırmak suretiyle vereceğiz. Ondan sonrası artık yargıya aittir.” (Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 27 Kasım 2012)
Başbakan Erdoğan, TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu’nun kendisine yönelttiği sorulara ilişkin gönderdiği yanıtlarda, “İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevi 1994’te milletimiz tarafından şahsıma tevdi edildi. 28 Şubat müdahalesinin ilk sinyalleri de, bu dönemde alındı.” dedi. Erdoğan’ın hatırlattığı 27 Mart 1994 yerel seçimlerinde Refah Partisi büyük bir sıçrama göstererek, İstanbul, Ankara ve Diyarbakır’ın da aralarında bulunduğu çok sayıda ilde belediye başkanlıklarını kazanmıştı.  Erdoğan bu seçimler sonucunda İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı koltuğuna oturdu. Erdoğan, komisyona ifadesinde statükocu güçlerin o tarihten itibaren kendilerini mercek altına aldığını belirttikten sonra, bunun devamı olarak da 28 Şubat sürecinde doğrudan müdahale ile karşılaştıklarını anlatıyor. “Darbe ve muhtıralardan en çok şahsım ve arkadaşlarım mağdur olmuştur” diyen Erdoğan, şu önemli vurguyu yapıyor: “Darbecilik, siyasi maskelerle varlığını sürdürdü. Statüko, kendi elit tabakasını oluşturmuştur.”
Bu cümleden sonra, bu yazının girişine aktardığımız alıntılara dönebiliriz.
Başbakan Erdoğan, 12 Eylül 2010 tarihindeki anayasa değişikliği referandumuyla yargının, “28 şubat”ın statükocu etkilerinden arındırıldığını savunurken, aslında aynı yöntemleri “sivillik” maskesi altında kendisi uygulamaya başladı.
Medyada görüşlerinden rahatsız olduğu köşe yazarlarını doğrudan “namert” diye damgalayıp, gazete patronlarına ve yönetimlerine kamuoyu önünde yaptığı açık çağrılarla yerinden ederken, seçimlerde Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı illerde kendisini gerileten BDP’yi de yargı aracılığı ile yıpratmaya girişti. 2009’un nisan ayında başlayan KCK soruşturmaları bu siyasi hesaplaşmanın sonucuydu. Erdoğan, bugün de bir yandan BDP’li milletvekillerinin dokunulmazlıklarını kaldıracakları tehdidini savururken, diğer yandan da yargıyı BDP’li milletvekillerine karşı göreve çağırıyor.
Artık BDP’liler ilgili fezlekeler de Meclis Başkanlığı’na gönderilmiş durumda. Yargı, 28 Şubat döneminde cuntacı generallerin baskısı ve “silahsız kuvvetler” rolündeki medyanın yayınları ile Refahyol’a karşı harekete geçirilirken, bugün de AKP’nin ve yandaş medyanın baskısı ile  BDP’ye karşı harekete geçirilmeye zorlanıyor.
12 Eylül referandumu ile AKP’nin istediği kıvama gelen yargının, KCK davaları süreciyle zaten BDP’ye karşı ciddi bir siyasal sürecin içine boylu boyunca girdiği hatırlandığında, bundan sonrasının ne olabileceğini tahmin etmek de zor olmuyor.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa