Anayasa, talkın ve salkım meselesi (2)

Kirvem,

Önümüzdeki günlerde yapılacak genel seçim için partilerin kapısında asker misali “nöbet” tutan kimi aday adayları, parti başkanlarının kapalı kapılar ardında verdikleri “fetva” mucibince liste dışına ötelenip sükutu hayale uğrarken, beri taraftan şimdilik kalbur üstünde  kalanların sevinçleri de, ilerde “sandık”lara yansıyan kesin sonuçlar belli olduktan sonra bu sevinçleri kursaklarında mı kalır, yoksa “vatana, millete” her bakımdan faydalı olacaklarına dair öncelikle “yemin, billah” faslıyla beraber “mazbata”larını aldıklarında gari hepten bayram mı ederler tabii ki bilemiyorum…
Öyle ya da böyle, deveye hendek atlatmaktan farksız olan bu “yüzde on barajı”nın yanı sıra, keza aday belirleme konusunda parti başkanlarının veya onların yanı başındaki  “kurmay”ların bir bakıma “yön” verip istikamet çizdikleri bu “alengirli” seçim sistemi aynı minvalde sürdükçe, gerçek anlamıyla katılımcı bir “demokrasi” den, dolayısıyla “halkın özgür iradesi”nden söz etmek sadece hikaye!

Milyonlarca seçmenin oylarının daha yolun başında baraj dalga dubarasıyla “çöp sepeti”ni boyladığı bu “yampiri” seçim sistemiyle yarın meclise kapağı atacak “vekil”lerin, hani neredeyse yedişinden yetmişine hepimizin illa da değişmesini talep ettiğimiz, hatta meg parmak daha da ileri gidip söylemek gerekirse, dört gözle umutlarımızı bağladığımız “yeni anayasa” meselesini halletmek için kollarını sıvadıklarında, bu konuda hangi folluklarda, ne renk yumurta yumurtlayacaklarını, emme basma tulumba misali ellerini havaya kaldırıp indirirken kimlerin gözüne gözlerini odaklayıp, kimlerin çatık kaşlı bakışlarını kerteriz noktası babında değerlendirip, daha sonra hesapça “özgür irade”lerini nasıl sergileyeceklerini yakında göreceğiz…

Engelli bayrak yarışını sollayan bu yüzde onluk baraj “nümero”suyla, hesapça “istikrar” adına, ama aslında öncelikle iktidar, sonra da aynı çanaktan, aynı zihniyetten nemalanan ana muhalefet partisinin barajı yıkıp, deyim yerindeyse yer ile yeksan etmeye bir türlü yanaşmayıp, dolayısıyla halkın hiç de azımsanmayacak bir bölümünün reylerinin “bertaraf” olup, kendi “taraf”larına rahmet misali yağmasını içlerine sindirmeleri, demokrasi adına utanılacak bir durum değil de acaba nedir ağparik!

Nitekim kimi partiler Ağrı Dağı misali boylarını aşan bu “yüksek baraj” nedeniyle, ister istemez dolambaçlı yollara baş vurup, “bağımsız” adaylar adı altında seçime girip, hiç olmazsa bu “formül”le kendi adaylarını milletin meclisine sokmak için uğraşıp ter dökerken, diğer taraftan demokrasi, insan hakları, eşitlik, özgürlük, adalet gibi kavramların ardına gizlenip, bu bapta meydanlarda afra tafralarla laf ebeliğine soyunup, bunu da sanki bir “marifet” gibi algılayan bu “kokuşmuş zihniyet”in temsilcileri, aslında bu davranışlarıyla, bu “ikiyüzlü” tavırlarıyla, yani “ele talkın verirken, kendileri salkım yutarken”, acaba aynalar karşısında gül cemallerini seyrederken gerçekten de “vatan, millet” tantanasıyla çıktıkları bu yolda, yarın milletin meclisinde yemin edip, hatta namus, şereften dem vurduklarında yüzleri kızarır mı tabii ki yine bilemiyorum!

Üstelik siftah bir bereket Allah’tan dercesine Anayasanın daha 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin “demokratik, sosyal hukuk devleti” olduğu açıkça belirtildiği halde, yıllar yılı “hukuk devleti” olmak bir yana, sadece ekonomik anlamda bile “sosyal adalet”in gerçekleştirilemediği “cennet” vatanımızda, şu ya da bu partiden aday olmak için  “para peşin kırmızı meşin” hesabı şu kadar “papel”i  “kayıt ücreti” babında toka etmeyenler, yani mesela iki kuruşluk ücret için aybaşlarını iple çekenler, örneğin cılız cüzdanıyla naylon filesi arasına sıkışıp çarşı-pazarda zıpkın yemiş kefal misali afallayanlar, ya da ezelden beri asgari maaşlara talim ettikleri için böylesine bir “lüks”ten ister istemez yoksun olanların çoğunlukta olduğu bir ülkede; katılımcı demokrasiden, hele hele bunun “nimet”lerinden bahsetmek, özüme kalırsa lafı güzaftan da öte,  bizatihi “demokrasi” kavramına da  ihanettir Kirvem!

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et